Lütfi AYHAN
Başarı Putlaştırılınca
Bülbül ötmeli, gül kokmalı, at koşmalı, kuş uçmalı, keçi, koyun süt vermeli. At hızlı koştum diye bülbüllüğe, bülbül güzel öttüm diye, güllüğe soyunmamalı. Keçi, “ ben süt vermede birinciyim öyleyse koçluk da yaparım” diyerek koçluğa, boğa bir kaç boğayı yendim diye aslanlığa soyunmamalı.
Aslan kükremeli, koyun melemeli, ceylan sekmeli, keklik süzülmeli... Tıpkı bunun gibi siyasetçi siyaset yapmalı, tarihçi tarihle ilgili mevzularda, edebiyatçı edebiyatla ilgili konularda konuşmalı. Sanatçı, sanatı, asker, savaş ve güvenliği, hâkim, savcı adaleti, hekim/doktor, hastalık ve tedaviyi dile getirmeli ki böylece ihtisasın değeri anlaşılsın, ilmin kıymeti bilinsin. Aksi halde sosyolojik hayatımız, kemancının ney üflediği, bağlamacının davul vurduğu, udinin kemençe çaldığı bir orkestraya benzer. Bu durumda toplum/ülke “çizmeden yukarı çıkanlar” diyarına döner.
“ŞİMDİ RAĞBET GÜZEL İLE ZENGİNE”
İnsanlığın ilk devirlerinden beri, zengin, güçlü, meşhur, makam sahibi olan insanlar, toplum tarafından hep saygı görmüşlerdir. Halk onlara ayrıcalık tanımış, insanlar bu kesime gıpta ile bakmışlardır. Bu gerçek dünde böyleydi bu günde . Günümüzden 800 yıl kadar önce yaşayan Nasreddin Hoca'ya; “ye kürküm ye “ dedirten, ozana ,” şimdi rağbet güzel ile zengine” diye türkü çağırtan hakikat budur.
Bu mevzuda “modern insan” da farklı düşünmüyor, farklı davranmıyor. “Aydın, çağdaş, ileri, demokrat”; ilimde, bilimde, teknolojide, sanayide, iletişimde, bilişimde, ulaşımda... Büyük mesafeler kaydeden insanlık, bu konuda eski çağlardaki dedelerinden farklı bir şey yapmıyor. Niye? Çünkü insanların fıtratları aynıdır. İlk İnsan Hz. Âdemden son insana kadar öz birdir, değişmeyecektir. Tüm insanlar gözle görür, elle tutar, ayakla yürür. İnsanların tekmili aynı organlara ve aynı duygulara sahiptir. Tüm canlılar gibi insanda nefes almadan, su içmeden, yemek yemeden yaşayamaz. Kıskançlık, hırs, özlem, merhamet, sevgi, nefret, ölüm, korku, umut, sevinç, hüzün, ölümden korkma, rahat yaşama arzusu… İlk insanda da vardı şimdiki insanlarda da mevcut.
ZATEN HEP YEŞİLDİ FINDIK DALLARI
Bu gerçekler var oldukça, bu hakikatler değişmedikçe insanların dertleri, sıkıntıları bitmeyecek, yanılgıları da değişmeyecektir. Bu hakikate en büyük misal günümüz insanının da tıpkı eski devirlerdeki cedleri gibi , (tüm alanlarda elde ettiği baş döndürücü gelişmelere rağmen) parayı, şöhreti, kariyeri, başarıyı… Yüce, mukaddes, dokunulmaz, erişilmez, saygın… Görmesidir. Eğer bir adam zenginse, meşhursa, başarılıysa tıpkı tarihte olduğu gibi bu günde insanlar tarafından saygı görüyor, el üstünde tutuluyor. Bu toplumsal bir gerçek, sosyolojik bir hakikat. Bu gerçek ve bu hakikat dün dedelerimizi yanılttığı gibi bu günde bizleri yanlışa sürüklüyor.
Bizim devrimimizde de başarı, para, şöhret öyle kutsallaştırıldı, öyle yüceltildi ki, zengin olan, makam ve şöhret sahibi olan kişiler, (sanatçı, sporcu, siyasetçi…) kendilerinde her alanda, ölçü koyma, hüküm verme, görüş bildirme hakkına sahip olduklarına inanmaya başladılar. iyi bir doktor halkın gözünde aynı zamanda iyi bir sosyologdur. Tanınmış bir hoca aynı zamanda iyi bir tarihçidir. Gazeteci, sanatçı, tarihçi kısaca bir alanda başarı sağlamış bir kişi, siyasetten dine, coğrafyadan sosyolojiye ekonomiden felsefeye kadar her alanda söz sahibidir halkın gözünde. Her konuda uzmandır, tüm mevzularda yetginliği vardır. Bu nedenle konuşma ve hüküm verme gücüne ve yetkisine sahiptir. İşin garibi toplumda buna destek verir. Bu kişileri toplum “ aydın”, “önder” gibi sıfatlarla yüceltince onlarda her mevzuda konuşup her konuda laf eder hale gelerek hem kendilerine hem de toplumsal yapıya zarar veriyorlar. Bu zararı gidermenin yolu, "BAŞARIYI PUTLAŞTIRMAMAK" tır.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.