A.Kerim KARAAĞAÇ
TUZAK
Âdemden bu deme insanlar çok farklı maksatlar uğruna yaşamış ve ölmüşler. El sırtından geçinmeye hazırcılık, hırsızlık, yan kesicilik, sahtekârlık, üçkâğıtçılık, şimdilerde hortumcu vs. diyorlar.
Bunlar da galiba ikiye ayrılıyor. Birincisi; bu işi ıssız, sessiz, kimselerin görmediği yerde ( tabii ki Allah’ı unutarak) yapanlar. İkinci gurup ise; gözünüzün önünde, af edersiniz sizi aptal yerine koyarak, sizin iyi niyetinizi sûiistimâl ederek, bu çirkinliği yapanlar.
İnsanlar bu hâle nasıl getiriliyor, niçin getiriliyor kısmına hiç girmeyeyim. Malûmunuz netice eğitime dayanıyor. Böyle bir yaramazlığa soyunmuş kişiler fark ettim ki, önceden bu işin hesabını, kitabını en ince ayrıntılarına kadar yapıyorlar. Belki de, başına çorap örecekleri kimseyi günlerce takip ediyorlar. Hangi saatlerde işe, eve gelip gittiğinden tutunda, duygularına, düşüncelerine hatta karakterine kadar öğrendikten sonra haltlarını işliyorlar.
Sabahtan öğleye kadar bir klinikte çalışıyordum. Sabah saatlerinde muayenehanemi telefonla bir kişi aramış. Sekreter bayan:
- “Buyurun” demiş.
- “Efendim, ben falanca beyaz eşya dükkânının sahibiyim. Doktor bey bizden bir buz dolabı, bir çamaşır makinesi, bir de elektrikli süpürge istemişti. Onları getirmek istiyoruz da, orada mısınız diye aramıştım. Rahatsız ettim özür dilerim, saat 11 de geleceğiz” diyerek telefonu kapatıyor.
Bayanı arayanlar, daha önce bizim ismimizi vererek bir beyaz eşya dükkânını da arayıp,
- “Efendim ben falanca doktorum. Bana falanca marka bir buzdolabı, bir çamaşır makinesi, bir de elektrikli süpürge lazım. Adresim de şudur, saat 11 de getirebilirseniz sevinirim” diyerek benim adresimi vermişler. Hem satıcı, hem de alıcı aranarak kızağa bindiriliyor. Geriye eşyaların saat 11 de muayenehanenin önüne gelmesi kalıyor.
Beyaz eşyacı, eşyaları çok halisane bir şekilde kamyonetine yükleyip, saat 11 de muayenehanenin önüne getiriyor. Bizim pehlivanlar zaten bu kamyoneti dört gözle bekliyorlardı. Hemen yanına yaklaşıp, getirenlere:
- “Hoş geldiniz, eşyaları getirdiniz mi efendim, biz de sizi bekliyorduk” diyorlar.
Kamyonetçi ve yanındakiler nerden bilsinler bunların kim olduklarını. Zannediyorlar ki, eşyanın indirilmesinde, çıkarılmasında yardımcı olsunlar diye doktorun bulduğu hamallar. Bunlar da kamyonetçiye ve yanındakilere öyle tanıtıyorlar kendilerini. Tezgâhı hazırlayan bu iki kişi, kamyonetçiden önce muayenehaneye çıkıp bayana:
- “Eşyaları getirdik bacı, nereye koyacağız, yer gösterir misiniz” diyorlar.
- “Teşekkür ederim abiler buraya, bekleme salonuna koyabilirsiniz” diyor.
Hainler, merdivende eşlik ettikleri kamyonetçilere:
- “Şuraya indirin, şuraya” diyerek, sanki rehberlik ediyorlar.
Beyaz eşyacılar da gösterilen yere buzdolabını, çamaşır makinesini ve süpürgeyi yerleştiriyorlar.
Beyaz eşya dükkânın sahibi eşyaları kamyonetçinin emanetinde gönderdiği için, o da sorumluluğu gereği bizim sekreter bayana:
- “Doktor yok mu?” diye beni soruyor.
Bayan da:
- “O şu anda yok” demekle yetiniyor.
Kamyonetçi:
- “O zaman şu faturayı siz alın ve şurayı da imzalayın, doktor geldiğinde de bizi şu numaradan arasın” deyip merdivenlerden inmeye başlıyorlar.
Bu arada bizim hırsızlar, dış kapının yanında bir dakika kadar bekleyip, kamyonetçi ve hamallar apartman kapısından çıkınca, oradan ayrılıyorlar.
Sıra, oyunun hırsızlar için çok önemli olan bölümüne geliyor. Bu kadar oyunu boşuna oynamadılar zannederim. Muayenehaneden ayrılışlarından tahminen 15 dakika sonra, o iki hırsız kafadar tekrar geliyorlar. Sekreter bayana:
- “Ablacığım özür dileriz, getirdiğimiz eşyalar, defolu malların bulunduğu depodan alınmış. Bunları alıp yerine defosuzlarını getireceğiz. Doktor beye karşı ayıp olmasın, o gelmeden bu işi halletmemiz lazım” diyorlar. Sekreter bayanın kalbine Allah bir uyanıklık veriyor ve o iki adamın panik halinde oluşundan şüpheleniyor.
- “Benim bu olanları doktor beye telefonla haber vermem lazım” diyor. Adamlarda panik daha da artıyor.
- “Etme, gitme hemen halledeceğiz, doktor beyi de rahatsız etmeyin bayan” diyorlar ama, bizim sekreterin kafasını şüpheler sarmış bir kere, durur mu? Daha onlar yalvarırcasına konuşmaya devam ederken, beni aradı ve olanları kısaca özetledi.
- “Hiçbir şeyi yerinden kaldırmayın, hemen geliyorum dedim.
Geldiğimde muayenehanede sadece sekreter hanım vardı. Diğer iki adam, bayanın telefon etmesi sırasında:
- “Peki, o zaman biz de gideriz hanım efendi” diyerek hızla ayrılmışlar.
Sekreter abla ben içeri girer girmez
- “Muayenehaneye böyle bir şeyler gelecekti de neden bana haber etmediniz doktor bey” diye çıkıştı.
- “Kızım, bana haber eden oldu mu ki, sana haber edilsin” dedim.
- “Dur bakalım henüz kuş daha uçmadı, nelerin olup bittiğini birazdan öğreneceğiz” diye ilave ettim.
- “Öncelikle şu faturayı getir Bu beyaz eşya dükkanı neredeymiş ve bunlar kimlermiş? Kimseye sormadan böyle pahalı mallarını nasıl dışarı atıyorlarmış? Bu hikâyenin aslı neymiş öğrenelim?” diyerek, faturanın üzerindeki numaradan aradım. Kendimi tanıttım;
- “Yetkili kim ise lütfen eşyaları getirdiğiniz adrese gelebilir mi?” dedim.
Adam,hiç duymadığı bir ses tonuyla karşılaşınca şaşkın bir vaziyette
- “Tabîi efendim tabîi gelirim” dedi.
Adam bir müddet sonra apar topar geldi ve
- “Buyurun beyefendi” dedi.
- “Bu eşyaların sahibi siz misiniz?”
- “Evet “ İlaveten de
- Teşekkür ederim ödeme yapmak için mi çağırmıştınız?”dedi.
Benim canım daha da sıkıldı. Sinirli bir vaziyette
- “Bunları kim istemişse lütfen o adrese götürün, beni daha da kızdırmayın” dedim.
Adam, benim adresi ve ismimi tekrar etti ve:
- “Doktor bey, bu adrese bu eşyaları getirmemiz için telefon eden siz değil miydiniz de şimdi inkâr ediyorsunuz? Hem getirmemizi istiyorsunuz, hem de olayın içinde hiç yokmuşsunuz gibi bir tavır sergiliyorsunuz.”
Ne diyeceğimi şaşırdım. Anladım ki benim gibi, bu adamcağız da oyuna getirilen, iyi niyetli, saf birisi.
- “Bakınız amcacığım, şu noktada anlaşalım, ben sizi bu eşyalar için hiç aramadım, yani, bu eşyaları sizden isteyen ben değildim, bu bir. İkincisi, sekreter kızımızı arayıp, doktor bey böyle eşyalar istiyor, saat 11 de getireceğiz diyen siz miydiniz?”
Adam:
- “Hayır kardeşim” dedi.
- “İşte o zaman düğümü çözdük amca” dedim.
Sekreter kızımıza;
- “Kızım bunlar eşyaları kaç kişi getirdiler”
- “Dört kişi”
adam hemen atıldı.
- “Hayır, ben iki kişi gönderdim, bizim elemanımız dört değil, iki kişiydi.”
- “Onları çağırabilir misiniz?”
- “Hemen” dedi ve telefonla gelmelerini söyledi.
Gelenleri kıza sordum.
- “Bunlar mıydı? Kızım” dedim
- “Bunlar vardı ama, sadece bunlar değildi, iki kişi daha vardı” deyince
kamyonetçi hemen müdahale ederek çıkıştı ve
- “Kızım o iki kişi sizin tuttuğunuz eleman değil miydi.?
- Onların bizimle alâkası yok, deyince, iki tarafın da, özellikle sonunda benim mağdur edileceğim bir tuzakla karşı karşıya kaldığımızı anladık.
- Yani, hariçten olan o iki kişinin şimdiye kadar oynadıkları rol, beyaz eşyacılara bizden birileri gibi gözükmek, bize de beyaz eşyacıların adamlarıymış gibi gözükmekti. Bunu, hem bizim sekretere, hem de beyaz eşyacılara çok iyi oynamışlardı. Yani, beyaz eşyacılardan bize getirttikleri eşyaları eğer, defolu diye geri alıp götürselerdi, onlar mal sahibi olacak, biz ise beyaz eşyacılarla, sonunda cezasını benim çekeceğim mahkemelere düşecektik.
Her gün, hatta haftada bir sefer bile bu oyunu tuttursalar, başka bir iş aramaya ne gerek var. Onlara göre dünya işlerinin az bir bölümü hallolmuş olacak. Az bir bölümü diyorum çünkü, dünyası sadece madde olanlar bir türlü doymazlar, tamahkârdırlar. Allah(c.c.) bütün insanlığa hayırlar ihsan etsin inşaallah
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.