Selma ÖZTÜRK
Ben Müezzine Güveniyorum
Ben Müezzine Güveniyorum
Ezan günde beş vakit namaza çağrıdır. Kimisi bu çağrıya, bu davete icabet eder, kimisi etmez. Kimisi Ezan-ı Muhammed’i işittiğinde yatar halinde bulunuyor ise, derhal kendisini toparlar saygısından ve ezan bittikten sonra tekrar yatıp, eski halini alır. Ve işitmesine rağmen, yine de namaza iştirak etmez. Demek ki, ezana saygısı var, namaza yok. Veya o kadar saygısı yok. Aceba hangisi daha önemli ve daha saygıya değer diye düşünüyorum. Kimi insan ise ezanı duyduğunda duygu dünyası alt üst olur, Asr-ı Saadet aklına gelir ve hemen her gördüğü zenciyi Bilal Habeşi Hazretlerine benzetir ve ona (gayri müslim de olsa) sarılası gelir.
Ezan sürekli dönüp harekette bulunan şu yuvarlak dünyanın her yerinde aralıksızın okunur ve insanları, daha doğrusu musallileri (namaz kılanları) ibadet etmeye çağırır, onlara namaz vaktini hatırlatır ve “Hayya lassalah!” kelimeleriyle onları “Haydi namaza” diye davette bulunur. Evet, dünyanın her yerinde, her an ezan sesleri inler, çünkü her yerde, her an O vardır.
“Hayya!” diyormüezzin.“Haydi!” diyor. “Haydisene namaza ey aciz kul! Ne duruyorsun?” diye sesleniyor bizlere. Ve hemen ardından da “Hayya lal felah!” diyor. “Haydi kurtuluşa!” diye. Evet, namaz demek, kurtuluş demek. namaz demek, felah demek...
Ezan da namaz gibi bir ibadettir. Fakat namaz kılmak için elbet ezan okunması gerekmez. Yani namazın farzlarından veya şartlarından değildir ezan. Ezansız ve ardından yapılan ezan duası olmadan da namaz kılınır elbet.
Bizler Avrupa’da ve Almanya’da yaşayan müslümanlar olarak ezan sesinden mahrumuz. Mahrum kaldık ve ezan sesini duymadan namazlarımızı kılmak mecburiyetindeyiz. Bazen camilerde, erkekler ise sürekli gittikleri Cuma Namazlarında Ezan-ı Muhammed’i haftada bir kez de olsa, işitiyorlar belki. Hiç yoktan iyidir muhakkak. Fakat bu ezan sesi minarelerden, dışarılara, sokaklara yansımıyor. Bina içinde kalıyor. Bu yüzden de insanın ruhu üzerinde tamamen farklı ve eksik bir etkisi vardır. Ezan sesini dışarılarda, sokaklarda duymak insana tamamen ayrı haz ve huzur veriyor. Aklıma Medine’de veya İstanbul’da okunan ezanlar geldi... Mescid-i Nebevi ve Sultanahmet avlusundaki ezan sesinin yankıları...
Aynı zamanda bilhassa Türkiye’de o hoş çağrıyı işiten ve buna rağmen ona icabet etmeyen insanlar. Ve o güzel mekanlarda bulunup, ezan davetine uymayan, kabul etmeyen ve bu güzel daveti geri çeviren insanlar geldi aklıma... Evet, Türkçemizde meşhur ve herkes tarafından bilinen bir deyim vardır: “Kimisi bilemez, kimisi bulamaz.” diye. Bizler Avrupa’da ezan sesine özlem duyarken, paslanmış kulaklarımız ezandan mahrum kalmışken, o nidaya hasret kalıyorken ve ömrümüzü bu şekilde sürdürüp bitirirken, bazi insanlar o çağrıyı duymamazlıktan geliyor ve aldırış etmiyor. Biz bulamıyoruz, onlar ise bilemiyor...
Hatta ezan sesinden rahatsız olan insanlar (müslümanlar) bile var. Türkiye’de bir zamanlar böyle bir tartışma ortaya çıkmıştı. Ezan, bilhassa sabah namazında okunan ezan bazı insanları, belli bir kitleyi rahatsız ediyormuş efendim ve bu yüzden de işte bu belli kitle tarafından durdurulması çabalarına ve gayretlerine girilmiş. Başvurular bile olmuş. Türkiye’de ezan sesinin susması... Bunu düşünebiliyor musunuz değerli okuyucularım? Ne kadar korkunç bir olay. Düşünmek bile insana acı veriyor. Türkiye’de ezan seslerinin durması ve artık o topraklar üzerinde inlememesi... Allah o günleri bizlere göstermesin! “Olur mu canım, böyle şey?” demeyin. Tarih bize buna benzer olayların da olabileceğini göstermiştir. Ve şimdi aklıma merhum Mehmed Akif Ersoy ve İstiklal Marşı’mız geldi. İstiklal Marşı’mızın sekizinci kıtasında Akif şöyle diyor: “Şu ezanlar – ki, şehadetleri dinin temeli - ebedi yurdumun üstünde benim inlemeli...” Evet! Ve inşaallah bu ezanlar ta kıyamet gününe kadar bu yetim kalmış ülkenin, bu öksüz kalmış yurdun üstünde inleyecektir. Çünkü onlar bu yüce ve kutsal dinin temelidir, onun temelini teşkil eder. Akif’in bu anlam yüklü sözlerine ben AMIN diyorum.
Bazı insanlar ise sabah namazına kalkıp, onu kılmakta zorluk çekiyor. Avrupa’da genelde ezan sesi olmadığı için, çalar saat ile namaza kalkılır. Sabah namazı vakti bir çok insan için en zor vakit olarak kabul ediliyor. Tatlı uykuya veda etme zamanı olduğu için. Sabah namazına uyanmak kış aylarında soğuktan, yaz aylarında ise gecenin kısalığından zor geliyor insana. Bu yüzden de en meşakkatli namazdır. Sonuçta ilk bakış ve değerlendirmede bir “rahatı ve keyfi bozma” olayı ve bu yüzden de “rahatsızlık ve keyifsizlik” veren bir durumdur. İlk bakışta insan belki namazı değil de, uykuyu tercih ediyordur. Fakat o anda aklına müezzinin şu sözleri geliyor ve gelmesi gerekiyor. Zira müezzin diğer vakitlere nazaran sabah namazında bir cümle daha ilave ediyor okuduğu ezana. Bu çok önemli cümle düşünmeye ve güvenmeye değer bir cümledir, efendim. Müezzin bir de “Essalatu hayrum minen nevm.”, yani“Namaz uykudan daha hayırlıdır.” diyor, sabah namazına çağrıda bulunurken. Es- Salah, yani namaz, en- Nevm’den, yani uykudan daha hayırlıdır... Müezzin bu sözleri sarfederken, bizler daha ne diyebiliriz ki? O tamamlamış bile manayı. O, namazın bizler için uykudan daha hayırlı, daha iyi ve dolayısıyla daha avantajlı olduğunu söylüyor.
Namazlarımızı, bilhassa sabah namazlarımızı ihmal etmeyelim değerli okuyucularım! Bu önemli eylemi hafife almayalım! Ve güne iyi başlamanın en uygun ve hayırlı bir şey olduğunu bilelim. Zira güne nasıl başladığımız çok önemlidir ve gün akışımızı (olumlu veya olumsuz) etkiler. Almancada bir söz vardır: “Mit Gott fang an , mit Gott hör auf, das ist der beste Tageslauf” diye. Yani:“Gününü Allah’la başla, Allah’la bitir. Bu en mükemmel gün akışıdır” diye. İşte bu bilinçle hareket etmek gerek. Günümüze sağ ayakla kalkıp sabah namazla başlamak hem hayatımızın bereketini artırır, hem de bize huzur ve mutluluk verir.
İmkanı olanlar ise - haftasonları da olsa - sabah namazını camide, cemmatle kılsın. Seher vakti evden çıkıp, sabah namazını camide kılmak için yola düşmek ve o namzı camide kılmak insana ayrı bir feyz ve zevk veriyor. Bilhassa gençleri namazı camide kılmaya teşvik edelim. Onlara bunun önemini ve faydasını anlatalım ve binalarımızı direksiz bırakmayalım. Zira bu takdirde yıkılmaya mahkum kalır onlar.
En zor anlarımızda da olsa, bazen namaza kalkmakta zorlanıp “Az daha yatayımlar” içimizden geçse de, namazın gerçekten uykudan daha hayırlı olduğunu, idrak etmek ve buna inanmak gerek. Bunu bizler ilk bakışta anlamasak bile... Müezzin öyle diyor, efendim. Namaz uykudan hayırlıymış. Müezzin öyle diyorsa, öyledir elbette. Vallahi, sizi bilmem ama, ben müezzine güveniyorum.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.