Aslan DEĞİRMENCİ
Akıntıya kapılırken…
Türkiye’de ki normalleşme sürecini hatırlayın.
Gerilimler, çekişmeler, kaos eylemleri, kavgalar, molotof kokteylleri, şiddet olayları, beyin jimnastiği, özeleştiri, yüzleşme, dalga operasyonlar, iddianameler, çekişmeler, deşifreler, dışa vurumlar ve öfkeler. Hepsini yaşadık.
Ve halen tam anlamıyla normalleşemedik.
Ama on yıl önce başlayan süreçten baya bir mesafe alarak oldukça iyi bir noktaya geldik.
Şimdi bakıyoruz CHP’de bir süreç başladı:
Yüzleşenler- yüzsüzler(!), özeleştiriler- lobiciler, sorgulayanlar- tahammülsüzler, etnik milliyetçiler- özgürlükçüler, seçkinler- halkçılar, putçular- gerçekçiler, gericiler (ulusalcı laikçiler)- yenilikçiler, jakobenler- düşünenler… Ve artırabiliriz; liberaller, komünistler, milliyetçiler, mezhepçiler…
Azınlıkta kalan yüzleşenlere bakalım: Başörtü sorununu çözmeliyiz. Artık böyle bir özgürlük sorunu olmamalı.
Ya Yüzsüzler (!) : Başörtü sorununu çözelim. Örtüleri başlardan söküp atalım.
Özeleştirileri unutmayalım: Ergenekon bize zarar veriyor. Silivri’ye gitmediğimiz gün parti düzelecek.
Tabanın sesi lobiciler: Silivri toplama kamplarındaki engizisyon intikamcılığına seyirci olmayacağız.
Sorgulayanlar: Eşitlikçi, çoğulcu, demokratik ve tam bir sivil anayasa yapılmalı.
Tahammülsüzler: Anayasa’nın ilk dört maddesine dokundurtmayız.
Etnik Milliyetçiler: Türk ulusuyla Kürt milliyeti eşit olamaz.
Özgürlükçüler: Etnik sorunların en önemli kaynağı devlet.
Seçkinler: Operalarımıza elletmeyiz, bale eğitimi seçmeli ders olmalı!
Halkçılar: Halka inemediğimiz için iktidar olamıyoruz.
Putçular: Değerlerimize insafsızca saldırılar var. Haydi anıtkabire…
Gerçekçiler: Sahte maskeler ile siyaset yapılamaz.
Jakobenler: Halk cahildir, rejimin bekçileri bizleriz.
Düşünenler: Artık ciddi değişimlere ihtiyaç var.
Gericiler (laikçiler): Anadolu alkolsüz bir yarımada oluyor.
Yenilikçiler: “Henüz bu konu da bir açılım göremedik.”
Ve mezhepçiler: Haydi Hatay’a, oradan Suriye’ye… Yaşasın Esad katliamı!
Ben bu işin sonunu normalleşmeye bağlayacaktım ama bir düşündüm imkansızı gördüm. Yazı eksen kayması yaşadı. CHP içindeki çoğunluktan farklı niteliklere sahip olan gruplara baksanıza; Ergenekon lobicileri, sahte ulusalcılar, laikçiler, etnik milliyetçiler, mezhepçiler ve her an topuk selamına hazır olanlar…
Oysa ben Türkiye’nin 2003’den bugüne kadar özgürlük karşıtlarının kaleleri kaybetmemek için verdiği mücadeleyi hatırlatarak, CHP içinde yaşananlarla bağ kurmaya çalışacakken, hayal kırıklığı yaşadım. Sandım ki CHP içinde artık jakoben anlayış etkisizleşti ve “Türk ulusuyla Kürt milliyeti eşit olamaz” diye bağırıyor. Hani birkaç yıl önce alanlarda ülkenin normalleşmesine karşı çıkarak avazlarının çıktığı gibi bağıranlar olduğu gibi. Biran aklıma o günler geldi… O bağırmalar ateşin sönerken en fazla dumanını çıkartmasından farklı değildi. Acaba bugün de CHP’de bir değişim yaşanıyor da bazı CHP’liler ayaklarına basılmışçasına bağırıyorlar mı diye yanlış bir fikre saplandım. Özeleştirimi de yazımın sonuna bıraktım: Biran yanlış mecralara aktım. Akıntıya kapılacakken, CHP’li vekillerin son bir yıl içerisinde yaptıkları açıklamalar da gezindim ve 80 yıldır değişime uzak duran partinin halen umut vermediğini gördüm. Oldukça azınlıkta kalan birkaç sesten biri olan CHP Adıyaman Milletvekili Salih Fırat’ın istifasını hatırlayınca da titreyip kendime geldim! Ve düşündüm: Malum medyanın ısrarla yutturmaya çalıştığı yeni CHP’nin balon olduğunu bir kez daha gördüm.
Not:Bu arada Yüce Katırcıoğlu’nun başına gelenler hakkında iki yazı yazmıştım. Son yazımda arşivine ilginç bir şekilde belediyenin el koyduğunu yazmıştım. Oysa olay öyle değilmiş. Bizzat arşivini polis çöp arabasına yükleyip götürmüş.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.