Haşim AKIN
Yüreğimiz Yandı
Bundan yaklaşık dört yıl önceydi. Burkina Faso’nun Kaya şehrinde ülkenin kurtuluş törenleri yapılacakmış. Beraber çalıştığımız yerli okul müdürü arkadaş bu törenlere gitmeyi teklif etti. Ben de kabul ettim. Törenlerde ne yapacaklarını merak ediyordum. Mesela bizim Gaziantep ve Kahramanmaraş’ta Fransızların nasıl kovulduğuna dair yapılan piyesler, tiyatrolu gösteriler burada da var mı?
Ancak yola bir Burkinalı saati ile çıktığımız için biz başkenti çıkarken törene katılan ekipler geri dönmeye başlamıştı. Yolumuzdan vazgeçmedik. Kaya’ya kadar ulaştık. Yine başka bir arkadaşımızın evini, ailesini ziyaret ettik.
Sonra da burada ikamet eden öğrencilerimiz varsa onların ailelerini ziyaret edelim dedim. Bir kız öğrencinin ailesine selam verdik, sonra başka bir erkek öğrencimiz varmış. Biz kapının önünde geldiğimizde gördüğümüz manzara, bizi gönlümüzden vuracak cinstendi... Kapının önünde gayet vakur ve bir Müslümana yakışır ama bu ülkenin her ortamında kolay bulunmayacak bir kıyafet ve eda ile bir bayan oturuyor. Sağ eli hiç çalışmıyor. Çünkü eli felç olmuş. Sol eli yarım çalışabiliyor. Bilmiyorum kaç yıl önce de kocası vefat etmiş. Öğrencimizle beraber iki kardeşi daha var. Meğer biz töreni kaçırmışız ama asıl madeni yeni bulduk. Bazı küçük hediyeler ve bir miktar da harçlık bırakıp ayrıldık.
O gün işimizi bitirip ayrıldık. Ancak geçen zaman içinde o evle alakamız kopmadı. Kopamazdı da... Ailenin sıkıntılarına imkân ölçüsünde omuz vermeye çalıştık. Her ay düzenli olarak ya ziyaret ettik ya da ihtiyaçlarını ulaştırdık. Geçen ay İsa emanetini ulaştırdığında o parayı değil de daha çok sizlerin ziyaretini istiyor demişti. Belki de bizden sonra, evine gelen yabancı(!) ziyaretçilerin gizemiyle ilgili konuşmalar bile oluyordu. O da bununla ayrıca mutlu oluyordu. Biz de bu ay belki başka işlerimizle birlikte gidebiliriz diye umut ediyorduk...
Öğrencimiz Muhammed, liseyi bitirdi arkasından Türkiye'de mühendislik okumaya başladı. Can dostum, kardeşim Mustafa da ona Türkiye'de babalık yapmaya çalışıyor. Çünkü o yetimliğin derdini bilir. Buradaki iki kardeşin okul işleriyle de ilgileniriz dedik.
Dün İsa, “acil görüşmemiz lazım” diye aradı. Yeni ve acı bir haberi varmış. Geldiğinde sesi titriyordu. “Çok üzücü bir şey oldu” diye başladı. Benim de ilk aklıma onun babası veya babaannesi gelmişti. Ama durum başkaymış. Muhammed'in annesi rahatsızlanmış, hastaneye kaldırılmış ve vefat etmiş. Üç çocuklu bir aile vardı. Baba yoktu. Belki kendiişlerini bile görmekten aciz olan ama başlarında onları toplayan bir anne vardı. Şimdi o da göçtü dünyadan. Onun bu dünyaya ait çilesi son buldu. Allah öbür dünyada işlerini kolay kılsın.
Bir süredir evde istirahat ediyorum. Rahatsızlığım nedeniyle cenazesine katılamadım. Muhammed'in arkadaşı ve birçok konuda yardımcım İsa bize vekâleten cenazeye gitti. Selam ve emanetlerimizi iletti. Oradan da bize bir kabir resmi geldi.
Bu dünyaya imtihan için gönderildik. Her birimize ayrı bir soru gelecek. Herkes sadece kendi sorularına bakabildi için de kendi sınavının çok zor olduğunu zanneder. Başımıza gelen ve sabretmek zorunda kaldığımız olaylar karşısında bazen de isyana kayan duygu ve düşüncelere dalarız.
Ölüm, bir ilahi takdirdir. Kimse burada kalmayacak. Yaşamanın varlığından daha kesin bir gerçektir ölüm. Ama her ölüm bizim için anidir. Herkesin arkasına bıraktığı bir sürü yarım kalmış işi vardır. Her ölenin de arkasından gözü yaşlı kalanlar topluma yeni bir emanet olur. Şimdi Muhammed’in kardeşleri de ayrı bir imtihanımız olarak kaldı.
Yüreğimizi yakan haberler hepimizi bekler. Uzakta da acılar var, yakında da...
Yetimi ve öksüzüyle ümmetin dua bekleyen evlatları var.
Dua edersiniz değil mi?
Yunus'un dizeleri geldi yine dilime...
Bir Garip ölmüş diyeler,
Üç günden sonra duyalar,
Soğuk su ile yuyalar,
Şöyle garip bencileyin...
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.