Lütfi AYHAN
Tarih Böylesini Görmedi
Son yüzyıldır kültürlerinin temellerini oluşturan kurumlarından (tekkeler, medreseler, vakıflar…) ve önderlerinden (ulema,müftü, mürşid …) mahrum kılınan, öksüz bırakılan (ümmetin önderi olan) biz Türkiye Müslümanlarının din ile ilgili kafası çok karışık. Bu durumun en önemli olumsuz neticesi din ile ilgili bilgilerin kimden, nereden alınacağı mevzuudur. Ülkemizde dini bir otoritenin olmayışı, din adına herkesin konuşma hakkının kendinde görmesi büyük bir curcunayı, azim bir karmaşayı beraberinde getiriyor. İhtisasa saygının olmadığı, geçerli bir otoritenin bulunmadığı her sosyal hadisede olduğu gibi bu mevzuda da işler karman çorman oluyor. Söylediğim iddiaya en büyük delil benim bu konuda bu yazıyı rahatça yazabilmemdir.
İşin doğrusu şöyle olmalı idi; nasıl diploması olmayan hiç kimse öğretmen, doktor, eczacı avukat, mühendis olamıyor ise, din konusunda da ALİMLİK BERATI olmayan kişilerin söz söyleme hakları olmamalı idi. Bu satırları okuyan bir çok kişi hemen ;” İslam’da ruhbanlık yoktur. Herkes dinini öğrenmek zorundadır, ayet, hadis ortada, ne gerek var âlime, ne gerek var müftüye hocaya ? Gibi klasikleşmiş cümleleri, ezberlenmiş iddiaları art arda sıralar. Temel olarak doğru olan, fakat analitik düşünüldüğünde olumsuz sonuçlar veren bu görüşleri irdelediğimizde bu günkü karmaşanın kaynağı çok kolay anlaşılıyor.
Birkaç ayet, birkaç hadis okuyup, kendisini âlim diye yutturan, dinle ilgili bilgilerinin geçerli olup olmadığını bilmediğimiz birkaç kişiyi dinleyip ,”mezhebe, âlime, gerek yok. Ben kendim meal okuyarak, Türkçeye tercüme edilmiş hadislere bakarak fetva verebilirim. Allah kuranında ,”…Anlayabilmeniz için, Kur’anı Arapça olarak indirdik,(Fussilet 44) Biz onu, anlayasınız diye, Arapça bir Kuran olarak indirdik, (Yusuf 2)…) Buyurmuyor mu? Yine Yaratan kitabında; “İşte akıllarınız ersin diye, Allah size ayetlerini böylece açıklıyor.(2.242), Allah'ın izni olmadıkça hiçbir kişinin iman etmesi mümkün değildir. Akıllarını kullanmayanlar üzerine Allah bir uğursuzluk yükler, (10:100) "Ey kavmim! Bu iş için sizden bir ücret istemiyorum. Benim ecrim ancak beni yaratana aittir. Artık akıllanmayacak mısınız…?"( 11:51) Akla bu ve buna benzer birçok ayette vurgu yapmıyor mu?”” Diyerek kendisini âlim zannetmeye, din hakkında konuşma, görüş bildirme seviyesine geldiğini düşünmeye başlıyor. Tehlikede işte burada başlıyor. Âlim olabilmek için ciddi bir eğitimden geçmenin mecbur olduğu, en azından ahkam ayetlerini ezberlemenin şart olduğu, büyük hadis kitaplarından haberdar olması gerçekliği, 1400 yıldır oluşmuş birikimden de hissedar olması gerektiği geçeğinden bigane olan vatandaşlarımız, mezhebi, alimi, reddederek yüzbinlerce, hatta milyonlarca yeni mezhebin! Ortaya çıkmasına neden oluyor. Böylece herkes alim, herkes müçtehit, herkes müftü oluyor. Bu büyük tehlikenin bizleri getirdiği son nokta “Kuran İslamı, Kuran bize yeter, Kuran varken hadise mezhebe alime gerek yok…” düşüncesinin yaygınlaşmasıdır.
Gelinen bu noktanın yanlışlığını, inşallah önümüzdeki yazımda (âlimlerin görüşü doğrultusunda) kısaca beyan etmeye çalışacağım.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.