Recep KOÇAK
“Turgut Özal Öldürüldü”
Tarih 17 Nisan 1993, günlerden Cumartesi. İzmir’de bir grup üniversite öğrencisine konuşma yapıyordum.
Bir buçuk iki saatlik program sona erdiğinde acı haberi almıştım: Cumhurbaşkanı Turgut Özal vefat etti!
O günü, o tarihi unutmama elbette imkân yoktu.
Vefatından hemen sonra onu yakından tanıyanların anlattıkları ve cenaze merasiminin ihtişamı ile de merhum Özal halkımızın gönlünde taht kurmuş bir liderdir.
Geçtiğimiz aylarda bir açılış merasiminde konuşma yapan Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç, merhum Özal’ı hayatta iken çok eleştirdiklerini, onun siyasi rakibi olduklarını, ancak son yıllarda onun ülkemize yaptığı hizmetlerin büyüklüğünü ve değerini daha iyi anladıklarını ifade ediyordu.
1993 yılı başından itibaren yaşananlar, Özal’ın vefatı sonrasındaki gelişmeler unutulacak gibi değildi.
Cenazesi çok kalabalıktı. Hem de uzun yıllar hafızalardan silinmeyecek kadar. Cenaze merasimine çok sayıda kanaat önderi katılmıştı. En ön safta ise Merhum Prof. Dr. Mahmut Es’ad Coşan Hocaefendi vardı.
Turgut Özal’ın oğlu Ahmet Özal şu günlerde, geçtiğimiz yıllara nazaran daha iyi duyuruyor sesini. Ahmet Özal, “Babama yapılan suikast iyi araştırılmalı. Ölümünün normal bir ölüm olduğunu düşünüyordum ancak artık kanaatim giderek güçleniyor ki, babam öldürülmüş! Hatta 1988 yılında gerçekleştirilen suikast ve özellikle de 1993 yılı olayları Ergenekon Davasından daha büyük, daha mühim bir hadise. Babamı 1988’de suikastla ortadan kaldırmaya çalışanlar 1993 yılında hedeflerine ulaşmış olmalılar…” diyordu.
Ahmet Özal’ın geçtiğimiz yıllarda çeşitli vesilelerle yaptığı açıklamaları ve 12 Eylül 2010 sonrası tekrarladığı, hatırlattığı iddiaları, sanki ilk defa bugünlerde devlet ricali tarafından da dikkate alınmış, önemsenmiş görünüyor.
Ahmet Özal, geçtiğimiz günlerde savcıya giderek babası ile ilgili olarak bildiklerini ve şüphelerini anlattı. Hem de saatlerce. Sonrasında gazetecilere yaptığı açıklamada konunun üzerine gidilmesi ve şüphelerin izale edilmesi gerektiğini ifade etti.
Ahmet Özal dün gece (28.09.2010) TRT Haber’de Kozmik Oda programına katılarak devam ettirdiği açıklamalarında, amcası Korkut Özal’ın zamanında ve yeteri kadar konuşmayışını eleştirdi. Merhum Özal’ın öldürülmüş olma ihtimalinin ve suikast konusunun konuşulmasından Ak Parti içinde bazı siyasilerin rahatsızlık duyduğuna dikkat çekti.
Ertuğrul Özkök’ün Hürriyet’te peş peşe yazılar yazmasını da manidar bulduğunu ifade etti.
Ahmet Özal, babasının doğumundan itibaren ölümüne yakın bir tarihe kadar hayatını kısmen notlar tutarak, kısmen de bir teybe konuşarak kayıt altına aldığını, üç dört ay sonra bu bilgilerin kitap olarak yayınlanacağını duyurdu.
Kitaptan ilginç bir kesit paylaşması istendiğinde ise, “Babam o ses kayıtlarının bir yerinde, Türkiye’nin kalkınmasının bütün engellemelere rağmen devam edeceğini, sadece tembel siyasetçilerin büyüme hızının zaman zaman düşmesine sebep olabileceğini söylediğini dile getirdi.
Merhum Özal vefatından kısa bir süre önce Özbekistan’a gitmişti. O yolculuk öncesi oğlu Ahmet Özal’a, “Siyasi risk alıp güneydoğu meselesini çözmek istiyorum” demiş.
Seyahat sırasında Şahı Nakşibend Hazretlerinin türbesini ziyaret ederken gazetecilere, “Ben de nakşibendiyim” dediğini haberlerden okumuştuk. Yine o seyahat sırasında gazeteci Servet Kabaklı’nın türbe haziresinden toprak aldığını görünce, “Servet, benim için de toprak al, yakında lazım olacak” dediğini o dönemin yayınlardan takip etmiştik.
Merhum Muammer Dolmacı Ağabeyin hatıralarından, Merhum Özal’ın, Mehmet Zahit Kotku Hocaefendi’yi ziyareti sırasında nasıl atak davranarak, biraz önce abdest almış ve çoraplarını giymek üzere olan R. Aleyh’in ayağını öptüğünü öğreniyoruz. Merhum Dolmacı, kendisinin, onca yıl Hocaefendi’nin yakınında bulunmasına rağmen böylesine bir çevikliğe cesaret edemeyişine hayıflandığını ifade edermiş.
Eski İçişleri bakanlarından Korku Özal da ağabeyinin ölümü ile ilgili şüphesini 1993 yılından beri çeşitli vesilelerle dile getirmişti, son günlerde ise şüpheden öte, kesin bir kanaat olarak, “Ağabeyim zehirlenerek öldürüldü!” iddiasını ortaya atıyor.
Korkut Bey bu kanaate varmasını, merhum Özal’ın yakın çevresindeki görevlilerden aldığı bilgilere dayandırıyor.
Şüphe çeken durumlardan birisi, merhum Turgut Özal öldüğünde Köşk’te bir tek doktorun, sağlık görevlisinin ya da ambulansın bulunmayışı.
Şahitlerin verdiği bilgilere göre, kalp krizine bağlı olarak vefat ettiği açıklanan merhum Özal’ın ağzında köpük biriktiği görülmüş. Bu manzara, Korkut Beye merhumun zehirlendiği kanaatini güçlendirmiş.
Başka bir bilgi ise, merhum Özal’ın hastaneye, ancak öldükten iki saat sonra götürülmüş olması. Bu iddia, Korkut Özal’ın altını ısrarla çizdiği bir iddiadır.
Üzerinde durulması gerekecek bir konu da, merhum Özal Köşk’ten GATA’ya doğru götürülürken gizli bir elin devreye girerek rotayı Hacettepe Hastanesi’ne çevirmiş olmasıdır.
Merhum Cumhurbaşkanı’ndan alınan kanın Hacettepe Hastanesi’nden kaybolması, orada görevli bir hemşirenin şaibeli bir biçimde ortadan kaybolması da kayda değer bilgilerden.
Merhumun saçlarından eşi Semra Özal tarafından bir tutam alındığı, zehirlenme olup olmadığının o saç telleri üzerinden araştırıldığı, ancak sonuçların ve saç tellerinin bir kasetle birlikte Semra Özal’ın evinden çalındığı bilgisi de bir kenara not edilmeli.
Merhum Özal’a otopsi yapılmasını eşi Semra Özal’ın istemediği konusu Ahmet Özal’a sorulduğunda kesin bir kanaat ortaya koyamaması dikkat çekici idi.
Aynı konuda Korkut Özal ise, “Otopsiyi karısı istememiş” diyordu.
1993 yılı olaylarının tamamını mercek altına almanın, hassaten de merhum Özal’ın vefatı ile ilgili sırları ortaya çıkarmanın vakti gelmiş, hatta geçmiştir.
Son üç yıldan beri illegal yapılanmalara karşı yürütülen soruşturmalar, ortaya dökülen inanılmaz planlar da merhum Özal’la ilgili yapılacak soruşturmanın, araştırmanın önünü açmış olmalı.
Ergenekon davası, Balyoz planları ve çeşitli isimler altında yapılanmış bütün illegal organizasyonlar deşifre edildikçe, Özal’ın vefatının sıradan ve masum bir ölüm olmadığı kanaati kamu vicdanında daha da pekişecektir.
…
Merhum Turgut Özal’ın vefatının üzerinden sadece günler geçmişti. Bir gün, onu çok sevdiğini bildiğim bir dostu, Özal’la ilgili bir rüyasını paylaştı. Rüya, 17 Nisan 1993 günü sabaha karşı görülmüş. Rüyayı gören kişi uyandığında, rüya yoluyla kendisine ulaşan mesajın “sadık” oluşuna o kadar inanmış ki, Ankara’yı telaş ve korku ile aramış ve Cumhurbaşkanı Özal’ın ne durumda olduğunu öğrenmeye çalışmış. En güvenilir kaynaklarından bilgi sormuş. Onların daha ilkine ulaştığında da acı haberi almış.
Ankara’dan telefonla acı haberi alan rüya sahibi yığılıp kalmış.
Rüyada kendisine verilen açık mesaj şu imiş:”Cumhurbaşkanı Özal zehirlenerek öldürüldü!”
Türkiye, 12 Eylül 2010 referandum sonuçlarıyla yeni bir döneme girildiğinin kuvvetli mesajını verdi. Bu dönem atık sır perdelerinin bir bir açıldığı ve gerçeklerle yüzleşilen; çetelerin ve hukuk dışı işlere tevessül eden herkesin cezasını bulduğu bir dönem olmalı.
Perdelerin bir an önce kaldırılması için herkes bildiklerini paylaşmalı, temizlenme, arınma sürecine katkı sağlamalı. “Sadık” bir rüya ile bile olsa!
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.