Yirmi sekiz yaşındaki 'Yağlıboya Darbemiz' hakkında…

1977 Ağustos'unda Ege Ordu Komutanlığı'ndan emekli olmaya hazırlanan Evren Paşa'ya uzatmalar oynanırken Sam Amca'nın "Bizim Çocuklar" Piyangosu isabet etmiş, darbeler tarihimizin kanunu yeniden yazılmıştı.

Önce Kara Kuvvetleri Komutanı Namık Kemal Ersun re'sen emekliye sevk edilmiş, ardından da üç komutan birden "g" gününde bir darbe için elenivermişti:

Kenan Evren o en tuhaf Ağustos'ta KKK koltuğuna oturtulmuş, 1978'in Mart başında ise Genelkurmay Başkanı sıfatıyla bir gece ansızın gelebilmek için yola koyulmuştu.

1977, 'Kanlı 1 Mayıs' hadisesinden itibaren Türkiye'nin birbirine kırdırılmaya başladığı yıldı: Mister Kontrgerilla eliyle "sağ-sol çatışmaları" kurgulanarak "darbeye zemin hazırlanmak üzere" düğmeye basılmış, üç yıl boyunca hepsi birbirinden kabus provokasyonlar peş peşe sahneye konulmuş ve Türkiye taammüden "uçurumun kenarına" getirilmişti:

Bütün bu alacakaranlık kuşağının, "Ressam Evren Paşa"ya "yağlıboya darbe tablosu" yaptırtmak için tezgahlandığı sonradan anlaşılacaktı.

Türkiye'nin "uçurumun kenarından kurtarılması" olarak sunulan/yedirilen "müjdeli haber" Beyaz Saray'da son aylarını yaşamakta olan Başkan Carter'a "Bizim çocuklar yaptı" sloganıyla iletilmişti.

Tam burada '12 Eylül' adlı 'Washington Yapımı' filmimizi durdurup biran için "yerkürenin merkezi"ndeki akla ziyan sırra seyahat edelim…

Türkiye'nin "şok edici sırları" gün ışığına çıkartıldığı vakit; buradaki "Bizim Çocuklar" tabirinin ihtilali gerçekleştiren Evren ve "saz arkadaşları"ndan ibaret olmadığı da anlaşılacaktır:

"Ankara'daki Washington" anlamına gelen "bütün kurumların üzerindeki yapılanma" (Bir tür "Baronlar Konseyi") 12 Eylül darbesi için Evren ve kuvvet komutanlarından oluşan Milli Güvenlik Konseyi'ni istihdam etmiştir.

Sıkı durun, sadece 12 Eylül'ün değil bütün darbelerin arka planı böyledir!

12 Eylül ihtilalinin "başarısını" garanti altına almak için darbe anında NATO'ya ait Acil Müdahale Birliği'nin (Allied Mobil Force) Anviel Express manevrası kisvesi altında "hazır kıta" beklemiş olduğunu daha önce anlatmıştım.

Darbeye karşı "beklenmedik" bir karşı koyma olursa diye böylesine bir "tedbir" de alınmıştı! Buradaki "tepeden tırnağa nüfuz etmişliğe" dikkat buyurunuz; "darbenin arkasındaki güç" bir elinde Ordu, diğer elinde NATO birliği, Türkiye'yi "nesi olarak" görüyordu, dersiniz?

Olmazdı; olmadı da, ama ya olsaydı: Yani, varsayalım kitleler 12 Eylül darbesine karşı koysaydı; "İçimizdeki Amerika" bu eylemi "iç ayaklanma" kabul edip NATO kuvvetleri marifetiyle "bastıracak"tı!

***

Aradan geçen yirmi sekiz yıl boyunca Türkiye 12 Eylül darbesini yargılayamadı. Yargılamaktan çok uzaklarda kaldı…

Buna mukabil, son birkaç yıldır köprülerin altından hayli sular akmış durumda; hakikat şu ki 'Statüko' bu topraklarda kaybetti:

Türkiye, "Arkası Yarın" gibi uzun sürecek ve fevkalade öğretici olacak "Ergenekon Davası" eliyle "darbelerle kaybolmuş" yıllarının hesabını sorabilme, askeri müdahalelerin arka planını tümüyle gün ışığına çıkarabilme şansına sahip artık.

Önceki ve Sonraki Yazılar