xxx09
Başbakana yanıt
Geçenlerde "Türkiye Cumhuriyeti'nin koskoca Başbakanı" olan zat-ı devletlilerinize "Utanmıyor musun?" diye sormuştum...
Siz de geçen gün irat ettiğiniz "Büyük Şişli Nutku"nda, adımı vermeden de olsa yanıt verdiniz...
Dediniz ki:
"Asıl sen utanmıyor musun?"
Ha! Bu arada nutkunuzda, her zaman olduğu gibi yine kendinizden "Türkiye Cumhuriyeti'nin Başbakanı" vurgusuyla söz ederek, "Yapılır mı koskoca Başbakan'a bu..." demeye getirdiniz...
Sayın Başbakan...
Daha önce de vurguladığım gibi...
Siz eğer "Türkiye Cumhuriyeti'nin koskoca Başbakanı" iseniz...
Ben de "Türkiye Cumhuriyeti'nin koskoca vatandaşlarından biri"yim...
Gerçi siz "dokunulmazlık" gibi şahane bir zırha sahipsiniz...
Ama yine de eşitiz...
Dolayısıyla...
İki eşit yurttaş olarak...
Bir şekilde ödeşmiş olduk...
* * *
"Türkiye Cumhuriyeti'nin koskoca vatandaşlarından biri" olarak ben size "Utanmıyor musun?" dedim...
Siz de mahkemeye başvurup hakkınızı aramak yerine "kısasa kısas" yapmayı tercih ettiniz...
Ve "Türkiye Cumhuriyeti'nin koskoca Başbakanı" olarak bana "Asıl sen utanmıyor musun?" dediniz...
Araya katıp karıştırdığınız başka hakaretleri görmezden gelirsem...
Sonuçta...
Bir "utanmıyor musun?", bir başka "utanmıyor musun"u götürmüş oldu...
Berabereyiz yani...
Bir hakkı teslim yazısı
ABDULLAH Gül'ün Çankaya'ya çıkmasında sakıncalar görmüştüm...
Derdim şuydu: Gerginliğin artacağını, tarafsız imajının verilemeyeceğini, kaygıların çoğalacağını düşünüyordum...
Ancak şunu görüyorum ki Gül, her şeye rağmen kendisine bir alan açmayı başardı...
Üstelik "rektör atamaları" ya da "Ermenistan gezisi" gibi tartışmalı işler yapmasına rağmen...
İtirazlar oldu, kaygılar ifade edildi, ağır eleştiriler yapıldı...
Ama o, her defasında makamına yakışır ağırlıkta, gayet medeni yanıtlar verdi... Boğazın yedi boğumu olduğunun farkında olmak için, ille de "Cumhurbaşkanı" olmak gerekmez...
İsteseydi o da tahammül göstermeyebilirdi...
Her neyse...
Sonuçta bugün Abdullah Gül'ün hakkını teslim etmemiz gerekir...
* * *
Şimdi ben böyle yazıyorum ya...
Bu ya da bu türden yazılara...
AKP cenahından gelen ya da gelecek olan ilk tepki, "Bizi bölmek istiyorlar / Fesat makinesi çalıştırıyorlar" şeklinde olacaktır...
Olaya böyle yaklaşılırsa...
Parti içi "muhasebe imkánları" ortadan kalkar...
Darboğaza girilir...
Eleştiri mekanizmaları hepten öğütülmüş olur...
Keşke bu türden yazılara, "Demek ki atılan hayırlı adımlar, makul sesler, kamu vicdanına uyan çıkışlar, toplumda bir karşılık buluyor" diye bakılabilse...
İki öfkeli adamın beş ortak noktası
BİR: Fatih Terim de, Tayyip Erdoğan da "Öfke Kontrolü" adlı matrak filmi izlememenin eksikliğini yaşıyor...
İKİ: Fatih Terim de, Tayyip Erdoğan da "En iyi savunma saldırıdır" şeklinde bir "batıl inanç"a inanıyor...
ÜÇ: Fatih Terim de, Tayyip Erdoğan da kendilerinden ya nefret edilmesini ya da aşkla bağlanılmasını istiyorlar...
DÖRT: Fatih Terim de, Tayyip Erdoğan da yaptıkları hataların ardından özür dilemelerinin kendilerini küçülteceğini sanıyorlar...
BEŞ: Fatih Terim de, Tayyip Erdoğan da kendilerine yönelik hafif ya da ağır eleştirileri, "delikanlılığın kitabı"nı yeniden yazmanın bir imkánı olarak görüp değerlendiriyorlar.