Atatürk’ü sevmeyen iki türbanlı genç kız

BİR Fatih Altaylı"nın programına katılan iki türbanlı genç kız, "Atatürk"ü sevmiyoruz" demiş...

Ben de diyorum ki: Keşke memleketimizde Atatürk"ü sevmenin ya da sevmemenin özgürce ifade edilebildiği bir ortam olsa da... Herkes eteğindeki taşı ortaya dökse... Böylece "Atatürk"ü sevmiyoruz" diyen türbanlı kızların yalnız olmadıkları meydana çıksa... Ve şu kahrolası ikiyüzlülük sona erse...

İKİ Türbanlı iki kız, "Padişah, Atatürk"ü görevlendirmişti... Atatürk de Padişah"tan aldığı yetkiyi kötüye kullanarak laikliği getirdi" demiş... Ben de diyorum ki: İki türbanlı kızın ortaya attığı bu çocuksu tarih tezinin biraz daha tekámül etmiş hali, Türkiye"de geniş sağ/muhafazakár kesimde çok popülerdir... Cumhuriyet ve Atatürk devrimleri konusunda sağ/muhafazakár kesimde yaygınlık kazanmış görüşlerdir bunlar... Yani bu kızlar bir "zihin haritası"nın içinden konuşmuşlardır. Hiç kimse "İki eksantrik türbanlının görüşleri" deyip geçmesin...

ÜÇ Türbanlı iki kız, "Humeyni"yi seviyoruz" demiş... Ben de diyorum ki: Sanırım kızların "Humeyni"yi seviyoruz" demeleri, biraz aykırılık hevesinden kaynaklanıyor... Öyle olmasa... "Neden Humeyni"yi seviyorsunuz?" sorusu karşısında en azından anlamlı bir tek cümle kurmayı başarmaları gerekirdi...

DÖRT Türbanlı iki kızın bu görüşleri ifade etmelerinin ardından dindar çevrelerden gelecek olası tepkiler, "Bütün türbanlılar bu kızlar gibi değildir" ya da "Bu görüşler onları bağlar" şeklinde olacaktır... Ben de diyorum ki: Artık "Bütün türbanlılar aynı değildir" demenin pek bir anlamı kalmamıştır... Türbanlı yazar-çizerleri, kanaat önderlerini izliyoruz: Bu zamana kadar "Bütün türbanlılar aynı değildir" görüşünü destekleyecek tek bir tavır bile ortaya koyamadılar... "AKP Kadın Kolları Üyesi" gibi konuşan ve davranan türbanlı kadınları gördükçe, "Türban siyasi simgedir" diyenler ya da "Her gördüğü türbanlıyı aynı sayanlar" maalesef haklı çıkmaktadır.

Manda yuva yapmış türbana

TÜRKİYE"de türban yasaklanınca...

Bazı türbanlı kardeşlerimiz, "Kefere memleketinde hayat / Oh ne rahat" türküsünü çığırmaya başlamışlardı...

Üç beş zengin dindardan burs parasını kapan, "Kimsenin kimseye karıştığı yok... Giyiyorsun türbanı, gidiyorsun üniversiteye" şeklinde "Türbanlı Alice harikalar diyarında" masalı eşliğinde, kefere diyarına postu seriveriyordu...

En sevilen memleket, "özgürlükler diyarı" Amerika idi...

Ancak...

11 Eylül"de yüksek binalara uçaklar çaktırılınca...

"Özgürlükler diyarı", birden "kábus diyarı"na dönüşmesin mi?

Yani "gávur", zulmünü icra eylemeye başlamasın mı?

Neye uğradıklarını şaşıran türbanlı kardeşlerimiz, "Bre aman! Neredesin Çevik Bir! Neredesin Batı Çalışma Grubu?" falan diyerek...

Yani "Zalim de olsa bizden olsun" duygusuyla...

Güzel ve yalnız ülkelerine duygusal açıdan kesin dönüş yaptılar...

O gün bugündür...

"Amerika"daki kadar özgürlük istiyoruz" diyenlerin sesi bir parça kısılmıştı...

Ancak... Gelin görün ki... Meğer sesler tam olarak kısılmamış...

Fatih Altaylı"nın televizyon programında arzı endam eden türbanlı kızlarımız, "Manda olsak daha iyiydi... Hiç olmazsa özgür olurduk" deyivermişler...

Bu kızlara, "Siz hiç Fransız mandasının tadına varmış Cezayirli hikáyesi okudunuz mu?" falan diye sormanın bir faydası olmayabilir...

Onlara sadece memleketlerine gelmiş üç beş türbanlıyı "kültürel çeşitlilik" gösterisi adına tolere eden "kefereler"in, işler birazcık sarpa sarınca, nasıl da türbanın temsil ettiği değerlere sahip olanların tepesine balyoz gibi iniverdiklerini anımsatmak isterim...

Türbanın siyasal bir tehdit olarak algılanmadığı memleketlerde yaşanan yanıltıcı ve aldatıcı özgürlük havasına kapılanlar, "gávur"un elinin daha ağır olduğunu gördüler, görüyorlar ve göreceklerdir.

Tren metaforu

BAŞBAKAN Tayyip Erdoğan, bir zamanlar bir tramvay lafı etmişti... "İhtiras tramvayı" mıydı? Hayır, hayır... Hah buldum: "Demokrasi tramvayı"ndan söz ediyor, hatta "indi / bindi" yaptırıyordu...

Çok parmağa sarılmış bir Tayyip Erdoğan beyanatıdır, "Demokrasi tramvay gibidir" lafı...

O kadar ki Erdoğan, pirincin taşını ayıklayana kadar akla karayı seçmiştir...

Sonra tren konusu, birinci iktidar döneminde, "hızlandırılmış tren"in yol açtığı elim olaylar çerçevesinde bir kez daha başına bela olmuştu Erdoğan"ın...

Neyse...

O talihsiz defteri yeniden açmayalım...

Ve en sonunda Tayyip Erdoğan, yine tren metaforuna sığındı...

Bu kez partisinin grup toplantısında milletvekillerine, "Trenden inenler bir daha binemez" gibi bir laf etmiş...

Bence birilerinin Tayyip Erdoğan"a şöyle bir tavsiyede bulunması gerekiyor:

"Aman Tayyip Bey... Sözlerinizin gücünü artırmak için lütfen raylı sistemlere müracaat etmeyin... Her defasında başınıza bela oluyor... Raylı sistemden uzak durun... Mesela "gömlek metaforu" gibi başka türden metaforlar bulun."

Önceki ve Sonraki Yazılar