Recep KOÇAK
17 Ağustos’tan yürek titreten bir hikaye
17 Ağustos 1999 depreminde büyük acılar yaşadık. Ahirete göçen bütün kardeşlerimize rahmet diliyorum. Depremden yakınlarını ahirete uğurlamış acısını ilk günkü gibi yüreğinde hisseden bütün kardeşlerimize sabırlar diliyorum.
İki gün gün önce 17 Ağustos’un yıldönümüydü. Her yıl 17 Ağustos’ta yeniden hatırlıyoruz o acı günleri.
O tarihte AKRA FM’de genel müdür olarak görev yapmaktaydım. Depremden bir gün önce ailemle birlikte memlekete gitmiştim.
Depremin yaralarının sarılmaya çalışıldığı günlerde radyodaki haber programlarımızda ve gece programımda acılı ailelerimizin hikayelerine yer verdik. Yardımların artarak devam etmesi için iyilik hikayeleri yayınladık.
Hakyol Vakfı Kadıköy şubesinin Gölcük’te deprem mağdurlarına ulaştırdığı yardımlar, halkın gönlünde taht kuran vakıf idarecileri ve gönüllüler 28 Şubatçı kafaları rahatsız etmiş olmalı ki Hakyol Vakfı’nın çadırını kapatmışlardı.
Yeni Şafak Gazetesi Hakyol Vakfı çadırındaki lokomotif isim Metin Tavukçuoğlu’nun fedakarlıklarına dikkat çeken “Gölcük’te ikinci deprem” başlıklı bir haber/yorum yayınladı. O yazıya Akra FM’deki bir yayında yer verdiğimiz için 28 Şubatçılar RTÜK ve savcılık üzerinden radyomuza ceza kestiler.
Önce söz konusu yazıyı hatırlayalım;
GÖLCÜK- Depremin merkez üssü Gölcük ilçesi Kaymakamı, depremzedelere yardım eden gönüllü kuruluşların tamamını ilçeden kovdu. Yardım çadırları polis zoruyla söktürülen Kavaklı sahilindeki Hakyol Vakfı aşevinden faydalanan depremzedeler, "İlk depremi 17 Ağustos gecesi, ikinci depremi de aşevimizin kaldırıldığı gün yaşadık." dediler. Kendilerine hiçbir ayrım gözetmeden yardım edildiğini söyleyen depremzedeler, "Kimse bize dini propaganda da yapmadı. 'İrticacı' diye bellenip yardımı engellenenin gerçek hayırsever, engelleyenlerin bizim ölmemizi isteyenler olduğunu yaşayarak öğrendik." diye konuştular. Hakyol aşevinin kaldırılmasına direndikleri için 27 kişinin gözaltına alınmasından sonra depremzedeler, binlerce imza toplayıp aşevini geri istedi.
Kızılay ishal etti
Kavaklı'da Kızılay'ın bulgur ve bol sulu patates yemeği kuyruğunda bekleyen 2 çocuk annesi Fatma Çuvalcı, "40 gün bizi Hakyol Vakfı aşevi doyurdu. Yemekleri tertemiz ve çok güzeldi. Hakyol varken de bir öğün Kızılay'dan yemek aldım. O yemekten sonra Oğuz'um (4) ve Yavuz'um (2) ishal oldular, hastanede serum taktılar. O zaman burada Hakyol'un sağlık çadırı da vardı, orada çocuğumu çok güzel tedavi ettiler. Şimdi Hakyol'un aşevini kaldırdılar, mecburen Kızılay'ın yemeğini yiyoruz. Çocuklarım yine ishal olursa ne yaparım diye korkuyorum. Bu sefer Hakyol'un sağlık çadırı da yok ki Kızılay'ın ishal ettiği çocuğumu yaşatsınlar." diye yakındı. Hakyol Vakfı kahvaltılarda yumurta, peynir, zeytin verirken, öğle yemeklerinde tatlı dahil 3-4 çeşit temiz yemek dağıtıyordu. Gölcük'teki polisler dahil 4500 depremzede Hakyol'un yemeğini afiyetle yiyordu. Erdal Kokucu (51) adlı depremzede de, "Kızılay yemek dışında bir şey, içecek su bile vermiyor. Hakyol yiyecek, içecek, giyecek, doktor, ilaç her şeyimizi karşılıyordu. Keşke Hakyol'dan Metin Bey (Tavukçuoğlu) gitmemiş olsaydı da, bu akşam da bize çay demleseydi. Onlardan Allah razı olsun, kovanlar da Allah'tan bulsun. Hakyol'u kovup bize ikinci 7.4'lük depremi yaşattılar." dedi.
Devlete düşman ettiler
Yüzlerce kişilik Kızılay yemek kuyruğunda, kovulana kadar yardımını gördükleri Hakyol'dan şikayetçi olan tek kişi, Kızılay ve devletin hizmetinden memnun bir kişi çıkmadı. Depremin 2. gününden itibaren Gölcük'te can kurtaran, hergün 4 bin 500 kişiyi doyuran, sağlık hizmeti, giyecek, çadır, battaniye, şişe suyunu, 24 saat çay servisini hiçbir ayrım gözetmeden sağlayan Hakyol Vakfı'nın gönderilip, sadece 'ishal yapan' 2 çeşit yemeği 100'er gramlık plastik tabaklarda veren Kızılay'a mahkum edilmeleri depremzedeleri çileden çıkardı. Neredeyse herkesin çadırda yaşadığı deprem bölgesinde Kızılay çadırkentlerinde depremzedelerin çok azı kalabiliyor. Çoğunluğu ise sivil girişimcilerin kurduğu veya kendi imkanlarıyla çadırlarını kuranlar oluşturuyor. Depremzedeler, Kızılay'ın delik çadırlarında kalmaya zorlanıyor. Gelen yardımlara el konuyor ve sadece Kızılay çadırkentlerine dağıtılıyor. Dışarıda kalan çoğunluğa ise sivillerin yardım etmesi yasaklanıyor, gelen yardımlara el konuluyor. Kavaklı sahilindeki yüzlerce halkın kendisinin kurduğu doğal çadırkent, yine aynı şekilde Yalova sahilindeki çadırkentte yaşayan depremzedeler, 'görüntü kirliliği' oluşturdukları gerekçesiyle, devlet görevlilerince yerlerinden ayrılmaya zorlanıyor. (Yeni Şafak, 29.09.1999)
…
Şimdi de o günlerden bir iyilik hikayesini hatırlayalım.
Çorum İHL’den ve Ankara İlahiyat’tan arkadaşım Yunus Yiğiterol bir süre önce Gönül Dostları watsapp grubunda bu hikâyenin ipucunu vermişti. Sonra hikâyenin tamamını geçtiğimiz günlerde kahramanlardan birisinden dileyip grubumuzla paylaştı.
İşte Yunus Yiğiterol’un kaleminden okuyanların gözlerini yaşartan, yüreklerini titreten o hikâye;
17 Ağustos Deprem Hatırası
Sılayı rahim için bayram öncesi geldiğim Çorum'da tatilimin son gününde belediye sosyal tesislerinde çay içerken yirmi yıl önce Marmara depremi sonrası güzel hatıralarını dinlediğim hemşehrim emekli öğretmen Zekai hocayla karşılaşınca, daha önce dinlediğim güzel bir hatırayı tekrar anlatmasını istedim. Hocam, memnuniyetle diyerek anlatmaya başladı:
“17 Ağustos depreminin yaşandığı sırada Karamürsel'de ikamet ediyor, Gölcük İmam Hatip Lisesinde görev yapıyordum. Depremde Gölcük İmam Hatip Lisesi öğrencilerinin üçte biri, görev yaptığım diğer lise öğrencilerinin yarısı vefat etmişti. Deprem sonrası çocuklarımla birlikte Çorum’a geldik. Bir hafta kaldığım Çorum'da vicdanım el vermedi, ailemle görüşüp, yardıma ihtiyacı olanlar vardır diyerek Gölcük'e geldim. Öğretmen arkadaşları topladım yardım çadırlarında görev almayı teklif ettim. 10 öğretmen arkadaş aileleriyle görüşüp geleceklerini söylediler ancak sadece üç arkadaş geldi. Onlarla birlikte Gölcük'te bulunan yardım çadırlarını ziyaret etmeye başladık. Çoğu içimize sinmedi. Büyük bir yardım çadırının önüne geldiğimizde çadırın üzerinde "Hakyol Vakfı Kadıköy Şubesi Yardım Çadırı" yazdığını gördük. Çadır sorumlusu olan kişi ile görüşüp kendimizi tanıttık, niyetimizi dile getirdik. Çadır sorumlusu Metin Tavukçuoğlu yardım teklifimizi memnuniyetle karşıladı. Hakyol Vakfı yardım çadırında tam 59 gün çalıştım. Metin abi çok gayretli, çok samimi bir insandı. Yardım çadırında çoğu yurt dışından gelmiş 15 kadar delikanlı vardı. Onlar çoğunlukla çevreyi dolaşıyor, yardımları dağıtıyor, akşam üzeri yorgun şekilde çadıra dönüyorlardı. Depremde şehir şebekesi zarar gördüğü için en büyük sıkıntı temiz su bulmaktı. Bir gün bir teyze yanında iki çocukla gelerek suya ihtiyaçları olduğunu söylüyor bir pet şişe su için yalvarıyordu. Çadırda elemanlara yetecek kadar su kaldığı için teyzeye, suyumuzun kalmadığını, başka bir çadırdan almasını söylediğim sırada Metin abi yanımıza gelerek, "Hayırdır hocam, niye teyzeye su vermiyorsunuz" dedi. "Metin abi, sadece arkadaşlara yetecek kadar suyumuz var" dedim. Metin abi, "Hocam biz burada gönderilen yardımları ihtiyaç sahiplerine vermek için bulunuyoruz. Kendimize yiyecek içecek temin etmek için değil, verin bu teyzeye kalan suyumuzdan, Allah bize yine verir" dediğinde ben isteksiz şekilde gidip yardım çadırında çalışan elemanlar için ayırdığımız sulardan iki tanesini teyzeye verdim. İçimden de "Bu kadar da olmaz, biz yiyip içmezsek nasıl yardım ederiz" diyerek sitem ettim. Çadırın arka tarafında bulunan masaya oturdum. Aradan yarım saat, 45 dakika geçmeden yardım çadırının telefonu çaldı. Ahizeyi kaldırdım, karşıdaki kişi, "Hakyol Vakfı yardım çadırı mı" dedi. “Evet” dedim. "Ben Bursa'da su şirketi sahibiyim, su ihtiyacınız var mı diye soracaktım" deyince "Olmaz mı beyefendi, çadırda hiç su kalmadı" dedim. "Başka bir şehre satış için gitmek üzere yüklenmiş bir kamyon var onu size göndereyim, oraya tekrar yükleriz" dedi. Çadırın adresini verdim, bir buçuk iki saat sonra üzerinde yaklaşık 10 ton su bulunan kamyon çadırın önüne park etti. Ne kadar sevindiğimi anlatamam.
Aynen Metin Tavukçuoğlu abinin dediği gibi biz ihtiyaç sahiplerine elimizdekileri vermiş Allah da bize daha fazlasını göndermişti. "
Zekai Hoca daha birçok şey anlattı ama benim için en önemli kısmı burası idi.
Bugünkü görüşmemizde son olarak şunları ekledi: " Deprem hatıralarını daha önce yazdım, Metin abi ile ilgili kısımlar da çeşitli yerlerde yayınlandı. Şunu samimiyetle söylüyorum, şayet bir vakıfta çalışmak, bir camia ile birlikte olmak isteseydim, bu grup kesinlikle Hakyol Vakfı camiası olurdu."
Bu vesile ile ben de 17 Ağustos depreminde vefat edenlere Rabbimden rahmet diliyor, depremzedelere yardımda ön safta yer alan Metin Tavukçuoğlu abimiz başta olmak üzere, elemanlarına ve bu hatırayı bizimle paylaşan Zekai hocamıza şükranlarımı sunuyorum. Allah her birine hayırlı uzun ömürler versin.
…
Bendeniz de 17 Ağustos’ta ahirete uğurladığımız kardeşlerimizi bir kez daha rahmetle anıyorum. Metin Tavukçuoğlu, Zekai Hoca, Yunus Yiğiterol ve hikâyede geçen su bağışçısı hayırseveri ve bütün isimsiz kahramanları şükranla anıyorum. Onlardan ahrete göçenlere rahmet, hayatta olanlara sağlıklı, hayırlı ve bereketli ömürler diliyorum.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.