Anne misyonu

Başbakan Erdoğan'ın Kürt sorununun çözümü için yola çıkarken seslendirdiği "Anaların gözyaşı dinsin" yaklaşımı doğruydu. Başbakan Erdoğan'ın askeri operasyonları önlemek için sınıra yürüyen ve tülbentlerini bırakan annelere "Çocuklarınızı dağa gönderenleri önlemek için de tülbentlerinizi bırakın" çağrısı doğruydu.
Başbakan Erdoğan'ın yine annelere seslenip, "PKK'ya 'elini yavrularımızın üzerinden artık çek' deyin" çağrısı doğruydu.

Van depreminde en yara sarıcı gayretleri, Anadolu'nun diğer yörelerindeki anneler sergiledi, Vanlılar'a kardeşlik sıcaklığı verecek adımları atarak...

...Ve Emine Erdoğan'ın Bakan Fatma Şahin ile birlikte Uludere'ye gidip orada çocuğunu, eşini, kardeşini kaybeden kadınlarla dertleşmesi, ağlaşması "geç kalmış" bir doğruydu. Belli ki Uludereli anneler, çok önce bekliyorlardı bu anneler kucaklaşmasını, ağlaşmasını...

Keşke Sayın Cumhurbaşkanı'nın eşi Hayrünnisa Hanımefendi de gidebilseydi... Belki gideceklerdir.
Ben, Sayın Cumhurbaşkanı ve Sayın Başbakan'ın da Uludere'ye gitmesini seslendirdim başından beri, bana göre onların gidişi de, bir anne baba sıcaklığı taşıyacaktır kavuran soğukların dağladığı yüreklere... Belki gideceklerdir.
Ben, bundan yıllar önce, bir "kadın seferberliği"ne çağırdım AK Parti'yi...

AK Parti'nin, neredeyse, ülkenin ayağındaki bu prangayı çözecek tek imkân haline geldiğini yazdım defalarca. Evet, buna inanıyorum. Burada da, siyasetten önce "duygu"nun, kardeşlik duygusunun, sevginin, muhabbetin hayati "onarıcı" olduğuna inanıyorum.

Duyguda ise kadınlarla, annelerle, bacılarla kimse yarışamaz.

O devreye girsin, dedim defalarca.

Mesela, "AK Parti'nin kadın kolları çeksinler ayaklarına şalvarları, köy-mezra demeden, Doğu'nun, Güneydoğu'nun anneleri ile buluşsunlar... Batı'yı Doğu'ya taşısınlar. Aralarında Cumhurbaşkanı eşi, Başbakan eşi olursa aliyyül ala... Sevgi ağları örülsün yurdun dört bir yanında..." dedim.
Bu çağrıyı yaptım. Ne dersiniz, karşılığını bulmaz mıydı?

Anne misyonunu başlatmak

Bir delikanlıyı dağ yollarından döndürseler, bir genç kızı, üç yıl içinde hayatını kaybedeceği bir vahşet ortamına düşmekten kurtarsalar, her bir kurtuluşu gözyaşları içinde kutlasalar bu vahşet yine böyle devam eder miydi?
Bence etmezdi.

Biz her şeyi vurma-kırma ve ölümler üzerinden konuşuyoruz, dağda kaç kişi öldü, kaç şehit verildi haberleri hep yürek yakıyor. Keşke bir de çocukların kurtuluşu üzerine konuşabilsek...

Star'da, Barış Anneleri Diyarbakır Sözcüsü Havva Kıran'ın sözlerini gördüm: Oğlu İstanbul'a okumaya gitmiş, oradan da dağa. "Şimdi 30 yaşında, yıllardır hiç haber alamıyorum" diyor. Yüreği yanmaz mı? Diyor ki: "Hangi anne 'Ben oğlumu, kızımı PKK'ya güle oynaya gönderdim diyorsa gelsin yüzüme söylesin. Hiçbir anne bunu söylemez." Evet, oradaki annenin yüreği bu. "Gelin bu acıyı durduralım" diye sesleniyor.
Bence hükümetin "Anne misyonu"nu proje halinde geliştirmesi gerekiyor. AK Parti'nin bu imkânı var. Emine Erdoğan'ın Uludere ziyareti bunun ilk adımı olabilir.

Mersin Üniversitesi'ne mescit

N. K. isimli okuyucum Mersin'den yazıyor: "Mersin Üniversitesi'nde okumaktayım. Üniversitemizde namaz kılma ihtiyacını karşılamak için uygun bir yer, yani mescit yok. 5 Ocak 2012 tarihinde dekanlığa dilekçe yazdım, dekanlık rektörlüğe intikal ettirdi. Rektörlük "fiziksel imkânların yetersizliği" gerekçesiyle talebimi reddetti. Üniversitemizin ana kampüsü 325.000 metrekare alan üzerinde, Yenişehir kampüsü ise 27.500 metrekarelik alanda. Öyleyse fiziksel imkân yokluğu inandırıcı değil."

Bu bir gencin mektubu. Ben sadece "Neden" diye soruyorum, neden bu masum talebe hiç de masum olmayan cevap verilir?
 

Önceki ve Sonraki Yazılar