Naim ÖZGÜNER
Türkçe İbadet ve M. Kemal
Tarih insanlık kadar eskidir.Tarih, geçmişi saklayan çöplük değil, günahıyla, sevabıyla, hatalarıyla, hizmetleriyle insanların mazilerini arşivleyen bir kayıt hazinesidir.Nasrettin Hocanın tabiriyle içinde çok şeyleri saklayan kara kaplı bir defterdir. Ona her zaman ihtiyaç duyarız.En yakın anımız “Dün” tarih olduğu gibi, insanlığın ilk yaratıldığı zaman da mazidir, tarihtir.Önemli olan tarihi doğru yazmak, doğru kaydetmek, sansüre uğratmadan, süzgeçten geçirmeden olduğu gibi kayıt altında tutmaktır.
Bu bağlamda tarihlerini yanlış yaşayanlar değil, yanlış tarihi doğru olarak aktaranlar ve yazanlar, tarihin önünde suçludurlar. Tarihin affetmeyeceği nice insanlar vardır ki “Tarihçi” geçinirler.Bazı insanlar tarih olmuştur. Bazı insanlar da tarihe mal olmuştur.Bazı insanların millete ve vatana tek hizmetleri ölümleriyle olmuştur.Bazı insanların ölümleri tabutçuyu bile ağlatmıştır.Bazı insanlar öyle hayat yaşamışlardır ki ölümleriyle yerleri hala doldurulamamıştır.Bazı insanlar da öyle bir hayat yaşadılar ki ölümleriyle de hayat verdiler. Öyle bir hayat yaşa ki tarih olsun, başkalarının akıllarına nur ve ışık olsun. Öyle bir hayat yaşa ki gittiğinde yerin doldurulamasın.
Tarih hususunda iki kaide bizim için önemlidir.Birincisi; insanların tarihlerini eksiksiz, tarafsız, doğru olarak ele almak, hiç bir şeyi gizli saklı tutmamak, yanlış tanıtmamak;İkincisi; tarih yaşamış insanların İslam Dinine müteallik söz, yazı ve davranışlarını mevzu etmek, saklamamak, gizlememektir. Yoksa hiç kimsenin günahı, hatası, zamiri bizi ilgilendirmiyor.Saklı tarih yoktur. Zira tarih saklanamaz.Tarih geleceğin okuyabileceği ibret aynası, ibretler alınacak hadiseler yumağıdır. Geçmişimize ait saklanan birçok tarih ve şahsiyetler vardır. Haklarında yanlış ve taraflı bilgiler biliyoruz.Öyle bir durum oluyor ki doğrular yanlış, yanlışlar doğru olarak kabul edilmeye başlanıyor.Hadiseleri ve şahısları doğru olarak bilmek, ne hadiseyi değiştirir, ne de şahsı tenzil eder.Tarih doğru bilinmiş olur. Saklamak, gizlemek, yazmamak, hatta bilinmemesi, kurcalanmaması için kanun çıkarmak, tarihe en büyük ihanettir.Mızrak çuvala sığmayacağı gibi, güneş balçıkla sıvanamayacağı gibi, Tarih’ te hiçbir zaman saklanamayacak, er ya da geç bütün açıklığı ile ortaya çıkacaktır.
Daha önce CHP, İş Bankası ve Mustafa Kemal’le ilgili yazımız, okuyucularımızın hayli ilgi ve dikkatini çekmiş olacak ki mevzunun devamının olup olmadığını sordular.Biz de bu yazımızda bir başka konuyu ele alarak devam edelim istedik.
M. Kemal, 1932 Ramazanında “Türkçe İbadet” faaliyet ve çalışmalarını başlatmıştır. Bu maksat için de kullandığı tercüme, Arapça bilmeyen, Galatasaray Lisesi mezunu müsteşrik Cemil Said Dikel (Kazımirski) nin Fransızca mealinin Türkçe tercümesi idi. Bu tercüme çok itirazlara uğradığından yeni bir tercümeye ihtiyaç duyuldu. M. Kemal, bu sebeple yeni meal yapma işini Mehmet Akif Ersoya, tefsiri de Elmalılı Muhammed Hamdi Yazıra havale etmişti. M. Kemalin gözüne girmek isteyen bir müfsid hoca da (Cemaleddin Efendi) Erenköy Cami İmamı sıfatıyla Türkçe Mealle namaz kıldırmaya başlamıştı. M. Kemalin Tekbir, Ezan, Kamet ve Sala nın Türkçeleştirilmesine ait çalışmalarını, bu faaliyete başından beri dahil olan Ali Rıza Sağman, hatıralarında uzun uzadıya bahsetmektedir.
Osman Ergin, şunu yazmaktadır:“O (yani Mustafa Kemal) diyordu ki, ‘Türk bunun (yani Kur’ anın) arkasında koşuyor. Fakat onun ne olduğunu anlamıyor. İçinde neler var bilmiyor ve bilmeden tapınıyor. Benim maksadım, arkasından koştuğu kitapta neler olduğunu Türk anlasın. Evet ben de bilirim ki insan dinsiz olmaz. Fakat Türkün dini tabiattır. Bunu size münevversiniz diye söylüyorum”.
14 Ağustos 1931 akşamı Türk Ocağında çay ziyafeti vardır.M. Kemal ve Kazım Karabekir de davetlidirler.Kazım Karabekir’ in ifadesiyle ilk tehlikeli hamle görülür.Mustafa Kemal Kur’an-ı Türkçeye aynen tercüme ettirmek arzusunu ortaya attı.Şer’ iyye vekili Konya Mebusu Hoca Vehbi Efendi bu işin olmayacağını, olamayacağını, Kazım Karabekir’e açıklar.Kazım Karabekir: “Bu tehlikeli yolu önlemek için Mustafa Kemale şöyle cevap verdim” der.Uzunca cevabın en son paragrafı aynen şöyledir:“-Kur’ anın yapılmış tefsirleri var. Lazımsa yenisini de yaparlar. Devlet otoritesini bu yolda yıpratmaktansa Milli kalkınmaya hasretmek daha hayırlı olur.” dedim. Mustafa Kemal beyanatıma karşı hiddetle bütün içini ortaya dökerek:“-Evet Karabekir; Arap oğlunun yavelerini Türk oğullarına öğretmek için Kur’ anı Türkçeye tercüme ettireceğim ve böylece de okutturacağım! Ta ki budalalık edip aldanmakta devam etmesinler!..” (Kazım Karabekir-Paşaların Kavgası)
Dünyada Dinde reformist hareketin öncüsü Martin Luther(1483-1546)dir.Protestan mezhebini kurandır.1542 de Kur’ an aleyhine yazdığı “Muhammedin Kur’ anı vahşiyanedir ve Kur anda ki Yalanlar” iki eseri mevcuttur.Türkçe meal ve ibadet te bunun devamıdır ve Türkiye’de bunun ilk öncülüğünü yapanlarda 1839 tarihli Tanzimat fermanı ile başlamıştır. 1908 Meşrutiyet inkılabı ile bu işin akıl hocalığını Ziya Gökalpler, Mustafa Kemaller, Kılıçzade Hakkılar, Abdullah (Adüvvullah) Cevdetler, Ahmed Emin Yalmanlar, İlhan Arseller, Cemil Sena Ongunlar, Falih Rıfkı Ataylar, Yunus Nadiler, Ahmet Gürtaşlar (1940-1999; D.İ.Başkanlığına adaydı), Faruk Güventürkler, Galip Kuşçuoğlular, Yaşar Nuri Öztürkler devam ettirmişlerdir.Mehmet Akif kendisine havale edilen tercüme işindeki reformist hareketi fark edince aldığı avansı iade ettiği gibi Mısıra kaçmıştır. Tercümeyi orada bitirmiştir.1936 yılında hastalanması üzerine Türkiye’ye gelirken şimdiki İslam Konferansı Teşkilatı Genel Sekreteri olan Ekmeleddin İhsanoğlu’ nun babası İhsan Efendiye bırakır, geri dönemezsem yakarsın diye tembihte bulunur.O da bu eseri yakmaya kıyamaz ve oğlu Ekmeleddin beye havale eder. İhsan bey vefat edince M. Akifin meali Mısır da yakılır.Elmalılı Tefsiri İslamda Reform gayesiyle başlatılan bir projenin ürünüdür.
1954 yılında İstanbul da “Tarabya Metropoliti” sıfatıyla bulunan Yakavos Efendi, “Nurlu Ufuklar” isimli bir kitap yazmış, İslamiyete, Peygamberimize, Müslüman Türk Milletine hakaretlerde bulunmuştu. Bu sebeple de Türkiye’den kovuldu.
Ölümünden önce kendisinin “şaman dini” nden olduğunu ilan etmiş olan Cemal Kutay da “Türk Dili ile İbadet” adında iki cilt eser yazmış, bu projeyi “Atatürk’ ün hasretiyle ölmüş olduğu bir proje” olarak değerlendirmişti.
Ziya Gökalp, M. Kemalin fikir babasıdır.Türkçe ibadette reformistlerin öncülüğünü oluşturmaktadır. M. Kemal halk fırkasını kurmuş, dokuz umde ilan etmişti.Ziya Gökalp dokuz umdeyi şerh ve tahlil etmiş, “Altıok"a inkılap etmiştir.Bazı kimseler Türkçülük görüşünün başlangıcını 1684 te vefat eden Vani Mehmed Efendi ye kadar geri götürmek istese de bu fikrin ilk ciddi taraftarı Ahmed Vefik Paşa (1823-1891) dır.
Reformistlerin ortak özellikleri şudur:Dinde reform yapmak, namaz, oruç, hac, zekat gibi mali ve bedeni ibadetlerde eskiye kayıtlı kalmamak, yeni zamanda yeni şeyler icad etmek!Halbuki bu zevatların hiç biri namaz kılmaz, oruç tutmaz, hacca gitmez, zekat vermezler, alkol damarlarında akan kan gibidir, namus, iffet, haya gibi mefhumlar çok çok gerilerde kalmış çağ dışı düşüncelerdir.Hiçbir Müslüman Arapça bilmiyorum diye namazı terk etmemiştir.Beş vakit çok geliyor diye bırakmamıştır.Oruç zamanı gelince ehl-i dünyanın bahaneleri gibi oruç tutmamak için doktorlardan bahaneler ihtiva eden reçete ve raporlar tanzim ettirmemiştir.Midesine kramplar girmemiştir.Oruç tuttuğu için mide spazmı geçiren, çok namaz kıldığı için eklemlerinde kireçler oluşan, soğuk havalarda abdest aldığı için ayakları romatizma olan insan olmamıştır.
İnanmadıkları ve yaşamadıkları halde Dine müdahalede bulunmak ve Dinde Reform yapmayı istemek, Masonların, Kemalistlerin, Ateistlerin, Mezhepsizlerin kronik özellikleridir. Ziya Gökalp, Kılıçzade Hakkı, Fahrettin Altay, Abdullah Cevdet, Hüseyin Cahit Yalçın, Mustafa Kemal, Ahmet Emin Yalman (sabetaist), İsmail Hakkı Baltacıoğlu, Celal Nuri İleri, İlhan Arsel (sabetaist), Cemil Sena Ongun, Falih Rıfkı Atay, Yunus Nadi, Necmettin Sadak, Mehmet Şeref Aykut, Mahmut Esat Bozkurt, Osman Nuri Çerman, Ahmet Gürtaş, Faruk Güventürk, Galip Kuşçuoğlu bunlardan sadece bir kaçıdır.
Anlamadığımız husus, dinle alakaları olmayanların Dine müdahaleleridir. Dini yaşayan hiçbir Müslümanın dinin emir ve yasakları ile hayatı tezat oluşturmamıştır.Narın da hoş Nurun da hoş demişler, her şeyi baş üstüne diyerek ilahi emre amade olmuşlardır. Yaşamadığın din seni neden bu kadar ilgilendiriyor ki..!?Hayatına girmemiş bir dinin hayatına neden müdahale ediyorsun?Dini yaşamaya çalışanlar hayatlarından memnun iken, size ne oluyor ki hayatın ve dinin özüne kastediyorsunuz? Din den mi zarar gördünüz, dini yaşayan Müslüman dan mı?
Biri Peygamberimize “Arap Oğlanı” der, diğeri Rusya dan damızlık erkek insan ithalini talep eder, bir diğeri Bahailiği över ve ondanım der, daha başka diğeri de geri kalmışlığımızın tek ve gerçek sebebinin İslam Dini ve Hocalar olduğunu haykırır. Ve bunlar İslam Dininde reform isteyenlerdir.
Falih Rıfkı Atay M. Kemal in Türkçe ibadetin ve Kur’an-ı Kerimin Türkçeye tercüme işiyle meşgul olmasındaki maksadı şöyle izah etmektedir: “Mustafa Kemal Atatürk’ ün son dileği, Ezan’ dan başka ibadetleri de Türkçe yaptırmak ve Türk kafasını Arap kafası köleliğinden kurtarmaktı.” –Atatürkçülük Nedir?-
İbadetler 1932 Ramazanında tatbik mevkiine konulmuş, ibadetlerin Türkçeleştirme projesinin başladığı tarih olmuştur. İslam’ ın Türkleştirilmesi ve Milli Müslümanlık adıyla yürütülen büyük bir inkılap projesinin atılım yılı olmuştur.Kemalist Cemal Kutay, “Atatürk’ ün Beraberinde Götürdüğü Hasret: Türkçe İbadet, Anadilimizle Kulluk Hakkı” adlı kitabında: “Atatürk’ ün yarıda bıraktığı özleminin günün birinde gündeme geleceğini umarak Kur’ an çevirisini ele aldım” demektedir.
e-mail: naimozguner81@gmail.com