Lütfi AYHAN
Amcalar, Teyzeler! Yeğenler Sizleri Bekliyor
Amcalar, Teyzeler! Yeğenler Sizleri Bekliyor
Çocukken bizlere sık sorulan sorulardan biri de, “en çok kimi seviyorsun?” sorusu idi. Bu soruya cevap olarak Allah’ı, “ sonra“ sorusuna peygamberi diye cevap verirdik. Pekiyi bu sorular devam ettirilse sırada kimler olması gerekir? Allah, peygamber, melekler, annemiz babamız, çocuklarımız, akrabalarımız, eşlerimiz, dostlarımız, komşularımız, malımız, arabamız, vatanımız, devletimiz, oyuncaklarımız...
Hz Âdem’i topraktan yaratan Allahütealâ önce O’na bir eş (Havva) verdi. Sonra o ikisine çocuklar hediye etti. İnsanoğlu böylece çoğalmaya başladı. Yeni doğan çocukların en yakını anneleridir. Bu yakınlık baba, abla, ağabey, kardeş olarak sıralanır gider. Pekiyi, çocukların yani insanların merhamet emdiği, huzur devşirdiği akrabalık pınarları, yakınlık çeşmeleri bunlardan mı ibarettir? Tabii ki hayır! Baba yarısı amcalar, anne yarısı teyzeler, baba çeyreği! Halalar, anne çeyreği Dayılar! Bu yakınlıkların sıralanışı bölge bölge veya yakınların ilgisi ve sevgisine göre sürekli yer değiştirir. Yani bazen dayı amcadan öne çıkar, bazen de hala teyzeden daha yakın olabilir insana. Allah bu akrabalıkları boşuna yaratmadı şüphesiz. İnsanları bu akrabalık sevgisine muhtaç kılan Allahütealanın bunda mutlaka yüce bir amacı vardır.
Kan bağının dışında kendilerinden sevgiler, merhametler, yardımlar gördüğümüz insanlar da vardır: Kirve, Yenge, enişte, dünür anne, dünür baba sağdıç, arkadaş, komşu, ahbap, yaren, ahretlik… Bu mevzuda akla hemen geliverenlerdir.
Modern Toplum Bu Pınarlardan Nasiplenmiyor
Modern toplumun bu günkü iç huzursuzluğunun, manevi boşluğunun birçok nedeni vardır: İnternetin oluşturduğu sanal âlem, cep telefonunun özlemi, hasreti öldüren darbeleri, dizilerin insanı alıp götürdüğü gerçekten ırak diyarlar, yediğimiz, içtiğimiz, giydiğimiz yapay ürünler… Bunlara bir de anneden, babadan, kardeşten, abiden, abladan ve de akrabalardan almamız gereken manevi gıdaların eksikliği eklenince “buyurun cenaze namazına!” Bedenen obez, ruhen zayıf, irade açısından çelimsiz, en gelişmiş uzvu çenesi olan, basit engeller karşısında bile hemen “tırsan”, düzensiz, tembel, korkak, acımasız, özveriden mahrum çocuklar, gençler dolduruyor etrafımızı.
Başta ailemizin, cemiyetimizin, sonra dünyamızın tabi dengesine oturması için çocukların yaratılış gayesine, fıtrata uygun sevgileri mutlaka emmesi gerek. Çocukken, “Canım kardeşim!” “Aslan oğlum!” “Güzel nazlı kızım!” “Yiğit evladım! “ “Yeğenim nasılsın, bir ihtiyacın var mı?; büyüyünce “Teyzeciğim ellerinden öperim bir isteğin var mı?“ Can dostum ne var ne yok!” “Komşum, geçmiş olsun korkuttun bizi!” “Arkadaşım! Sensiz sohbetlerin, sensiz oturmaların hiç tadı yok. Nerelerdesin özlettin kendini!” “Yarenim, ne zaman çıkıyoruz dağlara?” “Fedakâr annem, ne zaman geliyorsun bize? Torunların yolunu gözlüyor senin!” “Hayat ülkemin sarsılmaz yüce dağı babacığım! Bu yıl hep bizde kal!” “Hayatımın anlamı, ömrümün baharı karıcığım! Kadri kıymetini bilemedim ne çare” “ Çocuklarımın babası, evimin direği, gönlümün tek sahibi kahramanım! Sensiz hayat ölümden farksız bana…”
Yürekten söylenen bu hitaplara, içi hasbilikle ve samimiyetle doldurulmuş bu sözlere cemiyetimiz hasret kaldı doğrusu. Bu nedenle başlığı bir kez daha tekrarlıyorum: Ağabeyler, ablalar, enişteler, yengeler, amcalar teyzeler, dayılar, halalar, komşu anneler, dünür babalar, yarenler, dostlar, ahbaplar… Haydi doldurun sevgi kovalarınızı, yüklenin merhamet sepetlerinizi! Sırtlanın şefkat heybelerinizi… Çünkü bunlardan mahrum kaldığı için manevi dengesini yitirmiş, sevgi pınarları kurumuş, merhamet tomurcukları solmuş, irade kılıcını kaybetmiş, bu güzelliklerle beslenmesi gereken gönül ülkeleri çöle dönmüş çocuklar, gençler, yaşlılar, yeğenler… sizlerin yolunu bekliyor.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.