Tarihi “Kazıyarak” Karartmak…

Geçtiğimiz günlerde günübirlik bir Tokat ziyaretim oldu. Gündemsiz Tokat sokaklarında dolaşıp muazzam tarihi dokuyu hayranlıkla izliyor, Fotoğraflar çekiyordum. Özellikle “geleneksel evler ve kapılar”...

Tokat’ı bilenler bilir “900 adım yürüyerek 900 yıllık Anadolu Türk-İslam mimarisinin” tüm dönem eserlerini kesintisiz görülebileceği tek şehir Tokat’tır...

Gezim sırasında aklıma bir şey geldi. Acaba dedim o “talihsiz” günlerden bir iz çıkar mı karşıma… Daha bir dikkatle gezimi (rehbersiz) sürdürdüm.

Neydi aklına gelen?

Cumhuriyetin ilk yılları pek çok açıdan “Alacakaranlık Kuşağı” gibi yıllardır… Bugün hayal bile edemeyeceğimiz şeyler o günlerde hem de herkesin gözü önünde ve hiç kimsenin itiraz etme cesareti gösteremeyeceği bir iklimde hayata geçilmiştir. Hedef “Osmanlı’nın izlerini her yerden silmektir”…

Bu anlamda yapılmış çok yanlışlar var. Burada tek tek sayamayız. Benim aklıma gelen:

1057 numaralı, 28 Mayıs 1927 tarihli “Türkiye Cumhuriyeti Dahilinde Bulunan Bilumum Mebani-i Resmiyye Ve Milliyye Üzerindeki Tuğra ve Medhiyyelerin Kaldırılması Hakkında(ki) Kanun”du. Beş maddelik bu kanunla amaçlanan şey “Osmanlı’dan kalma kitabe ve tuğraların resmî daireler ve okullar üzerinden kaldırılması”ıydı.

Kanunun tam metnini merak edenler için yazının sonuna koyacağım.

Özetlemek gerekirse Kanun’la bir nev’i manevi reddi miras yapılıyor;

1-İçerisinde kamu görevi yürütülen kamu kurum, belediye ve okullarda Osmanlı Saltanatını temsil eden tuğra, arma ve kitabelerin kaldırılması bu mümkün değilse kapatılması,

2-Kaldırılan tuğra, kitabe ve armaların müzeye konulması, kaldırma işlemi binaya ve/veya esere zarar verecek ise “münasip vesait” ile örtülmesi,

Dolayısıyla buralarda Osmanlı’yı hatırlatan hiç bir şeyin olmaması hedeflenmiştir.

Kanunun yürürlüğe girmesiyle Anadolu coğrafyasının her yerinde “insafsız yöneticilerin” kraldan daha çok kralcı kıyımı başlamıştır. Bugün elimizde yapılan tarih kıyımına ilişkin toplu bir envanter bulunmamaktadır.

Kanunun ifade edilen amacı “kaldırmak” ve “kapatmak” iken uygulama maalesef vahşi bir kıyıma dönüşmüştür. Kıyım örneklerini Tokat’tan vereceğim. Ama başka bir yazımda da bahsettiğim en azından “kıyım”dan kurtulan bir önemli değeri burada da hatırlatmak isterim:

Öğrenciliği İstanbul’da geçen biri olarak İstanbul Üniversitesinin kapısının üzerinde Sultan Abdülaziz’e ait tuğra olduğunu yıllar sonra öğrendik. Aslında kanun sonrası sökülmek istenmiş ancak, Darülfünun emini İsmail Hakkı Bey, kendisi bir hat sanatçısı olduğu için ve Hattat Mehmed Şefik Bey'in elinden çıkan kitabenin ne kadar değerli bir sanat eseri olduğunu bildiği için mermerlerle kapatmıştı. 2014 yılında tuğra 87 yıl gizlendiği yerden yeniden gün ışığına çıktı. Aşağıdaki tuğra İsmail Hakkı beyin gayreti ve basireti ile kurtulmuş oldu...

img-0329.jpg

Bu kanun sonrası yapılan kıyımlardan birini de Semavi Eyice şöyle anlatır.

“Mesela Sultanahmet’te Sultan Mahmud zamanından kalma Cevrî Kalfa Sıbyan Mektebi vardır, şimdi Türk Edebiyatı Vakfı kullanıyor, bu bina diğerleri gibi sıradan değil, mermer kaplı, güzel ve canlı bir binadır. Onun uzunca manzum bir kitâbesi vardır. Görevliler onu takır tukur kırmaya başlıyor, yazıları satır satır siliyorlar. Benim bildiğime göre müzeler genel müdürü Halil Edhem Bey oradan geçiyormuş, o aynı zamanda İstanbul milletvekili idi. “Evladım sen ne yapıyorsun?” diyor. Eleman da: “Müdür bey emir verdi, kitâbeyi kazıyorum.” diyor. Kabartma olduğu için harfler kolay kırılıyor. Edhem Bey kızıyor: “Çabuk aşağı in! O tarihî eserdir, kırılmaz.” diyerek adamı indiriyor. Şimdi gitseniz görürsünüz. Sağdaki kitâbenin ilk 3-4 satırı kırılmıştır, gerisi duruyordur”

İstanbul’a gittiğinizde bu binayı çok rahat bulup Halil Ethem beyin müdahalesiyle eser kısmen kurtulan bu kitabeyi yerinde görebilirsiniz.

Ancak yukarıda da ifade ettiğim örneklerde olduğu gibi “şanslı” olmayan pek çok eser kanun sonrası kazınarak yok edilmiştir.

İşte Tokat sokaklarında gezerken aklıma gelen konu buydu. Ve kısa zamanda ilk örnek karşıma çıktı...

Tokat Saat Kulesi

Tokat merkezde yer alan Sultan II. Abdülhamit’in tahta çıkışının 25. Yılı şerefine 1902 yılında 33 metre yüksekliğindeki Saat Kulesi Mutasarrıf Bekir Paşa ile Belediye Başkanı Enver Bey'in çabaları ile Kanuni Sultan Süleyman döneminde 1535 yılında Behzat çayına adını veren Fakihoğlu Hacı Behzat tarafından yaptırılan Behzat Camisi yanında yaptırılmıştır. 1917 yılında alafrangaya çevrilen saatin sesi kentin her semtinden rahatlıkla duyulmaktadır.

img-9540.jpg

Bugün hem cami hem saat Kulesi sapasağlam yerinde durmaktadır. Ancak bir tek eksiğiyle. Yukarıda ifadesini bulan Kanun uyarınca kitabesi keskin bir alet marifetiyle itinayla kazınmış. Maalesef karşıma çıkan ilk manzara buydu...

img-9544.jpg

img-9543.jpg

Bekir Paşa Çeşmesi

Tokat sokaklarında yürümeye devam ettim ve Kabe-i Mescid Mahallesinde Bekir Paşa Sokakta (Eski Mahkeme Önünde) karşıma çıkan “Bekir Paşa Çeşmesi” ni gördüğümde durakaldım.

img-9643.jpg

Bu güzelim Çeşme’nin kitabesi de tamamen kazınmıştı. Saat kulesini kazırken ne hikmetse insafa gelip kitabede sadece tarihi kazımadan bırakan el burada onu bile bırakmadığı için Çeşme’nin yapılış tarihini bilemiyoruz. Ancak Çeşme’nin isminden yola çıkarak 1800’lü yolların sonunda ya da 1900’lü yılların başında yapıldığını yorumlayabiliriz.

img-9645.jpg

Bu iki eser de kanunda ifade edilen resmî kurum, okul ve belediye Binası kapsamında olmadığı halde “sorumsuz, korkak ve hain” bir yönetimin kurbanı olduğu aşikar...

Maalesef böyle dönemler yaşadık bu ülkede. Geçmişten ibret alalım, bunları bilelim elbette. Ama şu gün odaklanmamız gereken elimizde kalanlara sahip çıkmaktır..

 

1057 numaralı, 28 Mayıs 1927 Kanun Tam Metin

“Madde 1-İçinde devlete mütehattim bir vazife icra, yahud hükümetin veya belediyelerin efrad ile zaruri ve kanuni olan münasebetlerini temine tahsis edilen binalarla alelumum mekteb binalarında vaktiyle Osmanlı saltanatını temsil için konulmuş olan, yahud vaziyetlerine göre halen temsile delalet eden tuğra veya armalar ve bunlarla beraber olarak sultanların medhlerini ihtiva eden kitabeler hakkında ikinci madde hükmü tatbik olunur. Bu kabil tuğra ve arma ve kitabe bulunan hususi binalar, bunlar kaldırılmadıkça veya örtülmedikçe yukarıda zikr olunan faaliyetler ve münasebetlere tahsis olunamaz.

Madde 2-Birinci maddedeki kayıdların şumulü dahilinde olan tuğra ve arma ve kitabeler devlet ve belediye malı olan binalarda bulunduğu halde kaldırılarak müzelere konulur. Yerlerinden kaldırılmalarıyla gerek kendilerinin, gerek bulundukları binaların, bedii veya tarihi kıymetlerine halel gelecek olanlar, eserin bulunduğu mahallin bedii kıymetini nakisedar etmemek üzere münasib vesait ile örtülür.

Madde 3-Alakadar vekaletlerin müracaatı üzerine devlet binalarından hangi eserlerin kaldırılması veya örtülmesi lazım geldiğini tayin ve örtülmesi lazım ise şekil ve suretlerini tesbit ile karar vermek Maarif Vekaleti’ne aiddir.

Madde 4-Bu kanun neşri tarihinden muteberdir.

Madde 5-Bu kanunun icrasına İcra Vekilleri Heyeti memurdur.”

 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
7 Yorum