xxxx111
Unutturmamak görevim
Bugünkü Milli Güvenlik Kurulu (MGK) toplantısından bekledikleri türde bir sonuç çıkmadığı ve askerleri biraz daha kışlaya yakın tuttuğu için Genelkurmay Başkanı Org. İlker Başbuğ'a kızıp türlü çeşitli 'teoriler' üretecekleri şimdiden uyarayım: Org. Başbuğ 'lâiklik' konusunda kesinlikle kendilerinden farklı düşünmeyen biri...
Siz bilmeyebilirsiniz, ancak bugün kendilerini 'başkalarından daha lâik' gören kesimler arasında Org. Hilmi Özkök ile ilgili olur olmaz 'komplo teorileri' dolaşıp duruyor. Belki ben yapsam sonuç alamam, ama sizlere tavsiye ederim: O tiplerin çokça bulunduğu ortamlarda konu doğal olarak “Ne olacak bu memleketin hali?” noktasına geldiğinde ismini ortaya atın bakalım Org. Özkök için neler söyleyecekler...
Org. Yaşar Büyükanıt için bile son bir yıl içerisinde neler yazdılar, yazıyorlar, okumuyor musunuz?
Şimdi sıra Org. İlker Başbuğ'da; başında bulunduğu kurumu anayasa ve yasalar çerçevesi içinde tutmaya, siyasilerle ilişkileri germemeye, ülke çıkarlarının gerektirdiği poziyonları almaya özel çaba gösterdiğinden, yakında onun için de olmadık tezviratlar yapmaya başlayacaklardır. 'Darbe' gölgesini sivil siyaset üzerinden uzaklaştıran her asker, tezviratçılar için, her türlü tepkiye lâyık...
Oysa, 'lâiklik' anlayışı bakımından Org. Başbuğ'un DNA'sı bu tepkileri hak etmekten hayli uzak...
Geçen hafta sonu katıldığım bir davette olayın yakın tanığından dinledim. Org. İlker Başbuğ'un 1. Ordu Komutanı sıfatını taşıdığı İstanbul günlerinde olmuş bu olay. Görevi çalıştığı kurum adına davetlere katılmak olan birini, bir profesörü, başörtülü eşiyle gittiği yemekli davette, tanığımızın da yer aldığı protokol masasına oturtmuşlar. Gerisini o masada oturan tanıdığımın ağzından anlatayım:
“1. Ordu Komutanı Org. Başbuğ da eşiyle birlikte gelmişti ve aynı masaya yönlendirildi. Eşi gayr-ı ihtiyari oturdu masaya, ama İlker Paşa ayakta kalmayı nedense sürdürdü, bu arada etraftan yardım beklediği anlaşılıyordu... Eşi de kalktı ve ikisi bir süreliğine görünmez oldular. O sırada protokolden birisi gelip profesörün kulağına, 'Kusura bakmayın efendim, sizi yanlış masaya oturtmuşuz...' dedi.”
Profesör durumu anlamış olmalı ki, fazla ses çıkarmadan protokolcuyu izlemiş... Tanıdığım ekledi: “Profesör ve eşi masayı terk ettikten kısa süre sonra İlker Paşa eşiyle birlikte geri döndü ve sanki salona yeni girmiş gibi gelip masaya oturdu.”
Tezviratçılar bilsin diye bu olayı kaydediyorum.
Kaydediyorum da ne oluyor? Kocaman bir hiç. İnsanlarımızın dikkatlerinin çok dar bir zaman aralığında yoğunlaştığı ve çabuk unuttukları tespitinden hareketle herkes bildiğini okumaya devam ediyor...
CHPliler Meclis'ten çıkan ve askeri yargının görev alanını daraltan yasal düzenlemenin tasarı halindeki metni altındaki imzalarını 24 saat sonra unuttular... Önceki akşam tasarı genel kurulda görüşülürken oylamada parmak kaldıran Grup başkanvekilleri Anayasa Mahkemesi'ne yasanın iptali başvuru metninin altına ilk imzayı koyabildi.
Geçen hafta “12 Eylül darbecileri yargılansın” teklifiyle ortaya atıldığını Deniz Baykal unutmuş görünüyor. Böyle bir ortamda, CHP lideri Baykal'ın, sadece birkaç yıl önce (Nisan 2004), “Türk Silâhlı Kuvvetleri İçhizmet Kanunu'nun darbelere gerekçe sağlayan 35. maddesini kaldırmak isterse, iktidara destek veririz” dediğini hatırlatsam ne olacak?
Daha gerilere gidip, şimdi CHP'de yönetici konumunda olan bazı politikacılara, 12 Mart ve 12 Eylül darbeleri sonrasında yargılandıkları askeri mahkemelerde çektiklerini hatırlatabilirdim. Kemal Anadol hatırlayabilirdi de... Ya da, askeri mahkemelerde sanık olarak yargılanan arkadaşlarını aynı dönemde savunmuş hukukçu az mı CHP'de? Önder Sav'ın o mahkemelere yazdığı itiraz dilekçelerinin ilgili bölümlerini bir yerlerden bulup çıkartsam mı acaba?
Hiçbir yararı olmaz.
En garibi de gözümüzün içine bakılarak neler söylenebildiği... Ergenekon sanıklarından biri, “Ben sanatçıyım, hayatımda elime silâh almadım” diye açıklama yapmış sözgelimi... Bunu söyleyen emekli bir yarbay... Kısaltılmış dönemde 3,5 ay askerlik yaptım, “Hayatımda elime silâh almadım” diyemem... Asker ocağında birkaç kurşun sıktığım gibi elde silâh sayısız cephanelik nöbeti de tuttum...
Yarbay “Elime silâh almadım” diye yemin ediyor... Geçmişte askeri mahkemelerde yargılanmış veya onu o zaman savunmuş CHPliler, “Askeri mahkemenin yargı alanı daraltılmasın” diye Anayasa Mahkemesi'ne başvuruyor... Meclis'ten çıkan düzenlemenin altında duran imzalarını ve genel kurulda kaldırdıkları parmaklarını unutarak ve unutturmaya çalışarak...
Ne yapalım, yine de yazmaya devam...
Siz bilmeyebilirsiniz, ancak bugün kendilerini 'başkalarından daha lâik' gören kesimler arasında Org. Hilmi Özkök ile ilgili olur olmaz 'komplo teorileri' dolaşıp duruyor. Belki ben yapsam sonuç alamam, ama sizlere tavsiye ederim: O tiplerin çokça bulunduğu ortamlarda konu doğal olarak “Ne olacak bu memleketin hali?” noktasına geldiğinde ismini ortaya atın bakalım Org. Özkök için neler söyleyecekler...
Org. Yaşar Büyükanıt için bile son bir yıl içerisinde neler yazdılar, yazıyorlar, okumuyor musunuz?
Şimdi sıra Org. İlker Başbuğ'da; başında bulunduğu kurumu anayasa ve yasalar çerçevesi içinde tutmaya, siyasilerle ilişkileri germemeye, ülke çıkarlarının gerektirdiği poziyonları almaya özel çaba gösterdiğinden, yakında onun için de olmadık tezviratlar yapmaya başlayacaklardır. 'Darbe' gölgesini sivil siyaset üzerinden uzaklaştıran her asker, tezviratçılar için, her türlü tepkiye lâyık...
Oysa, 'lâiklik' anlayışı bakımından Org. Başbuğ'un DNA'sı bu tepkileri hak etmekten hayli uzak...
Geçen hafta sonu katıldığım bir davette olayın yakın tanığından dinledim. Org. İlker Başbuğ'un 1. Ordu Komutanı sıfatını taşıdığı İstanbul günlerinde olmuş bu olay. Görevi çalıştığı kurum adına davetlere katılmak olan birini, bir profesörü, başörtülü eşiyle gittiği yemekli davette, tanığımızın da yer aldığı protokol masasına oturtmuşlar. Gerisini o masada oturan tanıdığımın ağzından anlatayım:
“1. Ordu Komutanı Org. Başbuğ da eşiyle birlikte gelmişti ve aynı masaya yönlendirildi. Eşi gayr-ı ihtiyari oturdu masaya, ama İlker Paşa ayakta kalmayı nedense sürdürdü, bu arada etraftan yardım beklediği anlaşılıyordu... Eşi de kalktı ve ikisi bir süreliğine görünmez oldular. O sırada protokolden birisi gelip profesörün kulağına, 'Kusura bakmayın efendim, sizi yanlış masaya oturtmuşuz...' dedi.”
Profesör durumu anlamış olmalı ki, fazla ses çıkarmadan protokolcuyu izlemiş... Tanıdığım ekledi: “Profesör ve eşi masayı terk ettikten kısa süre sonra İlker Paşa eşiyle birlikte geri döndü ve sanki salona yeni girmiş gibi gelip masaya oturdu.”
Tezviratçılar bilsin diye bu olayı kaydediyorum.
Kaydediyorum da ne oluyor? Kocaman bir hiç. İnsanlarımızın dikkatlerinin çok dar bir zaman aralığında yoğunlaştığı ve çabuk unuttukları tespitinden hareketle herkes bildiğini okumaya devam ediyor...
CHPliler Meclis'ten çıkan ve askeri yargının görev alanını daraltan yasal düzenlemenin tasarı halindeki metni altındaki imzalarını 24 saat sonra unuttular... Önceki akşam tasarı genel kurulda görüşülürken oylamada parmak kaldıran Grup başkanvekilleri Anayasa Mahkemesi'ne yasanın iptali başvuru metninin altına ilk imzayı koyabildi.
Geçen hafta “12 Eylül darbecileri yargılansın” teklifiyle ortaya atıldığını Deniz Baykal unutmuş görünüyor. Böyle bir ortamda, CHP lideri Baykal'ın, sadece birkaç yıl önce (Nisan 2004), “Türk Silâhlı Kuvvetleri İçhizmet Kanunu'nun darbelere gerekçe sağlayan 35. maddesini kaldırmak isterse, iktidara destek veririz” dediğini hatırlatsam ne olacak?
Daha gerilere gidip, şimdi CHP'de yönetici konumunda olan bazı politikacılara, 12 Mart ve 12 Eylül darbeleri sonrasında yargılandıkları askeri mahkemelerde çektiklerini hatırlatabilirdim. Kemal Anadol hatırlayabilirdi de... Ya da, askeri mahkemelerde sanık olarak yargılanan arkadaşlarını aynı dönemde savunmuş hukukçu az mı CHP'de? Önder Sav'ın o mahkemelere yazdığı itiraz dilekçelerinin ilgili bölümlerini bir yerlerden bulup çıkartsam mı acaba?
Hiçbir yararı olmaz.
En garibi de gözümüzün içine bakılarak neler söylenebildiği... Ergenekon sanıklarından biri, “Ben sanatçıyım, hayatımda elime silâh almadım” diye açıklama yapmış sözgelimi... Bunu söyleyen emekli bir yarbay... Kısaltılmış dönemde 3,5 ay askerlik yaptım, “Hayatımda elime silâh almadım” diyemem... Asker ocağında birkaç kurşun sıktığım gibi elde silâh sayısız cephanelik nöbeti de tuttum...
Yarbay “Elime silâh almadım” diye yemin ediyor... Geçmişte askeri mahkemelerde yargılanmış veya onu o zaman savunmuş CHPliler, “Askeri mahkemenin yargı alanı daraltılmasın” diye Anayasa Mahkemesi'ne başvuruyor... Meclis'ten çıkan düzenlemenin altında duran imzalarını ve genel kurulda kaldırdıkları parmaklarını unutarak ve unutturmaya çalışarak...
Ne yapalım, yine de yazmaya devam...
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.