xxx43
Türklerle Savaşan Ermeni Lejyonları
BİR kısım Ermeniler, Balkan savaşları (1912-13) ve Birinci Dünya Savaşı sırasında Türkiye düşmanları ile ittifak yapmış ve onlarla birlikte, gönüllü Ermeni birlikleri kurarak Türklere karşı savaşmıştır.
1914-17 yılları arasında, Ermeni gönüllü birlikleri Çarlık Rusyası ve İngiltere ordusunda Türklere karşı yürütülen hizmetlerde muharip olarak hizmet görmüştür.
Ermeniler, Türkiye ile savaş halinde olan Fransa ile 1916'da bir anlaşma imzalamışlar, Adana'da ve Arara'da (Filistin) Osmanlı ordusuyla çarpışmışlardır.
Osmanlı vatandaşı olan bir kısım Ermeniler, Van'ı zapt eden Rus ordusunu kurtarıcı gibi karşılamış ve Müslümanlara soykırım uygulamıştır.
(Bir kısım Yahudiler de Birinci Dünya Savaşı'nda Siyonist lejyonlar kurarak İngilizlerle birlikte Çanakkale ve Filistin cephelerinde Türklere karşı çarpışmıştır.)
Ermeniler Osmanlı devletine baş kaldırmaları, Osmanlı'nın düşmanlarıyla işbirliği yapmaları, Osmanlı'ya karşı savaşmaları kendi aleyhlerinde netice vermiştir.
Ermenilerin bu coğrafyada var olmaları, kimlik ve kültürlerini muhafaza ederek yaşamaları Osmanlı barışı altında mümkündü.
Osmanlı düşmanı Ermeniler vehimlerinin, ihtiraslarının, misyonerlerin ve Emperyalistlerin kurbanı olmuşlardır.
Elbette bütün Ermeniler böyle yapmamışlardır ama neticede kurunun yanında yaş da yanmıştır.
Ermeniler yanlış ata oynamışlar ve kumarı kaybetmişlerdir.
Bir halk, bir "Millet" için en önemli şey hayatta kalmak, varlığını sürdürmektir. Ermeni komitacıları, Büyük Ermenistan hayalleri uğrunda Ermeni halkının varlığını yok etmişlerdir.
Ermenilerin misyonerlere ve Emperyalistlere kanması onlara çok pahalıya mal olmuştur.
Arada din farkı da olsa, Ermenilerin menfaati, varlığı, ayakta kalması Müslümanlarla, Osmanlılarla iyi geçinmelerine, işbirliği yapmalarına, Osmanlı devletini ve nizamını korumalarına bağlıydı.
Balkan harbinde, Birinci Dünya Savaşı'nda, Ermeniler Osmanlı ile birlik olmuş, onun safında çarpışmış olsaydılar, tek kelime ile "Tebaa-i Sâdıka" statüsünü korumuş olsaydılar durum bugünkü gibi mi olurdu?
Farz edelim, Osmanlı sisteminde bir dereceye kadar eziliyorlardı. Lakin yine de vardılar, yine de yaşıyorlardı, yine de okulları, kiliseleri, hayır cemiyetleri vardı. Osmanlıyla bir ölüm kalım savaşına girdiler ve bu savaşı kayb ettiler. Onlar kazansaydı, Müslümanlar savaşı kayb edip yok olacaklardı.
Balkan Harbi'nde Bulgarlarla, Birinci Cihan harbinde Ruslarla, İngilizlerle, 1918'den sonra Kilik ya da Fransızlarla bir olan, gönüllü birliklerle Türklere ve Müslümanlara karşı savaşan Türk, Osmanlı, Müslüman düşmanı Ermeni komitacılarının yanlış tercihlerinin, yanlış siyasetlerinin cezasını bütün Ermeni halkı çekmiştir.
Şayet varsa, sadece Türklerin yaptığı Ermeni kıyımı değil; Ermenilerin Türklere, Müslümanlara uyguladığı öteki bir kıyım daha vardır.
Bu ikisini, tarihî belgelerin ve bilgilerin ışığında incelemek gerekir. Aksi taktirde âdil, bîtaraf, objektif, insaflı bir hükme varılamaz.
Yeryüzü Allah'ın mülküdür. Mülkünün dilediği parçasını dilediği kavme emanet olarak verir. İstediği zaman geri alır, başkasına verir. Dilediğini aziz eder, dilediğini zelil.
Ermeniler Anadolu coğrafyasında birçok şehri ve bölgeyi Müslümanlarla paylaşıyorlardı. Onların bir kısmı bu paylaşıma razı olmadılar, şehirlerin ve bölgelerin tamamına, yüzde yüzüne sahip olmak istediler ve sonunda yüzde yüzünü kayb ettiler. Hep dediler, hiç oldular.
Müslümanlarla Ermeniler barış içinde birlikte yaşayabilirler miydi? Böyle bir şey elbette mümkündü ama Misyonerler, Emperyalistler, Avrupa Düvel-i Muazzaması; İngiltere, Fransa, Rusya, ABD onları başka yönlere çekti.
Hiçbir suçu olmayan bir kısım Ermeniler niçin ezildiler? Kur'ân, "Öyle bir musibetten korkunuz ki, o içinizden sadece kötü olanlara isabet etmez" buyuruyor.
Ermeni halkına kim zulm etmiştir? Bu sorunun cevabı şudur:
1. Misyonerler onları felakete itmiştir.
2. Emperyalistler onları, bindikleri gemiyi delmeye teşvik etmiştir.
3. Ermeni komitacıları/teröristleri onları tehdit etmiş, yanlış yollara itmiştir.
4. Aşırı ve Militan Ermeni milliyetçileri yanlış hesaplar yapmıştır.
Suriye taraflarına sürülen Ermeni halkını Türkler değil, başka bir kavim hırpalayıp kırmıştır.
Ermeni faciasının sorumluluğunu sadece Osmanlı hükümetinin ve Müslümanların üzerine yıkmak doğru olmaz.
Asıl kabahat, vatandaşı oldukları Osmanlı devletine ihanet eden bir kısım Ermenilerdedir.
Hiçbir zulüm ve haksızlık cezasız kalmaz. Dünya adaleti suçluları cezalandırmasa bile İlahî Adalet'ten kimse yakasını kurtaramaz.
Yarın Rûz-i Mahşer'de Mahkeme-i Kübra'da Müslümanları haksız yere öldüren Ermeniler ve Ermenileri haksız yere öldüren Müslümanlar hesaba çekileceklerdir.
* (İkinci yazı)
BİR MİLYON DOLARI ELİNİN TERSİYLE İTTİ Mİ?
Aşağıdaki yazıyı, "Bir milyon doları istemedi" haberini okuduğum zaman yazmıştım. Birkaç gün sonra, almama kararından döndü rivayetleri çıktı. Yazımı, faydası olur ümidiyle yine de yayınlatıyorum.
Gazeteler yazdı, televizyonlar gösterdi, bir Rus matematikçi, yüz yıldan beri çözülemeyen bir problemi çözmeyi başarmış. Bunu çözecek kişiye bir milyon dolar ödül verilecekmiş. Onu istememiş, elinin tersiyle itmiş, ben mütevâzı bir kimseyim, geçinebiliyorum, paraya ve üne ihtiyacım yoktur, almam demiş. Adamcağız barakamsı salaş bir evcikte oturuyormuş.
Bu adamın Müslüman biri olmasını ne kadar isterdim.
Bilcümle paraya taparlar, maddeperestler, dünyacılar, lüks ve sefahat düşkünleri Rus matematikçinin bu jesti karşısında şaşırdılar, şaşaladılar, akılları başlarından gitti. Bir milyon dolar reddedilir mi hiç...
Milyarda bir dünyada böyle şeyler oluyor. Meşhur dinsiz Jean Paul Sartre'a Nobel edebiyat ödülünü vermişlerdi. Hem ödülü kabul etmedi, hem de parayı almadıydı.
Mecusî Gandi'ye bir milyon değil, bir milyar dolar vermek isteseydiler acaba kabul eder miydi?
Mandela herhangi bir para ödülü alır mıydı? Ankara rejimi bir ara ona Atatürk ödülü vermek istemişti de kabul etmemişti.
Vaktiyle Müslüman dünyasında da ehl-i dünyadan ödül ve alkış kabul etmeyen, para ve mal almayan büyükler vardı. Hüccetülislâm Zeynüddin İmamı Gazalî hazretleri, Halilürrahman'da Hz. İbrahim'in kabrinde Yüce Allah'a üç söz vermişti. Bunlardan biri sultanların (devlet reislerinin) huzuruna çıkmamaktı.
Yakın tarihte Bediüzzaman ne ödül kabul ederdi, ne para alırdı. Peynir ekmek, kaynamış yumurta, biraz haşlanmış pirinç, çay onun için büyük ziyafetti.
Merhum İskilipli Âtıf Efendi dünyaya ve dünyalılara dönük değildi. Şer'î gerçekleri yazdığı küçük kitabından dolayı bir sabah namazı vakti, ezanlar okunurken Ankara'da idam edilmişti. Parasız ve ödülsüzdü. Ona şehitlik mükâfatı nasib oldu. Arkada bıraktığı zevcesi Zâhide hanım ve kızı Melahat hanım parasız kaldılar, bu Ümmet onlara bakmadı, perişan oldular.
Merhum Silistreli Süleyman Hilmi Efendi kimseden para ve ödül kabul etmezdi. Mütevâzı imkanlarını din-i mübin-i İslâm'a hizmet etmek için harcamıştır. Rejime taraftarlık etmiş olsaydı ehl-i dünya onu ihya ederdi.
Rus matematikçinin yaptığı hepimize ibret olsun.
Müslümanlar iyi bilsinler ki, din, iman, Kur'ân, Sünnet, Şeriat, mukaddesat hizmetleri parasız yapılır. Bu hizmetler karşılığında bırakın kafirlerden münafıklardan, fasık ve facirlerden, hattâ muhlis Müslümanlardan bile ödül ve para alınmaz.
Allah yolunda, O'nun Resulü yolunda yapılan hizmetlerin ödülü, mükafatı Yüce Allah'a aittir. Müslüman bu mükafatın dünyada değil, ahirette verilmesini ister.
Hz. Ömer Hz. Osman zamanlarında İslâm dünyası hızla genişliyor, nice ülkeler, beldeler, kıt'alar feth ediliyor, Medine-i Münevvere'ye bitmez tükenmez kervan kafileleriyle ganimet malları geliyormuş. Ashab-ı Güzin hazeratı bu durum karşısında ağlar, "Yoksa ödülümüz dünyada mı veriliyor, ahiretteki nasibimiz azalıyor mu?" diye gam ve kasavet çekerlermiş.
Bu imtihan dünyasının kurallarından biri şudur: "Belanın en şiddetlisi Peygamberlere gelir. Sonra derece derece..." Gerçek ulema, gerçek fukaha, gerçek veliler, gerçek mürşidler, gerçek hizmetkarlar çok çileler çeker...
Bir eli yağda, bir eli balda... Allah'ın ayetlerini ucuza satarak büyük bir servet devşirmiş... Milyonlarca dolar telif ücreti alarak kafa karıştırmış... Arsalar, araziler, gayr-i menkuller, altın gümüş, dolar euro lira... Böyle sahte hizmetkarlar olmaz olsun!..
Bu yazımı yekun olarak kaç kişi okur bilmem. Okuyan birkaç gence tavsiyem şudur: İslâmî ve imanî hizmetler yapmak nasip olursa siz Peygamberin (Salat ve selam olsun ona), Ashabın (radiyallahu anhüm ecmaîn), Selef-i Sâlihînin, ulema-i 'âmilînin, gerçek şeyhlerin, evliyaullahın, gerçek mürşidlerin, tek kelimeyle muhlislerin (ihlas sahibi olanların) safında olunuz. Sakın paragözlerin, paraya tapanların, dini imanı para olanların safında olmayınız. Böyleleri halkın bir kısmını kandırabilir ama Hâliq'i asla kandıramaz.
Hadîs-i kudsîde Yüce Allah şöyle buyuruyor: "İhlas Benim sırlarımdan bir sırdır. Onu sevdiğim kulumun kalbine koyarım..."