Tepe’ye Peygamber Çağırmak

Tepe’ye Peygamber Çağırmak

Geçtiğimiz günlerde Samanyolu Televizyonu’nun reyting rekorları  kıran Şefkat Tepe dizisindeki Peygamber çağırma görüntüleriyle çalkalandı Türkiye. Ruh ya da çin çağırma ayinlerini aratmayan bir mizansenle adeta daha önceden randevulaşıldığı için “efendimiz gelecek” formatında ekranlara yansıyan bu Peygamber çağırma ayini artık hükümet cemaat tartışmasının ötesinde konuşulmazı elzem meselelerin varlığını da bir kez daha göstermiş oldu.

Allah’ın vahiy ile kaidelerini belirlediği Peygamberimizin (SAV) yaşantısı (sünneti) ile uygulamasını bizzat gösterdiği İslam bu çirkefliği de mi görecekti?  Bu çirkef görüntüler aslında hepimizin ortak günahı. Müslüman feraset sahibi olmalı ve keler deliğinden iki kere ısırılmamalı ama biz bu uyarıları kulak ardı ettiğimiz için birileri bu kadar pervasız olabiliyor.

Kitab-Sünnet-İcma-Kıyas, ümmeti Muhammed’in (SAV) meselelerini çözmede kafi gelmedi ki biz ona bir de Rüyaları ekledik. O rüyalar ki bir çok mümin için adeta İmanın, İslamın şartlarından biri gibi muteber bilgi kaynağı olarak görülmeye başlandı. O dizideki görüntüler bir sonuç. Kur’anın aydınlığından Nebi’nin rehberliğinden yeteri kadar bilgilenememenin (!) sonucu.

Gelinen sonuca bu gün kızıyoruz ama, bu çirkeflik yıllardır ilmek ilmek işleniyor insanların beyinlerine. Ve bu gün bu yanlışı ifşa ettiğinizde birileri safça “ne var bunda”, ya da” reytingimizi kıskanıyorsunuz” gibi  aymaz cevaplar verebiliyor.

Oysa biz bu itirazı “Ortada peygamber, sağda Ebu Hanife, Solda Üstad elinde bir kağıt tutuyor. O kağıtta isimler var cennetle müjdelenen 10 sahabının ismi, hemen altında bir isim daha var Samsunlu Mehmet Ali hocanız” diye anlatılan rüyayı duyduğumuzda yapmalı idik. Hayır, birilerini övmek için bu ucuz oyunu yapma,  demeliydik.

Ya da Peygamberimizi (SAV) kastederek “ O’na Türkiyeyi sorduğumuzda, Biz Türkiye’yi falancalara bıraktık dedi. Görün size verilen ehemmiyeti” dediğinde, hayır,  kendi oluşumunun peygamberden onaylandığı vurgusunu yapmaya çalışma, demeliydik.

Yıllarca bir nesil bunun gibi yüzlerce rüya hikayeleri ile büyüdü, ve o nesil artık yapılan her işin, atılan her adımın peygamberin izni ve onayı ile olduğuna iman eder oldu. Oldu ki Türkçe olimpiyatlarına giden bir peygamberin, Suriye’deki çocuklara ya da Mısır’a neden gitmediğini, Myanmar’da katledilen masumların peygamberin ziyaretinden neden mahrum olduğunu sormadı, soramadı.

“Vardır bir hikmeti” sözüyle kastedilen aslında “bu işler zaten Peygamberle istişareli olarak yürütülor, sen anlamazsın” idi. Koskoca bir neslin yaşanılan problemlerle ilgili Kur’an-Sünnet çizgisinde bir çözüm üretmek yerine tek bir merkeze yüzünü çevirip oradan gelecek cevaba kilitlenmesi, o merkezin işlerini hep peygamberle istişare içinde yaptığına olan inanç idi.

 “O hevasından konuşmaz” ayeti haşa sanki o merkez için inmiş gibi, merkez ne derse eleştirilmez, sorgulanmaz, ya da hikmeti bizim tarafımızdan anlaşılmaz olarak tevil edildi.

Siz hiç o merkeze iman etmiş birinin o merkezden çıkan bir sözü bir kere olsun “evet bu yanlış oldu” diye eleştirdiğini gördünüz mü? Göremezsiniz, gördüklerinizin de zaten imanları zayıflamıştır artık.

Eğer imanınız tam sa Tepe’ye peygamber bile çağırtırlar adama.


 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.