Haşim AKIN
Tornavida
Herkes hayatının bir yerine eline bir tornavida almıştır. İster bir mekanisyen/ tamirci olun, ister olmayın. Elinize değmiştir.
Bizim ülkemizde tornavida genelde iki çeşit olur. Biz bunu görüntüsüne göre düz ve yıldız diye isim veririz. Bizim ülkemizde tornavida var da başka yerde yok mu? Elbette orada da olacak yani. Burkina Faso’da da tornavida var. Burada da iki çeşit. Ama isimleri düz ve yıldız değil.
Düz tornavidaya burada Fransa tornavida derler. Anladığım kadarıyla bunu Fransızlar icat etmişler. Bu nedenle onların adı ile anılıyor. Yıldız tornavidanın adı ise Amerika... Yani bir usta çırağına “bana düz / yıldız tornavida ver” demez. “Bana Amerika / Fransa tornavida ver” diye seslenir.
“Şimdi bundan bize ne?” diye düşebilirsiniz. Yani başka bir ülkede adının değişik olması niçin bizi ilgilendirsin? Haksız sayılmazsınız. Ancak yazının sonunda belki de düşünceniz değişecek.
Fransızlar, Amerikalılardan daha erken bir şekilde sömürge dünyasına girmişler. Fransızların çok kaba bir sömürme gelenekleri vardır. “Aman bunların da canı var, incinmesinler, çok da fark etmesinler...”gibi takıntıları yok. Her şey tek düzedir. Burada “asıl halka karınlarını doyuracak bir şeyin kalıp kalmamasını” da hiç önemsemezler. Armut ağacına gelirlerse dalında meyve - yaprak ne var ne yok hepsini alırlar.
1910 yıllarında Amerikalılar yıldız tornavidayı bulmuş. Yani bununla cıvata dünyasında yeni bir çığır açıyorlar. Kaçma şansınız zayıflıyor. Eğer bir köşesinde aşınma varsa da yıldız tornavida diğer köşesinden tutup onu istediği gibi çevirebiliyor. Ben buna Amerika usulü sömürge diyorum. Kaçış yok yani. Adamlar çalışmışlar ne diyeceksiniz...
Tabii biz Fransa, Amerika tornavidaları deyince “İngiliz anahtarı da ne oluyor?” Diye sormazsanız ayıp olur. Mutlaka sormuşsunuzdur.
İngilizlerin sömürü düzeninde ise hiçbir şekilde kaçıntı olmaz. Onlar her numaraya yeni bir numara bulurlar. Bu nedenle İngiliz anahtarı aslında onları çok güzel tanımlar. Bir cıvatanın başında bulunan bölüm veya bir toplumun başında bulunan adamın ölçüsü ne olursa olsun onu istedikleri yöne çevirebilecek ellerinden çok amaçlı ve kişiye göre değişebilen anahtarları vardır. Bununla sistemi yürütüyorlar.
Tam burada Mehmet Alagaştan bir hikâyeyi eklemezsek eksik kalır. Hem de çok iyi anlaşılamaz. (Kendisine Allah’tan rahmet dileyerek)
Hindistan'da İngiliz sömürüsünün devam ettiği yıllarda kolonilerden sorumlu bir bakan Hindistan'a ziyarete gelecektir. Hindistan'ın sömürü valisi programı hazırlar. Ancak programın içinde bir Hindu tapınağının da ziyaret edilmesi vardır. Fakat sömür valisi bu durumdan müthiş rahatsız olmaktadır. Çünkü gelecek bakanın, İngiltere’de alışık olduğu şekliyle kiliseye girer gibi Hindu tapınağına ayakkabısı ile girmesinden endişelidir. İşte bu durumda Hindular ayaklanacak ve tüm faturayı sömürü valisi ödemek(!) zorunda kalacak...
Bu nedenle adamın geceleri bile kabus görmeye başlar. Bakan Hindistan'a geliyor. Birinci gün programlar bitiyor. Sömürü valisi, akşam bir fırsatını bulup bakanı bu konuda uyarmak istiyor. Ona; “Efendim biliyorsunuz yarın bir Hindu Tapınağı’nı ziyaret edeceğiz. Hindular...” diye başlarken bakan sözünü kesiyor. “Tamam, Tamam... Biliyorum ben hallederim o işi” diyor. Konu kapanıyor. Vali geceyi uykusuz geçiriyor.
Sabah programları başlıyor. Sıra Hindu tapınağının ziyaretine geliyor. Kalabalık bir heyetle tapınağa doğru yürüyerek gidiyorlar. Tapınağa ulaşacakları caddenin sağı solu insan dolu. Herkes İngiltere'den gelmiş kendilerini kurtaracak(!) bakanı izlemekle meşgul.
İngiliz bakan bir anda yarı yolda duruyor. O durunca da bütün heyet heyecanla duruyor. Bakan yüksek seste soruyor: “Biz şimdi nereye gidiyoruz?” Herkes şaşkındır. “Bu adam nereye gittiğini bilmiyor mu?” Nihayet vali, ezile büzüle “tapınağa giriyoruz Efendim” diyor. Bunun üzerine bakan sesini daha da yükselterek caddede kükrüyor. “Ben öylesine kutsal bir tapınağın yollarını ayakkabılarımla yürümekten hayâ ederim. Bu şekilde yürümek bu tapınağa yapılacak bir saygısızlıktır.” Hemen ayakkabılarını çıkarır ve kalan yolu ayakkabılar elinde yürür.
Caddenin iki yanında dolduran halkta ölümüne bir alkış kopar. “Vay be! Görüyor musun elin gâvurunu? Bizimkiler tapınağa girerken zor ayakkabısını çıkarır, adam tapınağın yolunu bilen ayakkabısız yürüdü.”
Bu olaydan sonra uzun bir süre Hindistan'da ayaklanma çıkmıyor ve sömürü devam ediyor.
Pardon anahtar, tornavida derken nerelere geldik.
Gene de evde bir takım tamir malzemesi bulundurun. Lazım olur. Kaliteli olmasını tavsiye ederim. Benim gibi ucuzunu almayın, işiniz zorlaşır.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.