xxx78
'Tak – şak' ülkesi olmak istemiyorsak...
Bu ülkenin insanı muazzam yoran bir tarafı da var. Uzun yıllardır ilk defa 'normal' bir seçim kampanyasıyla sandığa gittiğimiz için sevinirken, birbiri ardına ortaya salınan yeni belgeler, bilgiler ve iddialarla, demokrasilerde 'anormal' sayılacak her türlü yanlışlığın sürdüğünü öğreniverdik... Tencerenin dibi hâlâ kara.
Taraf gazetesi birkaç gündür manşetini büyükçe bir medya grubuna da sahip bir işadamının askerle 'gayr-ı meşru' ilişkisine ayırıyordu. Dün bombayı patlatıverdi. Meğer medya patronu ile şimdilerde Ergenekon Davası kapsamında yargılanan bazı asker kişiler arasında siyasi anlamda 'al gülüm – ver gülüm' ilişkisi bayağı ciddi boyutlardaymış: Askerler “Şak” diyor, işadamı “Tak” diye gereğini yerine getiriyormuş...
Gazetede üzerinde 'Gizli' ibaresi bulunan görüşme tutanağının fotokopisi ve tam metni yayınlanmamış olsaydı iddianın gerçekliğinden kuşku duyabilirdik. Yine duyalım; çünkü belge gerçek ise hazmı hayli zor bir gerçek bu: Bir iktidar mensubuyla bir medya patronu arasında geçse hükümet düşürecek türden bir pazarlık yürüten işadamının, sahibi olduğu medya grubunda ne tür yayın yapacağını, bunu kimlerle yapacağını muhataplarına sorduğu, cep telefonu şirketinde 'gösterdiği kolaylıklar' için de askerden teşekkür aldığı anlaşılıyor.
Konuşma muhtemelen ses kaydına da alınmıştır. Gazete, üzerinde 'İçişleri Bakanlığı Jandarma Genel Komutanlığı' damgası bulunan yazılı metni ele geçirmiş...
Gazete manşetine tırmanan belgenin verdiği rahatsızlığı henüz üzerimizden atamamışken, öğleden sonra, Ergenekon Davası kapsamında yargılanan eski Jandarma Genel Komutanı Org. Şener Eruygur'un GATA Hastanesi'nde tedavisini üstlenen askerî tabibe ait olduğu bildirilen bir ses kaydı gündeme bomba gibi düştü. Doktorla görüşen kişi hastanın eşi Mukaddes Eruygur...
Taburcu edilmesi gereken hastanın bürokratik prosedüre aykırı olduğu halde hastanede tutulduğunu öğrenmenin şokuna, hangi Ağır Ceza Mahkemesine başvurulursa tutuklunun serbest bırakılacağı bilgisi (Görüşmenin bir yerinde “12. ve 14. mahkemeler bizdenmiş” diyor Mukaddes Eruygur) de eklenince hazmi bayağı ağır yeni bir durum daha ortaya çıkıyor.
Hazmin kolay olmamasının sebebi, 'Bizden' diye nitelenen 12. Ağır Ceza Mahkemesinin, sadece birkaç gün önce, cezaevinde bulunan en son orgenerali 'beraat gibi bir kararla' serbest bırakması... O karar da, hukuk sürecini bilenler tarafından, 'anormal' olarak karşılanmıştı.
Ne oluyoruz gerçekten?
2003 yılında yapılan bir pazarlıkla ilgili belge 'geçmişe ait' diye önemsiz bulunabilirdi; aynı gün varlığından haberdar olduğumuz ses kaydı ortama düşmeseydi... Ses kaydı, yanlışlıkları yüzünden yargıya hesap vermek üzere derdest edilmiş kişilerin güçlerini hâlâ koruduklarını akla getiriyor çünkü... Ellerinin hâlâ her yere uzandığını gördüğü halde 2003'te yaptığı pazarlıktan nasıl dönsün ki medya patronu?
Şimdi ortaya çıkan 'eski tas, eski hamam' görüntüsüdür...
Olayın en vahim yönü, elbette yargıya dönük iddialardır. Bir Ergenekon sanığının yakını bir (aslında bir değil, iki) Ağır Ceza Mahkemesi heyetinden nasıl olur da “Bizden” diye söz eder? Böyle bir ortamda yürütülen yargılamaların âdil olduğuna kim inanır?
Galiba en doğrusu, başka ülkelerde benzer davalarda uygulanan yöntemi benimsemek ve Ergenekon Davasını gören mahkeme heyetini ve savcıları özel yetkilerle donatmaktır. Sürece dışarıdan müdahaleyi imkânsız kılacak yetkilerle... Kamuoyunun ezici çoğunluğu sürecin herhangi bir kazaya uğramadan sonuçlanmasını bekliyor çünkü...
Türkiye de her alanda normalleşmeyi...
Taraf gazetesi birkaç gündür manşetini büyükçe bir medya grubuna da sahip bir işadamının askerle 'gayr-ı meşru' ilişkisine ayırıyordu. Dün bombayı patlatıverdi. Meğer medya patronu ile şimdilerde Ergenekon Davası kapsamında yargılanan bazı asker kişiler arasında siyasi anlamda 'al gülüm – ver gülüm' ilişkisi bayağı ciddi boyutlardaymış: Askerler “Şak” diyor, işadamı “Tak” diye gereğini yerine getiriyormuş...
Gazetede üzerinde 'Gizli' ibaresi bulunan görüşme tutanağının fotokopisi ve tam metni yayınlanmamış olsaydı iddianın gerçekliğinden kuşku duyabilirdik. Yine duyalım; çünkü belge gerçek ise hazmı hayli zor bir gerçek bu: Bir iktidar mensubuyla bir medya patronu arasında geçse hükümet düşürecek türden bir pazarlık yürüten işadamının, sahibi olduğu medya grubunda ne tür yayın yapacağını, bunu kimlerle yapacağını muhataplarına sorduğu, cep telefonu şirketinde 'gösterdiği kolaylıklar' için de askerden teşekkür aldığı anlaşılıyor.
Konuşma muhtemelen ses kaydına da alınmıştır. Gazete, üzerinde 'İçişleri Bakanlığı Jandarma Genel Komutanlığı' damgası bulunan yazılı metni ele geçirmiş...
Gazete manşetine tırmanan belgenin verdiği rahatsızlığı henüz üzerimizden atamamışken, öğleden sonra, Ergenekon Davası kapsamında yargılanan eski Jandarma Genel Komutanı Org. Şener Eruygur'un GATA Hastanesi'nde tedavisini üstlenen askerî tabibe ait olduğu bildirilen bir ses kaydı gündeme bomba gibi düştü. Doktorla görüşen kişi hastanın eşi Mukaddes Eruygur...
Taburcu edilmesi gereken hastanın bürokratik prosedüre aykırı olduğu halde hastanede tutulduğunu öğrenmenin şokuna, hangi Ağır Ceza Mahkemesine başvurulursa tutuklunun serbest bırakılacağı bilgisi (Görüşmenin bir yerinde “12. ve 14. mahkemeler bizdenmiş” diyor Mukaddes Eruygur) de eklenince hazmi bayağı ağır yeni bir durum daha ortaya çıkıyor.
Hazmin kolay olmamasının sebebi, 'Bizden' diye nitelenen 12. Ağır Ceza Mahkemesinin, sadece birkaç gün önce, cezaevinde bulunan en son orgenerali 'beraat gibi bir kararla' serbest bırakması... O karar da, hukuk sürecini bilenler tarafından, 'anormal' olarak karşılanmıştı.
Ne oluyoruz gerçekten?
2003 yılında yapılan bir pazarlıkla ilgili belge 'geçmişe ait' diye önemsiz bulunabilirdi; aynı gün varlığından haberdar olduğumuz ses kaydı ortama düşmeseydi... Ses kaydı, yanlışlıkları yüzünden yargıya hesap vermek üzere derdest edilmiş kişilerin güçlerini hâlâ koruduklarını akla getiriyor çünkü... Ellerinin hâlâ her yere uzandığını gördüğü halde 2003'te yaptığı pazarlıktan nasıl dönsün ki medya patronu?
Şimdi ortaya çıkan 'eski tas, eski hamam' görüntüsüdür...
Olayın en vahim yönü, elbette yargıya dönük iddialardır. Bir Ergenekon sanığının yakını bir (aslında bir değil, iki) Ağır Ceza Mahkemesi heyetinden nasıl olur da “Bizden” diye söz eder? Böyle bir ortamda yürütülen yargılamaların âdil olduğuna kim inanır?
Galiba en doğrusu, başka ülkelerde benzer davalarda uygulanan yöntemi benimsemek ve Ergenekon Davasını gören mahkeme heyetini ve savcıları özel yetkilerle donatmaktır. Sürece dışarıdan müdahaleyi imkânsız kılacak yetkilerle... Kamuoyunun ezici çoğunluğu sürecin herhangi bir kazaya uğramadan sonuçlanmasını bekliyor çünkü...
Türkiye de her alanda normalleşmeyi...