Üzüldünüz değil mi?

Nereden çıktı şu 77 senatör ya da 65 milletvekili.

Ne güzel Türkiye darağacına çekilecekti.
Ne güzel, Sarkozy'yi vururken bile kendi kalbimizi hedeflemiş, "1915 soykırımdır" diye sürmanşete çıkmıştık.
Abdülhamid'e suikast düzenleyen ama sonuç alamayan Ermeni komitacısına seslenen Tevfik Fikret gibi mi hissediyorsunuz kendinizi?

"Ey şanlı avcı damını (tuzağını) bihude yere kurmadın...
Attın ama yazık ki yazıklar ki vurmadın?"

"Şanlı" Sarkozy attı ama vuramadı, öyle mi?
Üzüldünüz değil mi?
Oysa Sarkozy'nin okları hedefini bulsaydı, siz de çullanacaktınız Türkiye'nin üzerine.
"Kabul et, kabul et, kabul et, 1915'te soykırım işlendiğini kabul et!"
Çullanacaktınız.
Fransa'dan sonra tüm AB üyeleri peş peşe benzeri kararlar çıkarsa daha çok sevinecektiniz.
"İşte, diyecektiniz, nereye kaçacaksın? Etrafın kuşatıldı. Teslim ol!"
Teslim ol, yani soykırımı kabul et!

Ah şu 142 kişi!

Belki "iyi polis" rolüne soyunacaktınız.
"Teslim olursan başına bir şey gelmez diyecektiniz, Avrupa seni sever, dünya seni sever."
Sonra bir başkası devreye girecekti:
"Teslim olmazsan işin zor. Cehenneme hazır ol!"
142 Fransız senatör-milletvekili işinizi güçleştirdi.
Hiç ihtimal vermiyordunuz değil mi?
Şimdi orada 142 sağduyulu adam, "Bu iş öyle parlamentolarda parmak kaldırmakla olmaz, tarihi biz yazamayız, bu iş tarihçilere bırakılmalı" dediğinde nasıl hissediyorsunuz kendinizi?
Çok mu ortada kaldınız kendi ülkenizi kurşuna dizerken...
Ne güzel bitirmiştiniz oysa 1915'i... Soykırım müsellem olmuştu içinizde. Yargılamış ve asmıştınız! Ne komitacılar vardı gündeminizde ne ASALA katilleri.
Kaleminiz bir kerecik olsun ağlamamıştı Taşnak ve Hınçak'ın camilere doldurup diri diri yaktığı Müslümanlar için...
Fransa'nın 142 adamı, tepelerindeki lider dayatmasına rağmen insafa geldi, siz tarih yazmaktan geri kalmadınız.
Tevfik Fikret ne kadar yaşıyor içinizde, hiç sorguladınız mı?
Ah şu milliyetçi duygular, diyorsunuz değil mi?
Ah Erdoğan, ah Gül, ah Davutoğlu!
Ah, İslamcılar'ın damarında dolaşan milliyetçilik virüsü! Atamadılar damarlarından bir türlü, değil mi?
Ah akıllanmayan İslamcılık!

Tevfik Fikret olmak nasıl bir şey?

Ne yapalım, unutamıyoruz Kafkaslar'dan, Balkanlar'dan kafile kafile göç edişi...
Milyonlarca insanın katledilişini, hamile kadınların karınlarının deşilmesini, çocuklar üzerinde atış talimi yapılmasını, yollarda aksakallıların can verişini...
Edirne Sarayiçi'nde Bulgar komitacılarından kaçarken kuşatılan ve ağaç köklerini kemire kemire can veren Balkanlı Osmanlı çocuklarını unutamıyoruz.
Unutamıyoruz Hocalı'yı... Orada perme perişan duruyor Karabağ kaçkınları çünkü...
Ne yapalım!
Tehcirde Ermeni acılarını yazdınız. İyi, güzel...
Hakkaniyetli olmak için bir de Kars, Ardahan, Artvin'de, Van'da, Ruslar'la işbirliği içinde, Maraş'ta, Antep'te, Urfa'da, Adana'da Fransızlar'la işbirliği içinde işlenen cinayetleri yazsaydınız keşke...
Yüreğinizde neden, bu topraklarda can veren çocuklar için kıpırdanma yok?
Tevfik Fikret nasıl yazdı o mısraları, hiç mi hiç anlamadım.
Ben anlamadım o aydın yüreğini bir türlü.
Ne yazardı Tevfik Fikret, o bomba Osmanlı padişahının canını alsaydı acaba?
142 Fransız parlamenter için ne var yüreklerinizde?
Neden hüzünlüsünüz?
 

Önceki ve Sonraki Yazılar