Bilgin ERDOĞAN
TAZİYE MEKTUBU
Taziye mektubu
(Islahevi Notlari 19)
Ölüm en güçlü vaiz, ayat-ı hadisatın içinde cereyan eden ve gönül kulaklarımızda çınlayan azim bir haber o gür sesiyle.. Onun kelamı girince devreye bir kor düşer sanki yüreklere.. Hele hele yedi yaşında minik bir melekse o, ellerini sallayan bu fani aleme.. İçimden bir ses yükselir:Hayat sanki Leyla ölüm sanki Mecnun.. Ve bir mukadder son: İnna lillah ve inna ileyhi raci’un.
Aslında rehber olarak çalıştığım hapishanede yaptığım iş tanımlarından biri yakını vefat eden mahkumlara o haberi en makul şekilde söylemek ve sonrasında onları teselli etmek.. Bu nedenle bir çok mahkumu ölüm denilen gerçeğin ne kadar derinden yaraladığına şahidim.. Hele hele duvarların arkasında annelerinin veya babalarının vefat haberini duymaları sabıkası ne olursa olsun o insanları gözyaşı yağmuruna gark ediyor..
Hapishanedeki Afro-Amerikan kültürde üveybaba ve büyük annelerin kaybı onları derinden etkiliyor. Zira daha çok onların emeği var çocuklar üzerinde.Lakin çocuklarını kaybeden mahkumlar bambaşka bir acı hissediyorlar.. Yakını vefat eden mahkumları her teselli edişimde bende onlarla hüzünlenir ve çoğu zaman gözümden damlayan yaşlarla onlara kardeşim gibi sarılır ve onları teselli ederim.Birazda gurbet psikoljisiyle sanki kendi yakınlarımı kaybetmişçesine yüreğim acır.
Lakin bu bayram buruk bir hayal kırıklığıyla incinmiş yüreğim,aldığım vefat haberiyle adeta tarumar oldu. Yüzlerce insana müteselli olan ben ilk defa bir vefat haberi karşısında bu kadar üzüldüğümü ve içimin parçalandığını hissettim. Bu haber beni gözyaşlarına garketti.Tüm başka acılar ve hayal kırıklıkları tasavvurumda hafifledi.
Ailece tanıştığımız çok yakın bir arkadaş'ımın yedi yaşındaki çok tatlı kızı Dila Meryem bayramın ikinci günü Türkiye’de misafir oldukları evin penceresinden düşerek hayatını kaybetti.
Aslında bu sözün bittiği yerdi. Bir insanın hayatında tecrübe edebileceği en büyük acıydı. Ama neyse ki imanımız vardı ötelere dair.. Ölüm bir noktaydı ve her nokta’nın ardında yeni bir cümle vardı.Her ölüm’ün ardında ise yeni bir hayat. Sadrımdan dökülen satırları sizlerle paylaşıyorum. Böyle bir acıya sözler kifayet etmez ama sözün gücüne inanan ve bu dinin nasihat olduğunu bilen bizlere belki pansuman olur gerekçesiyle arkadaşlarıma yazdığım mektubu sizlerle paylaşıyorum.
Canım kardeşlerim !
Gurbette buruk bir bayram geçiriyorum derken yavrumuz Dila’nın vefat haberini duyunca yüreğim param parça oldu ve sanki kendi öz oğluma birşey olmuşçasına teessüre garkoldum.Şu an Türkiye’de olduğunuzu biliyorum lakin telefon numaranız olmadığı için size ulaşamıyorum.Lakin biliyorum ki “Allah kimseye kaldıramayacağı yükü vermez” hem bir fıtrat kanunu hem de vahiy kaynaklı İlahi bir yasadır. Bunu bilmek ve buna iman etmek beni nispeten rahatlatıyor ve ben imanımla müteselli oluyorum.
Bu aslında sözün bittiği yer. İmtihanların en ağırı.Bunun ötesinde insan ruhunu acıtacak daha ne olabilir bilmiyorum.Lakin Mülk’ün mutlak anlamda Allaha ait olduğunu bilmek ve bu yavrumuzun şu çirkef dünyadan günahsız olarak tertemiz gitmiş olması ve ahiret dediğimiz hakikate inanıyor olmamız ve yine bu acının bizim günahlarımızı temizleyip bizi arındaracağına olan inancım beni birazda olsa rahatlatıyor.
Canım kardeşlerim, biliyoruz ki Kur'an bir yol haritası, insan ise bu alemde bir yolcudur. Yollar bazen yokuş ve engebeli kimi zaman ise çatallı ve seçeneklidir. İşte tam bu noktada insanın yol haritasına bakması isabetli olur. Rabbimiz Kur'an da şöyle der : "Onlar bir musibete uğradıklarında doğrusu biz Allaha aidiz ve O'na döneceğiz derler"2:156 Bu aslında zimnen o musibete uğrayan kimseler mülk bilinçlerini tazelerler demektir. Allah'ın el Malik olduğunu ve mülk üzerinde mutlak tasarruf yetkisinin O na ait olduğunu ve mutlak sahiplik davasından vazgeçmeleri gerektiğini hatırlarlar. Değil sana ait olanlar sen bile sana ait değilsin hakikatini anlarlar.
Bilirsiniz ki bir ebeveyn için yavrusundan ayrılmak en büyük bir musibettir. Ama biliniz ki en büyük kayıp muvakkat ayrılık olan vefat değil hakiki kayıp olan imansızlıktır. İman eden bir anne ve baba için yavrusunun imansızlığı gerçek kayıptır. Oysa ki Rabbim sizin yavrunuzu şu dünya hayatından,cennete vahyin tabiriyle "vildanu muhallidun" olarak yani hiç yaşlanmayacak cennet çocuğu olarak intikal ettirdi. Rabbimize şükürler olsun demek için her zaman bir sebebimiz var. Hakiki mu'minde zaten öyle yapar.Zira mü'min Allah `a güvenen kişi demektir.
Yaşanan bu musibetler kulun dünyevileşme vebasına karşı rahmeti sonsuz olan Rabbin, kulun yüreğine enjekte ettiği sabır asılarıdır.Bunu zehir olarak algılar, bünyenizden isyan ve tugyan ile atarsanız o dem bir küfran-ı nımet ile kendi elinizle kendinizi tehlikeye atmış olursunuz. Ancak bunu bir sabır aşısı olarak görür ve teslim olursanız geçici bir acıyı hissetmekle beraber uzun vadede yüreğinizdeki muvakkat teessür, gönlünüzde muhteşem bir direniş kabiliyetine dönüşür. O müteellim acı, içinizde güçlü bir ilham olur.
Bizlerin çift dünyalı insanlar olarak bizim kazanma ve kaybetme tasavvurumuzda farklıdır. Aslında bebeği kaybetmediniz onu kazandınız. O da sizi kazanacak Allahın izni ve inayetiyle. O bir "vildanu muhallidun" oldu.
Gözlerimden dökülen yaşlar,içimdeki acı ile sadrimdan dökülenleri sizinle paylaştım. Dua ve pansuman mahiyetinde şu yazılarımı teselli makamında kabul ediniz.Lakin acımız büyük ve ben bunun farkındayım.Lakin sözümüzünde irademizinde bittiği yer. Ancak bizim irademizin bittiği yerde Allah’ın iradesi devreye girer işte o dem Rahim ve Vedud olan Rabbim rahmetiyle ve sevgisiyle muamele eder.Eşim Rose hanımda taziyelerini iletiyor. Dualarımda bakisiniz. Rabbimden Dila’ya rahmet sizlere ve yakın çevrenize sabr-i cemil dilerim.
Bu öyle bir acı haberdi ki ki eşimin hayatını sonuna kadar etkileyen çok ağır bir ameliyat geçirmesine rağmen buna üzülme fırsatım dahi olmadı.
Büyük insanlar büyük acılarla terbiye edilirler. Rabbim onların yüreklerini elmas kadar değerli kılmak ister. Rabbim kaldırmayacağımız imtihanlarla bizleri sınamasın duasıyla..
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.