xxx43
Zâlim Müslümanlar
(Bu yazı Müslümanlar için yazılmıştır.)
SEVGİLİ Müslümanlar!.. Kendinize, ailenize, çoluk çocuğunuza, halkımıza, ülkenize çok zulm ediyorsunuz da haberiniz yok. Zalimleri hep dışarıda arıyorsunuz. Aynaya bakın, ne zulümler göreceksiniz.
1. İslâm'ın, Kur'ân'ın, Şeriat'in kesinlikle yapılmasını istediği emirleri, farzları yapmazsanız kendinize büyük zulm etmiş olursunuz.
2. İslâm'ın, Kur'ân'ın, Şeriat'in yasaklarını çiğnerseniz yine zalimlerden olursunuz.
3. Çocuklarınızı iyi, ahlâklı, takvalı, ihlaslı, doğru dürüst, güvenilir Müslümanlar olarak yetiştirmezseniz zalim olursunuz.
4. Riba ve faiz muamelelerine bulaşırsanız büyük zulm etmiş olursunuz.
5. Haram kazanç elde eder, haram yerseniz kendinize korkunç şekilde zulm etmiş olursunuz. Çünkü haram kazanç, haram servet edinmek, haram yemek insanın Cehennemde yanmasına sebep olur.
6. Partisini, cemaatini, tarikatini, hizbini, fırkasını İslâm ile özdeşleştiren, hattâ İslâm'ın üzerinde tutanlar zalimdir.
7. Birtakım din-başlarını erbab haline getirip putlaştıranlar ne büyük zalimlerdir.
8. Komşusu aç gecelerken, kendileri tok sabahlayanlar zalimdir zalim.
9. Zekatları Allah'ın, Peygamberin, Kur'ân'ın, Sünnet'in, Şeriat'in emrettiği şekilde, hakkedenlere vermeyenler zalimdir.
10. Fıkha ve Şeriata aykırı şekilde zekat toplayanlar zalimdir.
11. Salavat-ı hamseyi dosdoğru eda etmeyenler hem kendilerine hem ümmete hıyanet eden zalimlerdir.
12. İsraf edenler zalimdir.
13. Saçlarını deve hörgücü gibi topuz yapıp, rengârenk elbiselerle erkeklerin şehevî dikkatlerini çeken sözde tesettürlü kadınlar zalimdir.
14. Gıybet edenler, kendilerine ne büyük bir zulm ettiklerini bir bilseler.
15. Gurur ve kibir sahipleri, Nemrud ve Firavuna özenenler, ah sizler ne büyük zalimlersiniz. Sizin kendinize yaptığınız zulmü ne müşrik yapabilir, ne azılı kafir.
16. Yiyiciler, hortumlayıcılar, rüşvetçiler, talancılar, ihalelere fesat karıştıranlar, komisyoncular, spekülatörler... Zalimler zalimler zalimler.
17. Haksızlıklar karşısında susanlar!.. Sizden âlâ zalim mi olur?
18. Yağcılar, yalakalar, meddahlar, övücüler, dalkavuklar... Zalimler...
19. Nefs-i emmârelerine uyan zalimler.
20. Cuma namazı esnasında işyelerini kapatmayan zalimler.
21. Rızkına şükr etmeyen zalimler.
22. Allah'ın inzal ettiği ile hükm etmeyen zalimler.
23. Ellerinde imkân olduğu halde emr-i mâruf ve nehy-i münker yapmayan zalimler.
24. Şer'î özrü olmadığı halde (Hanefî fıkhına göre bu konuda yirmi kadar şer'î özür vardır) cemaate katılmayan zalimler.
25. Ümmet şuuruna sahip olmayıp, hizip ve küçük cemaat asabiyetine ve militanlığına sahip zalimler.
26. Ucb bir zulüm değil midir?
Evet zulmü ve zalimleri uzakta, dışımızda, karşımızda aramayalım. Kendimize bakalım, aynaya bakalım...
* (İkinci yazı)
DİLSİZ VE HÂFIZASIZ TOPLUM
TOLGAÇ bey buzlu yolda direksiyona hakim olamadı, frenleri de tutmadı, araba topaç gibi birkaç kere olduğu yerde döndü ve bariyerlere çarptı. Yardım ekibi geldi, Tolgaç beyi ambülansa koydular, acil servise yetiştirdiler. Kendisini kaybetmişti ama kırık çıkığı yoktu. Onu yoğun bakıma aldılar, birkaç saat sonra kocaman cihazlara koydular, vücuduna baktılar. Beyninde kan pıhtısı oluşmuştu. Tolgaç bey açıldı, kendine geldi, lakin kimseyi tanımıyor, hiçbir laf edemiyordu.
Doktorlar konsültasyon yaptılar, rapor yazdılar: Tolgaç adlı hasta tehlikeyi atlamıştır. Bütün biyolojik faaliyetleri yerindedir. Yer, içer, uyur, yürür. Lakin hafızasını ve konuşma kabiliyetini kesin olarak yitirmiştir.
Öp babanın elini!.. Ne olacak şimdi Tolgaç?
Ne konuşabiliyor, ne yazabiliyor, ne de yakınlarını ve dostlarını tanıyor.
Yiyor, içiyor, uyuyor, helaya gidiyor, cinsel mekanizması yerinde ama lisanı elden gitmiş vaziyette. Nedir Tolgaç şimdi? O maalesef canlı bir cenazedir. Lisanı ve hafızası gitti ya artık doktorluğunu, avukatlığını, mühendisliğini, öğretmenliğini, memurluğunu yapamaz... Tezgahtarlık yapamaz, pazarcılık bile yapamaz. Zombilerden bile daha kötüdür onun hali.
Artık o bakıma muhtaç bir zavallıdır. Hiçbir işe yaramaz.
İşte lisanlarını ve tarihî hafızalarını yitiren toplumlar da bir tür Tolgaç beye benzer.
Lisan büsbütün elden gitmemiştir ama yazılı, edebî, zengin kültür lisanı tahrip edilmiştir. Toplum şifahî bir toplum olmuştur. Günlük gazetelerin, TV'lerin dili üç yüz kelimelik günlük iletişim Türkçesidir.
İnsan yığınları kelimelerden çok ünlemlerle konuşur olmuştur. Aha oha yuha... Amma da kral be!.. Yuh be yuh be!..
Çok kere ünlem münlem de yoktur. Homurtular, böğürtüler, iniltiler, gurultular...
Üniversitenin tarihî anıtsal kapısının üzerinde Türkçe dev bir mermer kitabe vardır. Oradan geçen bir profesöre sorarsanız, bunda ne yazıyor diye. Okuyamaz. Hoca okuyamazsa öğrenciler hiç okuyamaz.
Bu cehaletin adı da çağdaş uygarlık düzeyine füze gibi fırlamaktır. Aman ne fırlama ne fırlama...
Yazılı ve edebî zengin lisan gidince şiir de gider, sanatlı nesir de... Üç yüz kelimelik günlük lisanla derin düşünülmez, felsefe olmaz, gerçek roman olmaz, deneme olmaz.
Sel gider, kum kalır; lisan gider, onun yerinde arı, duru ve kuru bir sade dil kalır.
İmkân mümkün ihtimal muhtemel gider, olanak ve olasılık kalır.
Beyefendi gider, hanımefendi gider, yerlerine baylar bayanlar herifler karılar gelir.
Zengin lisan gidince zeka da körlenir.
Edebî Türkçe bir tür musîkidir. Zengin Türkçe konuşan bir İstanbullu'nun konuşmasını notaya alabilir müzikten anlayan bir kişi.
Arı, duru, kuru, sade, öz dil ile konuşan birinin notası motası olmaz. Tek telle bir zırıltı gibi konuşur.
Lisan gider, yazı gider, edebiyat gider, sanat gider, estetik gider, tefekkür gider... Çağdaş gelir, yaşam gelir, imgeleme simgeleme gelir, al yanaklı ablak suratlı ölü gözlü olanaklar gelir.
Bir toplum hem lisanını, hem de tarihî hafızasını yitirirse artık kolay kolay iflah olmaz.
Lisansızlık ve tarihsizlik toplumları aliene eder, yabancılaştırır.
En kötüsü zeka gider. Zeka özürlülük gelir.
Trafik kazasında lisanını ve hafızasını yitiren Tolgaç bey babasını tanıyamaz. Tarihî ârıza kazasında lisanını ve tarihini yitiren toplumlar atalarının mezar taşlarını okuyamaz.
Onlar roman okuyamaz, şiir okuyamaz, deneme ve nesir okuyamaz.
Hüseyin Rahmî'nin, Ömer Seyfettin'in, Halid Ziya Uşaklıgil'in Türkçeleri ne kadar kolay ve sade bir Türkçedir. Dilsiz toplum onları okuyup anlayamaz.
Fransız Molière'i okur ve anlar, bizimkiler Abdulhak Hamid'i okuyamaz.,
İranlı Hâfız'ı okur, bizim dilsizler Fuzulî'yi okuyamaz.
Dilsiz ve tarihsiz kalan beyin küçülür küçülür küçülür, zıp zıp kadar bir şey olur.
Lisansızlık ve hafızasızlık en feyyaz zekâları geri zekâ haline getirir.
Parlak ve işlek zeka geri zeka olunca anormal şeyleri tabiî ve normal görmeye başlar.
Oh ne iyi oldu da dilimiz sadeleşti, arı ve duru oldu, özleşti der.
Balığın kavağa tırmanması hikayelerini tarih sanır.
Çirkin, iğrenç, ucube binaları güzel sanır.
Bayağılığı ve soysuzluğu asalet sanır.
Bedevîliği medeniyet sanır.
Ecdadına küfr etmeyi şecaat sanır.
Dilsiz, hafızasız, tarihsiz, kimliksiz, medeniyetsiz bırakılmıştır. İşi bitirilmiştir.
27.02.2010