xxx33
Yargının tarafsızlığı yargının bağımsızlığı kadar önemlidir
En büyük endişemiz dinin siyasete alet edilmesi ihtimali değil miydi?
Bu arada hukukun siyasete alet edilmesi ihtimalini unuttuk.
Şimdi bu ihtimal bir gerçek olarak bütün şiddeti ve tüm kötü yan sonuçları ile gündemimizde.
Toplum kesimleri de, bireyler de, siyasi eğilimlerine göre yargı kararlarına da, hukukun adalet sistemi tarafından yorumlanma biçimine de kuşku ile bakıyor.
Adaletin evrensel simgesi olan elinde terazi bulunan gözü kapalı kadın, bizde siyasi ve ideolojik eğilimine göre elindeki nalıncı keserini kullanmaya hazır bir portreye dönüşmüş durumda.
Dün sabahtan başlayarak devam eden Ergenekon Dosyası'na ilişkin gözaltına alınmaları bir kesim nasıl "Olur mu böyle şey" diyerek izlediyse, gerek AK Parti gerekse DTP hakkında Anayasa Mahkemesi'nde devam eden kapatma davalarını da, belirli kesimler "Olur mu böyle şey" diyerek izlemiyorlar mı?
Hukukun üstünlüğünün ve yasalar önünde herkesin eşitliğinin, Cumhuriyet'in de, demokrasinin de ve genel olarak "Rejim"in de temel taşları olduğunu unuttuk.
"İktidar olmak" her şeye yeter zannettik.
Oysa dünyanın her ülkesinde mutlaka bir iktidar vardır.
Bazı ülkelerde demokrasi eksikli olabilir ama bu ülkelerde de şu ya da bu şekilde mutlaka bir muhalefet de vardır.
Ancak sadece belirli uygarlık düzeyine ulaşmış ülkelerde "Hukukun Üstünlüğü" vardır.
Bağımsızlık ve tarafsızlık
Yargının bağımsızlığı kadar tarafsızlığı da temeldir bu ülkelerde.
Biz bunları unuttuk.
"Kürt Realitesi" gündeme gelince "Bölünme fobisi" ağır bastı. "İslam Gerçeği" gündeme gelince "Şeriat tehlikesi "ne kaptırdık kendimizi.
Devlet veya "Rejim " kendisini her aracı kullanarak korumak isterken, "Hukuk" da bu araçların arasına giriverdi. O kadar ki, hukuk askeri darbelerin meşruiyetine fetva veren bir aygıt biçimine de dönüştü Türkiye'de.
İşte şimdi sonuçları görmekteyiz.
Kendilerini "Demokrat" olarak görenler, Anayasa Mahkemesi'ndeki kapatma davalarını kuşku içinde izliyorlar.
Kendilerini "Kemalist" olarak görenler de, Ergenekon Dosyası'na ilişkin gelişmelere kuşku ile bakıyorlar.
Yargıçlar ve savcılar sanki siyasi kampların taraflarıymış gibi gözleniyor.
"Adalete güvenmek" sanki ancak başka dünyalarda mümkün olabilirmiş gibi değerlendiriliyor.
Bu gerçek bir "kriz" dir.
Adımlar atılmalıdır
Özellikle yargının bu krizi geride bırakacak çözümler üretmesi ve Türkiye'de herkesin ve her kesimin adaletin varlığına inandırılması için bütün yolların açılması şarttır.
Örneğin AK Parti hakkında ne yönde karar verilirse verilsin, bu karar Anayasa'nın emrettiği gibi "gerekçe"si ile birlikte açıklanmalıdır.
Bakın hâlâ türbana ilişkin Anayasa değişikliklerini iptal eden kararın "gerekçe"si yok ortada.
Aynı şekilde Ergenekon Dosyası da artık bir "İddianame"ye dayandırılmalıdır.
İnsanların bir iddianame olmadan süresiz tutuklu kalmaları ve her doğan günün yeni gözaltılar getireceği ihtimali, artık savaş halinde bile zor kabul ediliyor.
Yargıçlar ve savcılar, artık rejimi değil hukukun üstünlüğünü koruduklarını, her kararları ve her davranışları ile topluma hatırlatmalıdırlar. Yargının bağımsızlığına verdikleri önemi vurguladıkları kadar, yargının tarafsızlığının önemini de gündemde tutmalıdırlar.
İşte görüyoruz.
Hukukun siyasete alet edilmesi, dinin siyasete alet edilmesi kadar tehlikelidir
Bu arada hukukun siyasete alet edilmesi ihtimalini unuttuk.
Şimdi bu ihtimal bir gerçek olarak bütün şiddeti ve tüm kötü yan sonuçları ile gündemimizde.
Toplum kesimleri de, bireyler de, siyasi eğilimlerine göre yargı kararlarına da, hukukun adalet sistemi tarafından yorumlanma biçimine de kuşku ile bakıyor.
Adaletin evrensel simgesi olan elinde terazi bulunan gözü kapalı kadın, bizde siyasi ve ideolojik eğilimine göre elindeki nalıncı keserini kullanmaya hazır bir portreye dönüşmüş durumda.
Dün sabahtan başlayarak devam eden Ergenekon Dosyası'na ilişkin gözaltına alınmaları bir kesim nasıl "Olur mu böyle şey" diyerek izlediyse, gerek AK Parti gerekse DTP hakkında Anayasa Mahkemesi'nde devam eden kapatma davalarını da, belirli kesimler "Olur mu böyle şey" diyerek izlemiyorlar mı?
Hukukun üstünlüğünün ve yasalar önünde herkesin eşitliğinin, Cumhuriyet'in de, demokrasinin de ve genel olarak "Rejim"in de temel taşları olduğunu unuttuk.
"İktidar olmak" her şeye yeter zannettik.
Oysa dünyanın her ülkesinde mutlaka bir iktidar vardır.
Bazı ülkelerde demokrasi eksikli olabilir ama bu ülkelerde de şu ya da bu şekilde mutlaka bir muhalefet de vardır.
Ancak sadece belirli uygarlık düzeyine ulaşmış ülkelerde "Hukukun Üstünlüğü" vardır.
Bağımsızlık ve tarafsızlık
Yargının bağımsızlığı kadar tarafsızlığı da temeldir bu ülkelerde.
Biz bunları unuttuk.
"Kürt Realitesi" gündeme gelince "Bölünme fobisi" ağır bastı. "İslam Gerçeği" gündeme gelince "Şeriat tehlikesi "ne kaptırdık kendimizi.
Devlet veya "Rejim " kendisini her aracı kullanarak korumak isterken, "Hukuk" da bu araçların arasına giriverdi. O kadar ki, hukuk askeri darbelerin meşruiyetine fetva veren bir aygıt biçimine de dönüştü Türkiye'de.
İşte şimdi sonuçları görmekteyiz.
Kendilerini "Demokrat" olarak görenler, Anayasa Mahkemesi'ndeki kapatma davalarını kuşku içinde izliyorlar.
Kendilerini "Kemalist" olarak görenler de, Ergenekon Dosyası'na ilişkin gelişmelere kuşku ile bakıyorlar.
Yargıçlar ve savcılar sanki siyasi kampların taraflarıymış gibi gözleniyor.
"Adalete güvenmek" sanki ancak başka dünyalarda mümkün olabilirmiş gibi değerlendiriliyor.
Bu gerçek bir "kriz" dir.
Adımlar atılmalıdır
Özellikle yargının bu krizi geride bırakacak çözümler üretmesi ve Türkiye'de herkesin ve her kesimin adaletin varlığına inandırılması için bütün yolların açılması şarttır.
Örneğin AK Parti hakkında ne yönde karar verilirse verilsin, bu karar Anayasa'nın emrettiği gibi "gerekçe"si ile birlikte açıklanmalıdır.
Bakın hâlâ türbana ilişkin Anayasa değişikliklerini iptal eden kararın "gerekçe"si yok ortada.
Aynı şekilde Ergenekon Dosyası da artık bir "İddianame"ye dayandırılmalıdır.
İnsanların bir iddianame olmadan süresiz tutuklu kalmaları ve her doğan günün yeni gözaltılar getireceği ihtimali, artık savaş halinde bile zor kabul ediliyor.
Yargıçlar ve savcılar, artık rejimi değil hukukun üstünlüğünü koruduklarını, her kararları ve her davranışları ile topluma hatırlatmalıdırlar. Yargının bağımsızlığına verdikleri önemi vurguladıkları kadar, yargının tarafsızlığının önemini de gündemde tutmalıdırlar.
İşte görüyoruz.
Hukukun siyasete alet edilmesi, dinin siyasete alet edilmesi kadar tehlikelidir