Turan UÇAR
Türkler ve Kürtler'in tarihi birlikteliği (1)
Demokratik açımların devam ettiği bu günlerde Türk etnik kimliğinin Türkiyede yaşayan tüm farklı etnik toplulukları da kapsadığını ve bir “üst kimlik” oduğunu söyleyenler kadar; kendisini Türkiyeli kabul edipte Türk Etnik kimliğine ait olmadıklarını ifade edenler de ciddi bir kamuoyu olurşturuyor.
Bu tartışmaların daha uzun bir süre devam edeceği gerçeği karşımızdayken özellikle Kürt kimliğinin kabul görmesini isteyen kesim ve buna şiddetle karşı çıkan Türk Milliyetçi ve Ulusalcı kesimin; tarihi farklı yorumlayarak içinden çıkılamaz hale getirdikleri de bir gerçek.
Oysa ki tarihin aynasından bakıldığında Anadolu, Ortadoğu ve Balkan coğrafyasında biri birini en iyi anlayabilecek ve tarihleriyle objektif bir şekilde yüzleşebilirse; geçmişte olduğu gibi bugün ve yarınlarda da stratejik birliğini devam ettirebilecek İki halk varsa o da Türk ve Kürt halklarıdır.
Özellikle Türk tarihinin ve dolaylı olarak ta Kürt tarihinin derinliğine indiğimizde en kritik döemlerin birlikte atlatıdığını ve bu gün Anadolu'nun söylendiği gibi, Türk Yurdu oluşunu kabullenirsek yine bunda Kürtler'in büyük katkısını görmek mümkün.
İttifaka bilinen bir gerçek de; Türklerin Anadolu'ya girişleri ve oradan Avrupa içlerine varıncaya kadar ilerleyişlerinin başlangıç noktası 1071 Malazgirt Zaferi ve Kuruluş itibari ile bir Balkan devleti niteliğinde olan Osmanlı İmparatorluğu'nun da 1514 Çaldıran Zaferi sonucu sınırlarını; bugünkü Sıvas'tan tüm Anadolu'ya ve oradan da Ortadoğu ve Afrika içlerine kadar genişlettiğidir. Yine bugün ki Türkiye Cumhuriyetinin varoluş destanının yazıldığı Kurtuluş Savaşı sürecinin Samsun ve Erzurum'dan başladığıdır.
Bu üç kritik dönem; şüphesiz hem Türk tarihi açısından hem de Kürt tarihi açısınden önemli tarihi dönemlerdir. Bu gün birileri görmek istemese de bu üç kritik dönemin Türk ve Kürt halklarınca omuz omuza atlatıldığını söylemek bazı ezberleri galiba bozmak demek oluyor.
Malazgirt'te Türk-Kürt Stratejik ortaklığı
Bir çok kaynak Malazgir Savaşı'nda Bizans ordusunun yaklaşık 200 bin, Müslüman Selçuklu ordusunun da yaklaşık 50 bin askerde oluştuğunu belirtiyor. İlginç olan ve neredeyse görmezden gelinen nokta şu ki, o dönemde Bizans ve Selçuklu eğemenliğinin kesişitiği ve Malazgirt Zaferi'nin vuku bulduğu bölge de Kürt devletlerinin varlığıdır.
Türkler'den yaklaşık iki yüzyıl önce Müslüman olan Kürtler o dönemde Mervaniler Devleti olarak tarihe geçen ve yaklaşık 110 yıl varlığını sürdüren bir devlete sahiptiler. Müslüman Selçuklu ordusu bölgeye geldiğindi Mervaniler 10 veya 15 bin kişilik bir asker gücüyle Selçuklu ordusuna katılarak kendilerinden kat be kat daha kalabalık olan Bizans ordusunu bozguna uğratmışlardır.
Bir çok tarihçi Bizans ordusu içerisinde yer alan ve Türk olan Uz (Oğuz), Kıpçak ve Peçenekler'den oluşan 5 bin askerin savaş enasında saf değiştirdiğini vurgulu bir şekilde söylerken; Müslüman Selçuklu ordusunun büyük çoğunluğunu Müslüman Kürt, Arap ve İranlı'ların oluşturduğundan bahsetmezler. Selçuklu ordusunda Türkler'den sonra en kalabalık askeri gücün Kürt'ler olduğunu söylemek sanırım abartılı olmaz.
Başlarda ümitsiz gibi görülen Malazgirt Zaferi'nde Büyük Komutan Alparslan'ın askeri dehasını ve savaşın kazanılmasında Kürtlerin katkısını tarihçilere bırakarak; Türklere Anadolu'nun ve bir süre sonra Avrupa'nın kapılarını açan ve belki de dünya tarihini etkileyen bu büyük Zafer'de Türkler ve Kürtlerin omuz omuza çarpıştığını bilmek stratejik ortaklığın köklerine yeniden abı-ı hayat suyu dökmeye benziyor.
Geçtiğimiz günlerde Saygın bir Tarihçi olan Mustafa Armağan, Zaman Gazetesinde yazdığı bir makalede de tarihi gerçekler ışığında bu birliktelikten bahseder. Tabi yazısında Kürtlerin zorunlu olarak destek verdiğini ve savaşı Bizans ordusunun kazanması durumunda ilk yok olacak devletin Mervaniler olacağından da bahseder.
Bu tespite kısmen katılmak mümkün; fakat Bizans ordusu Mervaniler için değil Selçuklu'lar için Malazgirt'e gelmişti. Mervaniler, aynen Selçuklu'lar gibi sembolikte olsa Abbasi halifelerine bağlıydılar ve tercihlerini kendileri gibi Müslüman olan Selçuklu'lar lehine kullanmışlardır. Pekala Bizans ile anlaşma sağlıyarak savaştan sonra da varlıklarını sürdürebilirlerdi. Nitekim bölgeye yakın olan Gürcü ve Ermeni krallıkları tercihlerini Bizanslılardan yana kullanmışlardır.
Yine Sayın Armağan 10 bin kişilik bu Kürt askeri gurubu; kaynaklar “hepsi askerdi” diye yazmadığı için küçümseme yoluna gidiyor. Evet kaynaklar “hepsi askerdi” demiyor belki; ama “hepsi asker değildi” diye de yazmıyor. Kaldı ki hepsinin Sayın Armağan'ın dediği gibi asker olmadığını kabullenelim. O halde orduya lojistik destek sağlayan geri hizmetlerde yer aldıklarını kabullenmek gerekiyor ve savaşçılar kadar geri hizmetin de ne kadar önemli olduğunu sanırım Sayın Armağan'da biliyordur.
Malazgirt Zaferi'nden sonra Anadolu'nun kapıları Türklere açılmış ve kısa bir süre sonra Büyük Selçuklu'lardan ayrılan Süleyman Şah sınırlarını bugünki İznik'e kadar genişleterek Anadolu Selçuklu Devletini kurmuş ve Anadolu'yu “Türk Yurdu” haline getirmiştir. Yine Anadolu'da kurulan Türk beyliklerinin de bunda katkısı büyüktür.
Bugün ki tartışmalara ışık tutması açısından şu konuyu da belirtmekte fayda varki o da; ne Selçuklu'lar ne de Kürt, Arap ve İranlı'lar Malazgirt'te Türklük veya Kürtlük için savaşmadılar. Selçuklu ordusu Türk Selçuklu Hanedanı'ndan Alparslan etrafında birleşmiş ve büyük çoğunluğu Türklerden oluşmuş Müslüman askerlerden oluşuyordu.
Türk ve Türkiye kavramlarının Malazgirt zaferinden kısa bir süre sonra başlayacak olan Haçlı Seferlerinde ki kronikçiler tarafından daha yoğun bir şekilde kullanılmaya başladığını biliyoruz. Avrupalı Kudüs'ü ele geçimek için Anadolu'ya geçtiğinde ilk olarak Müslüman Türklerle karşılaşıyor ve ondan sonra neredeyse tüm Müslümanları Türk, müslümanların yaşadığı bölgeleride Türkiye olarak tanımlıyor.
Şüphesiz bunda o dönem Müslüman coğrafyasında hüküm süren hemen hemen tüm devletlerin başında Türk Sultan ve Hanedanlıklarının olması etkili bir faktördür ve anlaşılabilir bir durumdur. Dönemin müslüman halklarınca da yadırganmıyan bu anlayış bu günkü Etnik Türkçülüğe dayanak olarak gösterilmeye çalışılsa da doğru bir bakış açısı olamaz.
Malazgirtle başlayan Türk-Kürt stratejik ortaklığı Kudüs'ün Haçlı'ların elinden alınmasıyla daha da derinleşecek sonraki süreçte Osmanlı'nın Anadolu, bugünkü Ortadoğu ve Afrika içlerine kadar yayılmasıyla devam edecektir.
mail: trntoprak@hotmail.com
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.