Fatma Ç. KABADAYI

Fatma Ç. KABADAYI

BİR ÇUVAL İNCİR 3. Bölüm

 

 

“Bir çay daha almaz mıydınız Nazlı Hanım?”

 

Nazlı Hanım Ahmet’in annesiydi. Bu eve üç gün önce de geçmiş olsuna gelmişler, dün dikişlerinin  alındığını öğrendikten sonra da hayırlı bir iş için geleceklerini haber vermişlerdi.

 

Hoş beşle başlayan sohbetleri tarladaki lahanalardan, aldıkları büyükbaşın ne kadar süt verdiğine kadar uzamıştı.

 

Filiz, en güzel elbisesiyle kapının köşesinde bekliyor, arada çayları tazeliyordu.  Ahmet de artık kendisine iyice damat gözüyle bakan bu evdekilere iyice ısınmış, utangaçlığını da yenmişti. Arada kendisine ters ters bakan kız babasına karşı onu tek teselli eden Filiz’in kaçamak bakışları oluyordu. Tuttuğu çay bardağını ne kadar sıktığının bile farkında değildi. Sonunda muradına erecek Filiz’le evlenecekti ya gerisi mühim değildi. Bir tek, kız evine getirmek üzere hazırladıkları inciri evlerinin girişinde unutmuş olmalarına canı sıkılmıştı bugün. Recep Efendiyi de işte bu yüzden geri yollamışlardı.

 

Filiz kapıyı açtığında sırtında bir çuval incirle içeri giren Recep efendi, herkese toplu bir selam vererek çuvalı halının ortasına indirdikten sonra İsmail bey’e açıklama da bulundu:

 

“Beyefendi maalesef kasalanmış incirleri bulamadım, ben de çuvala kilerden incir doldurup getirdim.”

 

İsmail Bey acı acı gülümseyerek çuvala baktı.

 

“Allah hayrını versin Recep efendi! Hiç çuvala incir konur mu? Üstelik olgunlarını doldurmuşsun, bak dünürümüzün halısını şireledin, suyu akıyor!”

 

 Herkesin gözü şimdi çuvaldan sızmakta olan şirelere çevrilmişti. Meryem Hanımın ve kızlarının olanlara içi giderken Ahmet de yerin dibine geçmişti. Recep efendiye kızgınlığını babasına söylediği cümlelerle yenmeye çalıştı;

 

“Baba, sen dersin ya akıl yaşta değil baştadır diye… Bak Recep ağabeyimiz daha incirin çuvalla taşınamayacağını öğrenememiş! Kasaları bulamadıysa sepetle getirseydi daha iyi olurdu ya…”

 

Ardından onu küçük düşürmüş olmanın mutluluğuyla yandan bir gülümseme ile konuşmasını noktaladı.

 

“Bir çuval inciri mahvetti!”

 

İşte o anda Recep Efendi’nin yüzü değişti. Yorgunluktan ve temmuz sıcağından sırtından terler akan Recep’in şimdi kızgınlıktan gözleri de ateş saçıyordu. Bakışlarını Ahmet’e yöneltti ve sinirle söyleyeceklerinin sonunu da hesap etmeden konuşmaya başladı.

 

“Aklımı beğenmeyen çocuğa bakın hele!”

 

Ahmet’in yüzü de bir anda değişti. Eğer Recep efendi konuşmasına devam ederse Ahmet tükenir biterdi. Korkusundan dilini yutmuş hiç ses çıkaramamıştı.Yalvarır gözlerle sus dercesine Recep efendiye bakıyor ama onu durdurmaya gücü yetmiyordu.

 

“Hastanede öyle demiyordun ama koçum! Aman Recep abi diye yalvarıyordun ya…  Hani bana en son çıkan telefonlardan alıyordun ya. Hani beni gerçek abin gibi koruyup kollayacaktın ya! Ne oldu? İyi ki Meryem cadısının başına ağaç düştü de Filizimle baş başa kalabildim diyordun ya… O zaman aklımı beğeniyordun da şimdi mi beğenmiyorsun? Asıl akılsız olan sensin! Akıl olsa getireceğin hediyeyi unutmazdın! Aklı beş karış havada olanın bana söylediğine bak!”

 

Recep bey sözünü bitirdiğinde soluk soluğa, diğerleri de donup kalmıştı. Hele Meryem Hanım kaskatı kesilmişti.Ahmet hastanede kendisi için hiç ağlamamış üstelik de başı yarıldığı için zil takıp oynamıştı demek ki!

 

Başından kaynar sular döküldü Ahmet’in.Keşke yer yarılsa da içine girseydi. Recep efendi incir çekirdeğini doldurmayacak sebepten bir çuval inciri mahvetmişti. Söyledikleriyle bütün yalanını ortaya çıkarmıştı.

 

Meryem Hanım silkinip ayağa kalktı.

 

“Madem öyle…” dedi, gözünden iki damla yaş süzüldü ardından. “Size verecek kızımız yok!”

 

Ahmet, babasına baktı. İsmail bey yetiştirdiği evlattan utanmış, başkalarının acı gününde kendi menfaatini düşünen oğlu için kız isteyecek yüzü de kalmamıştı. O da başını bir umutla Ali Beye çevirdi. Onun da kızını bu aileye vermeye zaten hiç rızası olmamıştı ya eşinin ısrarıyla görüşmeyi kabul etmişti.

 

“Kalkalım Nazlı Hanım,” dedi eşine. Hiç kimseden ses çıkmıyordu. Filiz Ahmet’e son kez bakıp hışımla odadan çıkarken sadece misafirler ayaktaydı.

 

“Kalk oğlum kalk!” dedi İsmail Bey. “Bu aile bize kız vermez vaktiyle ben de annesini alamamıştım.”

 

Kapıdan çıktıklarında dışardan gelen kavga sesleri Nazlı Hanım ile eşi İsmail’e aitti. Nazlı Hanım “Bilseydim gelmezdim, demek kadında hala gözün var senin! Öyle olmasa ne diye bunu söyledin tam çıkarken!” diye bağırıyordu. Ahmet boynunu bükmüş arkalarından yürüyor içinden de hâlâ “alacağım kız seni” diyordu.

 

Filiz’in evi daha da kötüydü. Ali Bey, İsmail bey’in söylediklerinin doğru olup olmadığını eşine sorarken, Meryem Hanım ağlıyor, bu gecenin bir an önce bitmesi için dua ediyordu. Filiz odasına kapatmıştı kendisini. Artık kavuşmaları için en ufak bir ümit yoktu.

 

Son…

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.