Tahsin AKPINAR
Uzun Dev Adam... Sahte Dikdatör!
Başbakan Tayyip Erdoğan, partisinin ve şahsının, hem dikdatör diye yaftalanıp, hemde linç girişimine tutulduğu “17 Aralık Darbeye Tam Teşebbüs Operasyonu”ndan sonra, meydan meydan dolaşıp, ülkeye ve milli iradeye kurulan tuzağı açık açık ve cesurca anlatıyor. Bunu yaparken adeta gözünü budaktan sakınmıyor.
O; meydanlara, halkına koşuyor; meydanlarda ona...
Ankara Ovası’nda, atını Timur ordusunun içine korkusuzca süren Yıldırım Beyazıt gibi fitnenin üzerine yürüyor ve fitneyi ininden çıkarmak maksadıyla inin içerisine dalmak için, fitnecilerin inini muhasara altına almaya devam ediyor. Kuşatmayı sağlamlaştırmaya çalışıyor. Zira, sağlam kurgulanmayan bir kuşatma, Rodos’ta bir Turgut/Dragut bırakmasına sebebiyet verebilir.
Onun yanında, babasını korkusuzca takip eden Yıldırım Sultan’ın şehzadeleri gibi şehzadeleri ve beyleri yok.
Belki var ama istenen oranda değil..!
Zaten, şu içinde bulunduğumuz netameli günlerde eksikliğini en çok hissettiği şey Turgut sayısındaki azlık ve bazı Turgut rolündekilerin mütereddit haleti ruhiyelerinin dışa vurumunu engelleyemeyecek kadar zihin bulanıklığı yaşamaları. Zira, zihin bulanıklığı nedir bilmeyen aklı net Turgut’ların, birinin Rodos’ta, diğerinin Çankaya’da şehit edildiğini iyi biliyorlar.
O yüzden, katıldığı bir televizyon programında milletvekillerinin sessizliğinden şikayet ediyor. Rahatsızım diyor. Elhamdulillah, benim rahatsız olduğum suskunlardan Uzun Adam’da rahatsız olduğunu beyan ediyor.
Ama bu beni üzüyor, kahrediyor. Uzun yolun Uzun Adamı yalnızlık hissediyorya bu ayıpta bize yeter. Utanıyorum...
Ve uzun adam halkına dönüyor. Elhamdulillah.. Okçular tepesinde niçin durduğunu bilen bir halk, onu yalnız bırakmıyor. Okçular tepesinde bekleyen halkın kararlı nefesini hissediyor şah damarında. Ki, bu kararlı duruş, onu Kurtlar Vadisi’nde tutuyor. Oda, okçular tepesindekileri mahçup etmeyecek yiğitlikte, değme yiğitlere taş çıkartırcasına kılıç sallıyor.
Demoklesin değil; demokrasinin kılıcını sallıyor.
Türk’ün demokrasisindense dikdatörlüğünü daha çok sevdiğini “Bizim çocukların sahibinin!’ Si-Si denen dürzüsünden dolayı çok iyi biliyor. Ve belki, Firavunların memleketinde şehit Esma ve demir parmaklıklar arkasına hapsedilmiş kardeşi, Mursi geliyor aklına. O yüzden demokrasinin bayrağını Si-Si’lere esir düşürmemek için demokrasinin kılıcını yiğitçe sallıyor.
Artık kimi keserse?
Onun; bu uzun yolda, bu hak davada, inandığı bir halkı ve halkında bu kutlu davada inandığı bir Uzun Adam’ı var. Okyanus ötesi hesapları bozmak için canla başla direnen bir halk ve o halkın, daha şimdiden tarihe malolan şanlı lideri.
Dünya tek devlet olsa farz-u muhal, seçim kazanabilecek bir lider.
Ustalık dönemini, ihanete gömülmüş zavallıların gerçek suratlarını örten peçelerini yırtmaya adamış ve tarihin kapısını, Türk milleti adına zorlayıp bir nebze olsun aralamayı başararak, o kutlu kapıdan sızan ilahi ışık huzmelerini milletin görmesini sağlamayı başarmış, uzun yolun uzun maraton koşucusu.
Uzun atlama alanında gösterdiği maharetle, yoluna ve yolumuza kurulan bin bir türlü tuzakların üzerinden atlayıp geçerek, o tuzaklara düşmemizi engelleyen; uzun atlama ustası Uzun Adam.
“Dünya her yüz yılda büyük bir lider çıkartır. Maalesef bu yüz yılda bu lideri çıkartmak Türk’lere nasip oldu” diyen Japonya başbakanını haklı çıkartan Uzun Adam.
Uzun Dev Adam... Sahte dikdatör!
Bu dev adama dikdatör diyenler keşke haklı olsalardı! Ve keşke o, ona dikdatör diyen alçakların iddia ettikleri kadar güçlü olabilseydi. Bu neçe dikdatördür ki; bakanlarına ve kendisine bin bir türlü tuzaklar hukuk kılıfına giydirilerek kurulup, bir günde onlarca seçim irtibat bürosu Çapulcuyan Kılıçdarkovski’nin müritleri tarafından yağmalanabiliyor?
Bu neçe dikdatördür ki, yatak odasına kadar dinlenebilmekte?
Zlatan İbrahimoviç’i bakan yapsa, bu kadar mezhebi yırtığa az gelir!
Sandıktan hiçbir umudu kalmayan öfke dolu kitleler ve onları birileri adına yönettiğini zanneden, demokrasiden nasibine her hangi bir pay düşmemiş kuklalar, kuklacının kapısında baş kukla olabilmek için bin bir takla atıyor.
İçlerinden hoca rolüne yazılan, kantarın topuzunu kaçırıp “Daha önce kendisini hiç görmediğim bir melek” merhalesinden “Allah ile konuştum; bana, Dünyayı Muhammed için yarattım, senin için devam ettiriyorum” makamına ermiş(!) olmanın hazzıyla, hızını alamayıp; CHP ve BDP gibi bilumum iç mihraklar ve ADB-İsrail gibi dış mihraklarla her türlü pazarlığa girmekten imtina etmiyor.
Sonrada buna “Cemaat” diyorlar.
He, at..! Ama kimin atı?
Hocalarıda, truva atına binmiş kendini Aşil zannediyor.
Belki o bir Herküldür. Belki de Şeyh Şamil’in karşısına dikilmiş Hacı Murat!
Hacı Murat olmasa asrın Şamil’ine ihanet eder mi? Hacı Murat gafletinden sıyrılıp Urusla çarpışarak şehit düştü ama bu Hacı Muhterem yerinden pek bir memnunki çömezlerini üzerimize salıyor, füzelerini bize sallıyor.
Hem kendine hem bize yazık ediyor.
Özelliklede kendine ve dünyanın dört bir yanına dağılmış gerçek hizmet ehli, çağdaş Alperenlere.
E Mail : akpinartahsin@hotmail.com
Twitter: @akpinartahsin
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.