Özcan GÜNGÖR
Türkler Niçin Amerikan Politikalarına Güvenmezler I ?
Son yazımda paylaştığım bilimsel bir araştırmanın sonuçlarından birinin Müslüman ülkeleri arasında ABD'nin politikalarına en düşük desteğin Türkiye'den geldiği ve sonuç olarak da ABD'nin Türkiye'de pek sevilmediği ifade edilmektedir. O halde Türklerin ABD’ye güvenmeyip sevmemelerinin temelinde ne gibi sosyo-psikolojik ve tarihsel sebepler vardır ?
Öncelikle ifade edilmeliki Türkiye’den araştırmaya dahil edilen kişilerin eğitim, bölge, yaş, meslek, cinsiyet ve sosyo-ekonomik yapıları hakkında bilgilere sahip değiliz. Yani aynı araştırma değişik bölgelerde uygulanması durumunda bile farklı sonuçlara ulaşılabilirdi. Bu bilimsel gerçeği hatırda tutmakla birlikte konuyu genel açıdan tahlil etmeye çalışalım.
1-Türklerin Amerikanın politikalarını destek açısından en az desteği veren millet olmaları, uluslararası ilişkilerin de kapsamına giren bir çok kompleks politik psikolojinin de konusuna girmektedir. Örneğin Türk-Rus veya Türk-İngiliz milletlerinin tarihsel geçmişi ve ilişkileriyle Amerika’yı kıyas etmek doğru olmayacaktır. Çünkü Amerika ile Türkiye tarihte ciddi manada savaş anlamında karşı karşıya gelmemiştir.
Bunun tek istisnası da Türkler lehine olan bir antlaşmadır. 1783 yılında, Avrupa standartlarına göre mütevazı da olsa, yeni bir denizci devlet olan ABD, denizlerde tek başına bayrak gezdirmeye başladı.
25 Temmuz 1785'te, bu yeni bayrağı taşıyan ilk gemi Cezayir açıklarında Osmanlı gemileri tarafından ele geçirildi. Bu gemi, Boston limanına bağlı, Kaptan Isaak Stevens'in idaresindeki Maria idi. Arkasından, Philadelphia limanına bağlı, Kaptan O'Brien'in Dauphin'i de ayni akibete uğradı. 1793 Ekim ve Kasım aylarında 11 ABD gemisi daha Osmanlıların eline geçti.
Amerikan Kongresi, 27 Mart 1794 yılında, Osmanlı denizcilerine karşı koyacak güçte savaş gemileri inşa edilmesi veya satın alınması için, Başkan George Washington'a 700.000 altına yakın harcama yetkisi verdi. Osmanlıların oluşturduğu deniz tehdidi sayesinde, ABD donanmasının temelleri atılıyordu.
5 Eylül 1795'te ABD bu tehdide karşı bir anlaşma yapmayı kabul etti. Bu anlaşmaya göre ABD, Cezayir'deki esirlerin iadesi ve gerek Atlantik'te, gerekse Akdeniz'de ABD sancağı taşıyan hiçbir tekneye dokunulmaması karşılığında, 642.000 altın ve yılda 12.000 Osmanlı altını ödemeyi kabul etmiştir.
Dili Türkçe olan ve 22 maddeden oluşan anlaşmaya, dönemin ABD Başkanı George Washington ve Cezayir Beylerbeyi Hasan Dayı imza koydular. ABD başkan George Washington Osmanlı imparatoru tarafından muhatap görülmemiş ve anlaşma Cezayir beylerbeyi tarafından imzalanmıştı. Böylece ABD yıllık vergiye bağlanmış oldu. Bu, ABD'nin iki asrı aşkın tarihinde, yabancı bir dille imzalanan tek anlaşma olduğu gibi, yabancı bir devlete vergi ödenmesini kabul eden tek ABD belgesidir.
2-Türkler İslamiyete 9 asır bayraktarlık yapmış bir millettir, bunun karşısında Hristiyan medeniyeti ve onun temsilcileri yani Avrupalılar vardır. Diğer bir ifadeyle Selçuklular Anadolu'yu, Osmanlılar ise Balkanları ve Orta Avrupa'yı Haçlılara canları pahasına bırakmamışlardır. Bilindiği gibi Selçuklu ve bilhassa Osmanlı canını, kanını ve malını İslamiyet uğruna feda etmeseydi; Kuzey Afrika, Ortadoğu Hıristiyan ülkesi olurdu. Ve belki İslamiyet Hicaz'da azınlık olarak kalırdı. Diğer taraftan günümüzde Hristiyan misyonerliğin en büyük destekçileri Amerika temellidir. Dolayısıyla Türkler bu bağlamda Amerikalıları Hristiyanlığın hamisi ve destekçisi, kendilerini de İslam’ın ve islam toplumlarının doğal lideri ve hamisi olarak görmektedirler. Bu yüzden sosyo-psikolojik etkenlerle de Amerikalıları rakip medeniyetin temsilcileri olarak düşünüyor olabilirler.
3-Türkler Osmanlılar eliyle dünya tarihinde askeri, siyasi, ekonomik, dini ve kültürel olarak çok büyük etki meydana getirmiştir. Bu yüzden Türk topraklarında yaşamış her bir ferdin o muhteşem zamana ilişkin hasreti, özlemi, beklentisi ve bilinçaltı değerleri vardır. Osmanlı’nın yıkılışında hep Batı sorumlu tutulmuştur ve Batının günümüz temsilcisi super güç Amerika’da Türklerin zayıf düşürülmesi için her türlü oyun ve fitneyi çıkaran komplo teorilerinin yapıcısı ve işleticisi olarak görülmektedir. Öyle ki Türkiyenin petrolünün işletilememesinden tutun, bilimsel buluşların önlenmesi oradan da askeri olarak bağımlı kılınmak isteyişimiz de hep genelde Batı, özelde ise Amerika sorumlu tutulmaktadır. Bu yüzden Türkler sadece Amerika’ya karşı mesafeli değil diğer büyük Avrupa güçlerine karşı da farklı derecede olmak üzere negatif tutumlara sahiptirler.
4-Türkler ekonomik olarak elli yıl öncesine kadar Avrupa'nın pazarı konumundaydı. Ancak özellikle son 20 yıldır ekonomik olarak Avrupa'yı pazar yapma süreci başlamıştır. Amerika’lı şirketler ise Türklerle dünyanın her tarafında doğal olarak rekabet ortamındadırlar. Bu durum karşılıklı olarak tutumları etkiler görünmektedir.
Buraya kadar özetlersek; Türklerle Amerikan milleti arasında tarihten gelen derin kuşku ve husumet diğer Avrupalı devletlerin aksine yoktur. Ancak özellike I.Dünya savaşından sonra Amerika’nın gittikçe güçlenen bir şekilde devletler arasında sivrilmesi, bunun karşısında Türkiye’nin de yeni demokrasi ve cumhuriyetiyle kurumsallaşmaya çalışması tarihen bu iki devleti birbirlerine zorunlu olarak mecbur etmiştir. Bu ilişkilerin boyutlarını irdelemek konumuz değilse de uzun sure Türk-Amerikan ilişkileri yatay bir seyir izlemiştir. Ancak özellikle 70’li yıllardan itibaren Türklerin tarihi, kültürü ve medeniyetiyle barışmaya başlaması doğal olarak Amerikayı kendileri için bir rakip görme duygusunu ortaya çıkarmıştır. Türklerin tarihten gelen “büyüklük şuuru” adeta Amerika karşısında ekonomik alan dahil olmak üzere yeniden ortaya çıkmaya başlamıştır.
Haftaya konuya devam edelim.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.