Oğuz YAVUZ
Suriye’ye Müdahale ve Türkiye
Suriye’de Mart 2011'den bu yana devam eden şiddet olaylarında içinde çocukların da bulunduğu 100 binden fazla kişi yaşamını yitirdi. Ülke içinde yerlerinden edilmiş 5 milyon kadar insan bulunmakta. Yaklaşık 2 milyon Suriyeli komşu ülkelere sığındı. Görünen o ki bu gidişle ne Esed güçleri ne de muhalifler yakın zamanda pes edeceğe benzemiyor. Bu da kanın akmaya devam edeceği ve halkın daha da perişan olacağı manasına geliyor.
Suriye’de Esed güçlerinin muhaliflere yönelik kimyasal silah kullanıldığına dair güçlü iddialar Dünya kamuoyunun dikkatini tekrar Suriye’ye çekti. Obama’nın kimyasal silah kullanımını kendi denklemlerini değiştirecek kırmızı çizgi olarak değerlendirmesi ABD’den gelecek hamle beklentileri artırdı ve bölgede yoğun bir diplomasi trafiği başladı. Yakın zamanda; ABD, Ürdün, Suudi Arabistan, Türkiye, Katar, İngiltere ve Fransa'nın genelkurmay başkanlarının “Suriye’nin Dostları” sıfatıyla toplanacakları iddiaları gündeme geldi. ABD Akdeniz’deki donanmasını güçlendirdi. BM heyeti kimyasal silah iddiaları için bölgeye inceleme heyeti gönderdi. Ve son olarak ABD, Fransa ve İngiltere ; Suriye’ye müdahale etme konusunda uzlaştı.
BM güvenlik konseyinin konu ile ilgili karar alması zor gözüküyor çünkü daimi üye olan Rusya ve Çin’in Suriye’ye müdahaleye sıcak bakmadığı biliniyor. O yüzden muhtemelen daha önce Kosova’da uygulandığı gibi, Gönüllüler Koalisyonu’nun Suriye’de belli hedefleri vurduğu ‘sınırlı’ bir hava saldırısı gerçekleştirilecek. Peki, tüm bu gelişmelerde Türkiye’nin rolü ne olacak?
İlk açıklama Dışişleri Bakanından geldi. Davutoğlu , “Esed’ın silahlarını etkisiz hale getirilmesi için bir hava operasyonu söz konusuysa bu koalisyona Türkiye de katılır.” şeklinde net bir açıklamada bulundu. Hem CHP hem de MHP’den Davutoğlunun tezkere ile ilgili açıklamalarına sert tepki geldi. İki partinin sözcüsü de tezkere kararına hükümetin değil meclisin vereceğini, hükümetin böyle bir açıklama yapmaya yetkisi olmadığını söyledi. Ancak AK Parti gibi parti içi disiplini yüksek bir partinin meclis oylamasında parti yönetimine zıt bir karar vermesi beklenmiyor. Dolayısıyla teorikte doğru sayılabilecek olan bu eleştirinin gerçek hayatta karşılığı bulunmamış oluyor. Kaldı ki Davutoğlu hükümetin fikrini kamuoyuna açıklıyor. Bu durumda açıklamaya olan eleştiriler zaten anlamsız kalıyor.
Anlaşılıyor kiTürkiye’nin birinci tercihi, BM Güvenlik Konseyi’nin alacağı bir kararla BM şemsiyesi altında bir müdahalenin yapılması olacak. Bu olmazsa-ki yukarıda da açıklandığı gibi olması beklenmiyor- önceden Kosova’da olduğu gibi NATO çerçevesinde böyle bir operasyona iştirak edilecek. Açıklamalar beklendiği gibi. Zaten yıllardır Suriye’ye müdahale çağrısında bulunan Türkiye’nin elini taşın altına koymaması abesle iştigal olurdu. Ancak eklemeliyiz ki Türkiye’nin Amerika ile arası kısa vadede İsrail yüzünden bozulmuş durumda. Erdoğan’ın Mısır’daki darbenin arkasında İsrail’in olduğunu açıklaması, Amerika’nın durumdan vazife çıkartıp Türkiye’ye cevap vermesi iki ülke arasındaki ilişkileri soğuttu. Bu soğumanın, koordinasyonun üst düzeyde olması gerektiği böyle bir zamana denk gelmesi ise büyük talihsizlik.
Harekat’a meşruiyet kazandıracak en önemli neden iç savaşın uzun yıllar devam etmesinin beklendiği Suriye’ye demokrasinin gelecek olması ve ülkede akan kanın durması için dış güçlerin müdahalede bulunmasının zorunluluğu.
Yine stratejik olarak bakıldığında da Türkiye’nin operasyona iştirak etmesi gerekiyor. Çünkü savaş sonrasındaki Suriye üzerinde Türkiye’ye söz verilmesi için bizim de operasyona bir şekilde katılmamız şart. Yalnız buradan Türkiye’ye, Suriye’nin sahiplerinden biri olma misyonunu yüklediğim düşünülmemelidir. Türkiye’nin Suriye ile ilgili karar verici mekanizma konumuna yükselmesi
1-Güçlü bir sömürge geçmişi olan ve halen de devam ettiği düşünülen diğer devletlerin girişimlerine bir nebze ket vurma
2-En uzun kara sınırımız olan ülkenin içinde oluşan bize yönelik illegal yapıları önleme (bir zamanlar Suriye’nin PKK’ya destek olduğu, PKK’nın Suriye’deki kamplarda eğitim yaptığı ve Eylül’den sonra PKK’nın harekete geçeceğini açıklaması; ayrıca Selefiler’in Suriye üzerinden Türkiye’ye açılma planları düşünüldüğünde bu fikir oldukça değer kazanmaktadır)
3-Suriye halkında bu operasyonun bir “Haçlı İstilası” şeklinde anlaşılmasını engelleme
4-Savaş sonrası ülkede barış gücü olarak Suriye’nin Irak gibi olmasını önleme (Irak’ta savaş bittikten sonra Irak halkı ile ABD kuvvetlerinin arasında çatışmalar devam etti. Bunun en önemli sebeplerinden biri de Irak halkının Amerikan askerlerini kabul etmemesi idi. Halbuki Afganistan’daki savaş sonrasında Barış Gücü olarak bulunan Müslüman Türkiye askeri ile Afganlılar arasında bir çatışma olmamıştır)
Yine de endişeler yok değil….
- Ekonomik ve siyasi açıdan ülke olarak oldukça sıkıntılı bir süreçten geçiyoruz. Savaş askerlerimizin şehit olmasına neden olabileceği gibi ülke ekonomisini de zora sokabilir.
2-Sürecin iyi yönetilememesi halinde bu harekât Ortadoğu coğrafyasında Türkiye hakkında sömürgeci bir imajın çizilmesine neden olabilir. Gerek hükümetin dış ilişkilerdeki yeni Osmanlı söylemi, gerekse de geçmişte Suriye’de Osmanlı’nın sömürgeci devlet olarak anlatılmasından dolayı buna dikkat edilmesi gerekiyor.
3-Önümüzde Türkiye için kritik 3 seçim var. Umarız ki böyle önemli bir girişim seçim politikalarına alet edilmez
4- Belki de en önemlisi : Esed yönetimi bizim halkımız üzerine ateş açma ihtimali. Kendi halkı üzerinde kimyasal silah kullanan bir yönetimin zorda kaldığı zaman savaş hukukunu çiğneyerek bizim ülkemize karşı da kimyasal silah kullanmayacağı ne malum?
Burada can sıkıcı noktalardan biri de bölgenin bu felaketten kurtulabilmesi için Batı’ya ihtiyaç duyması. Ortadoğu hem Batı müdahalesinden şikayet ediyor hem de çözüm için Batı’yı çağırmak zorunda kalıyor.
İnşallah hepimiz için hayırlısı olur.
Oğuz Yavuz
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.