Naim ÖZGÜNER
Tarihi Hatıralar
Kılıç Ali Paşa 1507 de doğdu.Turgut Reisini kaptanları arasında yer aldı. Seksen akçe (gümüş) maaşla fenerli kaptanı oldu. Osmanlı amiraliydi. Üçüncü Murat devrinde Kaptan-ı Derya oldu. Padişaha tophane bölgesinde bir cami yaptırmak istediğini söyledi. Padişahta latife olsun diye “Kendisi derya kaptanı değil mi?Camisini deryaya yaptırsın.Ne diye benim toprağıma göz dikiyor?”şeklinde konuştu.Daha önce deniz olan bu günkü Kılıç Ali Paşa Caminin bulunduğu yer dolduruldu ve bu büyük mabet oraya inşa edildi.
1950 yılında zamanın Diyanet İşleri Başkanı Ahmet Hamdi Akseki Hacca gitmek istedi.Ancak o yıl seçim yılı olduğu için İsmet İnönü Hacca gitme işini bir yıl ertelemesini istedi.Ve başkanlık makamına bir araba verildi. Bunun üzerine Hocanın hemşehrisi olan Osman Yüksel Serdengeçti şunları yazdı:“Allahın emri mi mühim, İnönü nün ki mi? Allah gel diyor İnönü gitme diyor.Siz hangisine uyacaksınız?Hem Azrail le anlaşmanız mı var ki seneye gideceğinizi söylüyorsunuz? Hoca efendi sırat köprüsünü sana verilen bu makam arabasıyla mı geçeceksin?Bırak bunlara uymayı!” Gerçekten Ahmet Hamdi Akseki 1951 yılına ertelediği haccını yapamadı, çünkü ömrü vefa etmedi…
Fatih Sultan Mehmet İstanbul’u aldıktan sonra şehrin imarı için kolları sıvadı, ilk iş olarak Bizans kalıntısı kiliseleri camiye çevirdi.Ayasofya o kadar harap haldeydi ki neredeyse yıkılacaktı.O zamanlar camiler külliye şeklinde inşa ediliyordu.Mesela fatih külliyesi padişahın emriyle asıl binalarını teşkil eden sekiz medrese, tetimmeleri, aşhaneleri, darüşşifası, darüzziyafesi yapıldı.Yolcuların ikamet etmesi için misafirhaneler inşa edildi.Sitenin orta yerine Havariler Kilisesinin bulunduğu mevkiye bugünkü Fatih Camii yapıldı inşaatı sekiz yılda bitti.Fatih Camiinde tam seksen altı kişi görev yapıyordu.Günde bin kişi yemek yiyordu. Yaya ve atla gelen misafirler üç gün kalabiliyordu.Misafirlerin atlarına da bakılıyordu.
Şeyh Sadi Şirazi Gülistanında anlatır:Çirkin sesli bir zat bağırarak Kur’ an okumaktadır. Oradan geçerken bunu duyan gönül ehli bir zat sorar: “-Senin aylığın ne kadardır?” “Hiç” der adam. “-O halde niçin kendine zahmet veriyorsun?” “-Allah için okuyorum” “-Öyleyse bırak Allah için okuma!”
Hafız Osman bir gün Üsküdar dan İstanbul a geçmek için kayığa biner. Denizin tam orta yerine gelince kayıkçı paraları toplamaya başlar.Ama onun kayıkçıya verecek parası olmadığı için cebinden kalemi çıkarır, bir kağıt parçasına “vav” harfini yazar, para yerine kayıkçıya bunu verir. Adam “ben bunu ne yapayım” diye almak istemese de Hafız Osman almasında ısrar eder ve bir adres gösterip oraya gitmesi halinde kendisine kayık ücretinden çok fazla para vereceklerini söyler.Kayıkçı ümitsiz söylenen adrese gider, elindeki vav yazılı harfi kitapçıya gösterir. Gerçekten de yüklü bir para verirler kayıkçıya. Aradan bir zaman geçer, Hafız Osman aynı kayıkçının kayığına binmesi nasip olur.Ama bu sefer parası vardır. Kayıkçı tanır Hafız Osmanı. Paralar toplanırken sıra Hafız Osmana gelir, kayıkçı: “Babalık sen yine bir vav yazsan da versen!..”
e-mail: naimozguner81@gmail.com / Naim Özgüner / facebook.com