Ahmet Müfit KUTLU

Ahmet Müfit KUTLU

“ YARABBİ , BEN HAZIRIM !..”

B.

 

 

“ YARABBİ , BEN HAZIRIM !..”

546807_168851403258961_1076218635_n.20121111181935.jpg

 

Yollar uzuyor , uzuyordu.

 

Gurbetin acısı ve vatan özlemiyle yollara düşmüşlerdi.

 

Berlin’de Milli Gazetenin Temsilciliğini yapmış olan Nevzat Özpelitoğlu anlatıyor :

 

“ Üç arkadaş mübarek bir ramazan günü bir an evvel vatanımıza ,sevdiklerimize kavuşma heyecanıyla yola çıkmıştık ve sanki yolları yutmak istercesine sonuna kadar gaza basıyorduk. Birkaç defa arkadaşımız Dursun Gök’ün yolda kavisler yaptığını ,emniyet şeridinden çıkarak tekrar toparladığını fark ettik ve uygun bir yerde iftar molası verdik. Arkadaşım Hafız ve ben seferiliğe sığındığımız halde öğrendik ki Dursun niyetliymiş. Zaman, zaman göz kararması oluyormuş.Üç arabalık konvoyumuz tekrar hareket ettiğinde bu defa daha yavaş seyretmeye başladık.

 

Bulgar gümrüğüne geldiğimizde vakit epey ilerlemişti ve uzun bir kuyruk oluşmuştu. 1974 Yılının Kıbrıs Harekatı sonrası ve komünist rejimin en gergin günleriydi. O sırada yanıma sokulan bir kadın bana yalvarmaya başladı ‘ Ne olur beni de Türkiye’ye geçirin.’ Değil geçirmek , konuşmak bile tehlikeliydi.Kadın ağlıyor ve yalvarıyordu. Müslüman Pomaklardanmış..‘ Şu arka koltuğun dibine çökerim . Üstümü örtün . Ne olur …’

Dayanamadım ‘Geç bakalım’ deyip üstünü örttüm. Ama bu sefer korkma sırası bana gelmişti. Bulgar gümrükçülerin muayenesinde ya yakalanırsam halim yamandı.

Yaklaşan gümrükçüleri heyecanla beklerken Müslüman kadın arkada örtülerin altına sinmiş adeta nefes bile almıyordu. Bulgar görevli aracıma yaklaşırken elini kaldırıp bozuk bir Türkçe ile bağırdı : “ Yürü komşu ! Yürü ! “

Sanki dünyalar benim olmuştu hemen marşa bastım ama önümdeki araç kımıldamıyordu. ‘ Ner’de Dursun ? ‘ diye aranmaya başladık , bir de ne görelim ; Dursun , karşıda ağaçların altında gönül huzuru ile namaz kılıyor.

Hafız söylenmeye başladı : “ Namaz kılmanın zamanı mı yahu ? Şimdi zamanı mı ?...”

O sükunetle namazı bitirince telaşla arabalarımıza atlayıp arkadaki kaçak yolcuyla birlikte Kapıkule gümrüğünden içeri daldık.

Elhamdülillah !

 

Seneler geçti ,yanılmıyorsam 1993 yılıydı...

 

Dursun’un Balıkesir’deki evinde hasta yattığını öğrenince ziyaretine koştuk. Kendisini ne kadar teselli ettiysek ‘ Boşuna kendinizi yormayın , ben halimi biliyorum.’ diyordu. Bir Müslüman olarak 51 senelik ömründe her iki dünya için üzerine düşen görevi yapmak için yıllarca çalışmış bu kardeşimiz akciğer kanseriydi. Adeta bir deri bir kemik kalmıştı. Çok halsiz bir şekilde yatıyordu. Odadaki iskemlelere sessizce sıralanmıştık. Birden yumulu gözlerini açarak kardeşine bağırdı :

‘ Ne duruyorsun ? Ezan okusana ! “

Hepimiz donup kalmıştık . Ezan okunurken o yattığı yerde tekrar gözlerini kapamıştı. Ezan biter bitmez kendisinden umulmayan bir çeviklikle yatağın içinde aniden doğruldu gözleri bir noktada sabit , ellerini gökyüzüne doğru açarak ağzından son sözleri döküldü :

 

“ Yarabbi ! Ben hazırım . Al emanetini ! “ “

 

Sonra kolları yanına düşerken sessizce yığıldı.

 

O muhlis kardeşimiz yüce Mevla’sına tekmil vererek kavuşurken ,arkasında bıraktığı bizler , bu sır dolu tablo karşısında artık gözyaşlarımızı saklayamıyorduk . 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
1 Yorum