xxx135
Sudan seçimleri üzerine
Sudan son yıllarda ülkemizin gündemine giren, ilişkilerimizin hergün biraz daha geliştiği ancak yeterli seviyeye ulaşmamış bir ülke. Bugün Sudan'da 450 küçük çaplı Türklere ait işyeri var. Bu ülkeye 13 yıl önce gittiğimde Türklere ait işyeri sayısı bir elin parmaklarını geçmiyordu. Sudan'daki Türklerin sayısı da bugün 4 bine ulaşmış durumda. Bu arada Osmanlı döneminde Sudan'a giden, burada yerleşen insanların sayısı da az değil. Sudan'da dolaştığınızda sıkça Türk asıllı Sudanlı ile karılaşmanız mümkün. Kısacası bizden birilerinin yaşadığı bir ülke. Din birliği de bu kaynaşmayı güçlendiriyor.
Ancak Sudan dünya gündeminde Güney'deki çatışmalar ve Darfur olayları vesilesiyle yer alıyor. Bu arada Sudan Devlet Başkanı Ömer El Beşir hakkında Uluslararası Ceza Mahkemesi (UCM) tarafından verilmiş olan tutuklama kararı ile de dünya gündeminde yer alıyor. Tüm bunların temelini Batı dünyasının Sudan üzerindeki hesapları ve planları bir diğer ifade ile Batı'nın İslam düşmanlığı oluşturuyor. Çünkü, Güney'deki ayrılıkçı güçlerin yıllardan beri Hristiyan dünyanın bu arada özellikle de Dünya Kiliseler Birliği'nin sürekli desteğini aldığını biliyoruz. Batı dünyasının AB ve ABD başta olmak üzere Sudan'ın güneyinde Hristiyanların oluşturduğu ayrı bir devlet kurma peşinde olduğu da bilinen bir husus. Sudan yönetimi ile Güney arasında imzalanan anlaşma gereği 2011'in başında referanduma gidilmesi gerekiyor. Nisan ortalarında yapılan genel seçimler boyunca Ömer El Beşir seçildiği takdirde referandumu yapacağını açıklamış, bu da Sudan'daki bölünme yönündeki gelişmelerin bir işareti olarak algılanmıştır. Bu arada seçimlerde Güney için başkan seçimi yapılmış, eyalet valileri ve Meclisleri belirlenmiştir. Federal bir yapıya sahip olan Sudan'da son seçimler fiilen iki bölgeli bir yapının oluşmasını sağlamıştır. 2011 başında yapılacak referandum ile Güney'in bağımsızlıktan yana oy kullanması halinde Sudan'da yeni bir devlet daha ortaya çıkmış olacak. Böylece sömürgeci güçler ilk hedeflerine ulaşmış olacaklar. Ancak, referandum sonucu Güney'in Sudan'dan ayrılması kararı çıksa bile iki taraf arasındaki sürtüşme ve ihtilafların bitmesini beklemek zordur. Çünkü böyle bir durumda sınırların belirlenmesi, özellikle petrol ve doğalgaz kaynaklarının bölüşümü ve Nil'in kullanımı gündeme gelecektir. Yani sömürgeci güçler zengin yer altı kaynaklarına sahip Sudan'ı rahat bırakmayacakları görülüyor. Ömer El Beşir hakkında Uluslararası Ceza Mahkemesi(UCM) Sudan Büyükelçisi Sayın Ömer Ebu Zaid'in ifadesi ile Beyaz Adam Mahkemesi'nin verdiği tutuklama kararı da aslında Darfur olaylarından çok emperyalist güçlerin Sudan'ı köşeye sıkıştırma hareketidir. Bu kararın dayanaktan yoksun olduğunu son seçimlerde Beşir'in ülke genelinde yüzde 68, buna karşılık Darfur'da yüzde 70 oy alması da gösteriyor.
Kısacası denebilir ki Sudan'ın güneyindeki çatışmalar ve ayrılıkçı güçlerin yürüttüğü mücadelenin arkasında Batılı ülkeler vardır ve sorun Sudanlılardan ziyade bu güçlerin sorunudur. Darfur olayında ise işin başlangıcında sömürgeci güçlerin parmağı olduğu gibi olayların ardından yürütülen propaganda ile dünyanın Sudan'a karşı cephe alması sağlanmaya çalışılmış, böylece Güney'deki ayrılıkçı güçlerin dünya üzerinde desteğinin artırılması, Sudan'ın yalnız bırakılması hedef seçilmiştir. Bunu söylerken Darfur'da hiçbir şey olmamış diyor değilim. Devlet desteğindeki milisler ile isyancı güçler arasında çatışmalar olmuş, sayıları azımsanamayacak ölümler meydana gelmiştir. Denebilir ki Sudan yönetimine böylece ikinci bir cephe açılmıştır. Bütün bunlar zaman içinde çok daha net bir şekilde ortaya çıkacaktır. Ancak, Batılı sömürgeci güçler diktatör ve soykırımcı olarak ilan ettikleri Ömer El Beşir'in 10 binin üzerindeki gözlemcinin takip ettiği seçimlerde yüzde 68 oy alması karşısında ne diyecekleri, nasıl bir tavır takınacakları merak konusudur.
Bu arada gerek seçim kampanyası sırasında gerek seçimleri kazandıktan hemen sonra 2005 yılında güney ile imzalanan anlaşma gereği Ömer El Beşir'in 2011 başında referandumu yapacağını açıklaması buna karşılık seçimlerde güneyde yüzde 90 üzerinde oy almış olan güneyli liderin ayrı bir devlet olmanın faydalı olmayacağı, bu bakımdan ayrılıktan yana olmadığını açıklaması eğer bir taktik değilse dünyanın tüm karşı söylemlerine rağmen Sudan'ın merkez yönetiminin haklılığı ortaya çıkmış olmayacak mıdır?