xxx33
Türk toplumunun hâkim eğilimi demokratlık ve dünyalılıktır
Her toplumda sesli ve sessiz çoğunluğun tutumunu yansıtan bir "ana görüş" veya bir "hâkim eğilim" vardır. Bu Batı dillerinde "Mainstream"dir, "Courant principal" dir..
Toplumların hâkim eğilimleri, genellikle evrensel ahlakın, hukukun, yerleşik değer ölçülerinin çizgileri doğrultusunda oluşur. Barışçılık, demokratlık, sivillik, hoşgörü, uzlaşma kültürü, sevgi, saygı, kanunlar önünde eşitlik, inançlara saygılı olmak, bilgiye özgürce ulaşmak, devletin güçlülüğü, iç ve dış güvenliğin sağlanması, ülkenin bütünlüğünün korunması, gelişmek ve refaha ulaşmak toplumların ana beklentileridir.
Tabii ki toplum kesimlerinin hepsi ve bireylerin tümü, bu ana görüşü paylaşmayabilir.
Bazı toplumlar ise bu hâkim eğilimi, "sıradan olmak" la veya "orta karar olmak" la karıştırırlar. Bunun yabancı dillerdeki karşılığı "Mediocre" dur.
Yurttaki ve dünyadaki değişime karşı alışılmış ve temcit pilavına dönüşmüş klişelerle direnmek, yaratıcı düşünceden uzak olmak, farklı veya pırıltılı olana öfkelenmek, 2'nci sınıf olmayı ülkesine de kendisine de yeterli görmek, kendisinden çok kazananı hırsız, kendisinden az kazananı da ayak takımı şeklinde nitelemek, kendisi gibi görünmeyeni veya düşünmeyeni kabullenmemek, "Sıradanlık" ın temel göstergeleridir.
Uçuk da olunabilir
Bir de hem "ana görüş" ün dışında kalan hem de "orta karar" olmayan genel veya bireysel akımlar vardır. Bunları "Marjinal" veya bazen de "uçuk" olarak niteleyebilirsiniz.
Marjinaller feministler veya eşcinseller gibi çoğunlukların genel cinsel ölçülerini reddedebilirler. Ya da etnik farklılıkları veya dinsel köktencilikleri ön plana çıkartıp, ana görüşü temsil eden üst kimliğin karşısına alt kimliklerle çıkabilirler.
Marjinal akımların bazıları zamanla, ana görüşün temel öğeleri haline dönüşebilir.
"Çevrecilik" buna en iyi örnek değil midir?
Ya da geçen yüzyılın başında kadınlara oy hakkı tanınması isteği en gelişmiş ülkelerde bile marjinal bir akımdı. Bunun gibi "Vicdani ret" bazı ülkelerde hâlâ suç fiili olarak görülüyor.
Bir başka örneği İtalya'dan verelim.
İtalya'nın küçük devletler ve prensliklere bölünmüş olduğu 19'uncu yüzyılda "İtalyan Birliği"ni istemek marjinal bir eğilimdi. Bugün ise İtalya'nın bölünmesi için siyasal örgütlenmelere yönelmek, marjinal bir eğilim olarak algılanıyor.
İdeolojik devlet
Türk toplumu da bütün bu olgulara hem geçmişte hem de bugün tanık ve sahip oldu.
"Ana görüş" ün merkeziyetçi ve ideolojik devlet tarafından oluşturulduğu dönemlerde, bu çerçevenin dışında kalan her eğilim, her toplum kesimi ve her kişi ya "marjinal" ya da "tehlikeli" olarak görülürdü.
Osmanlı'nın 2'nci Meşrutiyet'indeki ve Cumhuriyet'in 1946 sonrasındaki çok seslilik, ana görüşü renklendirdi, dünya ile aynı titreşim katsayısı içine soktu, "sıradan olanları" açığa çıkardı ve dünün marjinalleri bugünün temel eğilimlerinin mimarları oldu.
Ama toplumların gelişme süreci birkaç kuşakta nihai noktaya ulaşamıyor.
Bakın en eski yazılı, özgürlükçü ve eşitlikçi Amerika Birleşik Devletleri'ne... Bağımsızlıklarından bu yana 200 yılı aşkın süre geçti. Ama hâlâ bir siyah derilinin veya bir kadının Başkan seçilmesi ihtimali, olağan dışı görülebiliyor.
Bugünün Türkiye'sinde de benzer durumlar var.
Toplumun ana görüşünü temsil ettiklerini var sayanlar, artık büyük çoğunlukların da kabul ettiği gerçekleri, ya marjinal ya da tehlikeli olarak sunmaya çalışıyor.
Rejim tehlikede mi?
Bu sadece AK Parti'nin seçmen çoğunluğu tarafından iktidara getirilmesine karşı "Rejim tehlikede" söylemleri seslendirilirken görülmüyor. Avrupa Birliği hukukunun Türkiye için de üst normları oluşturmasına karşı yine aynı söylemler seslendiriliyor.
Bunları eski ideolojik ve merkeziyetçi devletin kalıntıları olarak görmek tabii ki mümkün. 21'inci yüzyıldaki Türkiye'ye, 2'nci Meşrutiyet'in çok sesliliğini bile fazla görmek gibi antikalıkların, devlet kurumları tarafından seslendirilmesi, şaşırtıcı olsa da gerçek..
Ancak daha şaşırtıcı olan durum, düne kadar modernleşmenin, Batılılığın, dünyaya açılmanın sözcüsü olarak algılanan ana görüş medyasının, sıradanlaşmasıdır. Antidemokrat, içe dönmeyi savunan ve hatta militarist eğilimlerin, bu medya tarafından "çağdaşlık" biçiminde sunulmasıdır.
Ankaralıların İstanbul'daki bir kısım medya ile oluşturduğu ittifak, bunları sadece ana görüşün dışına itmekle kalmıyor. Bunlar ana görüşü oluşturan çoğunluk tarafından, ileride de ana görüşün dışında kalmaya mahkûm, marjinal bile olamayan, sıradan, mediocre eğilimler biçiminde değerlendiriliyor.
Dünün ilericilerinin bugünün gericileri konumuna düşmesi, gerçekten yadırganıyor.
Toplumların hâkim eğilimleri, genellikle evrensel ahlakın, hukukun, yerleşik değer ölçülerinin çizgileri doğrultusunda oluşur. Barışçılık, demokratlık, sivillik, hoşgörü, uzlaşma kültürü, sevgi, saygı, kanunlar önünde eşitlik, inançlara saygılı olmak, bilgiye özgürce ulaşmak, devletin güçlülüğü, iç ve dış güvenliğin sağlanması, ülkenin bütünlüğünün korunması, gelişmek ve refaha ulaşmak toplumların ana beklentileridir.
Tabii ki toplum kesimlerinin hepsi ve bireylerin tümü, bu ana görüşü paylaşmayabilir.
Bazı toplumlar ise bu hâkim eğilimi, "sıradan olmak" la veya "orta karar olmak" la karıştırırlar. Bunun yabancı dillerdeki karşılığı "Mediocre" dur.
Yurttaki ve dünyadaki değişime karşı alışılmış ve temcit pilavına dönüşmüş klişelerle direnmek, yaratıcı düşünceden uzak olmak, farklı veya pırıltılı olana öfkelenmek, 2'nci sınıf olmayı ülkesine de kendisine de yeterli görmek, kendisinden çok kazananı hırsız, kendisinden az kazananı da ayak takımı şeklinde nitelemek, kendisi gibi görünmeyeni veya düşünmeyeni kabullenmemek, "Sıradanlık" ın temel göstergeleridir.
Uçuk da olunabilir
Bir de hem "ana görüş" ün dışında kalan hem de "orta karar" olmayan genel veya bireysel akımlar vardır. Bunları "Marjinal" veya bazen de "uçuk" olarak niteleyebilirsiniz.
Marjinaller feministler veya eşcinseller gibi çoğunlukların genel cinsel ölçülerini reddedebilirler. Ya da etnik farklılıkları veya dinsel köktencilikleri ön plana çıkartıp, ana görüşü temsil eden üst kimliğin karşısına alt kimliklerle çıkabilirler.
Marjinal akımların bazıları zamanla, ana görüşün temel öğeleri haline dönüşebilir.
"Çevrecilik" buna en iyi örnek değil midir?
Ya da geçen yüzyılın başında kadınlara oy hakkı tanınması isteği en gelişmiş ülkelerde bile marjinal bir akımdı. Bunun gibi "Vicdani ret" bazı ülkelerde hâlâ suç fiili olarak görülüyor.
Bir başka örneği İtalya'dan verelim.
İtalya'nın küçük devletler ve prensliklere bölünmüş olduğu 19'uncu yüzyılda "İtalyan Birliği"ni istemek marjinal bir eğilimdi. Bugün ise İtalya'nın bölünmesi için siyasal örgütlenmelere yönelmek, marjinal bir eğilim olarak algılanıyor.
İdeolojik devlet
Türk toplumu da bütün bu olgulara hem geçmişte hem de bugün tanık ve sahip oldu.
"Ana görüş" ün merkeziyetçi ve ideolojik devlet tarafından oluşturulduğu dönemlerde, bu çerçevenin dışında kalan her eğilim, her toplum kesimi ve her kişi ya "marjinal" ya da "tehlikeli" olarak görülürdü.
Osmanlı'nın 2'nci Meşrutiyet'indeki ve Cumhuriyet'in 1946 sonrasındaki çok seslilik, ana görüşü renklendirdi, dünya ile aynı titreşim katsayısı içine soktu, "sıradan olanları" açığa çıkardı ve dünün marjinalleri bugünün temel eğilimlerinin mimarları oldu.
Ama toplumların gelişme süreci birkaç kuşakta nihai noktaya ulaşamıyor.
Bakın en eski yazılı, özgürlükçü ve eşitlikçi Amerika Birleşik Devletleri'ne... Bağımsızlıklarından bu yana 200 yılı aşkın süre geçti. Ama hâlâ bir siyah derilinin veya bir kadının Başkan seçilmesi ihtimali, olağan dışı görülebiliyor.
Bugünün Türkiye'sinde de benzer durumlar var.
Toplumun ana görüşünü temsil ettiklerini var sayanlar, artık büyük çoğunlukların da kabul ettiği gerçekleri, ya marjinal ya da tehlikeli olarak sunmaya çalışıyor.
Rejim tehlikede mi?
Bu sadece AK Parti'nin seçmen çoğunluğu tarafından iktidara getirilmesine karşı "Rejim tehlikede" söylemleri seslendirilirken görülmüyor. Avrupa Birliği hukukunun Türkiye için de üst normları oluşturmasına karşı yine aynı söylemler seslendiriliyor.
Bunları eski ideolojik ve merkeziyetçi devletin kalıntıları olarak görmek tabii ki mümkün. 21'inci yüzyıldaki Türkiye'ye, 2'nci Meşrutiyet'in çok sesliliğini bile fazla görmek gibi antikalıkların, devlet kurumları tarafından seslendirilmesi, şaşırtıcı olsa da gerçek..
Ancak daha şaşırtıcı olan durum, düne kadar modernleşmenin, Batılılığın, dünyaya açılmanın sözcüsü olarak algılanan ana görüş medyasının, sıradanlaşmasıdır. Antidemokrat, içe dönmeyi savunan ve hatta militarist eğilimlerin, bu medya tarafından "çağdaşlık" biçiminde sunulmasıdır.
Ankaralıların İstanbul'daki bir kısım medya ile oluşturduğu ittifak, bunları sadece ana görüşün dışına itmekle kalmıyor. Bunlar ana görüşü oluşturan çoğunluk tarafından, ileride de ana görüşün dışında kalmaya mahkûm, marjinal bile olamayan, sıradan, mediocre eğilimler biçiminde değerlendiriliyor.
Dünün ilericilerinin bugünün gericileri konumuna düşmesi, gerçekten yadırganıyor.