xxx78
Suçüstü şaşkınlığı
İnsan şaşırır şaşırmasına, ama bu kadar da şaşkınlık olur mu canım?
Türkiye'nin Ak Parti iktidarıyla tanıştığı 2002 yılı sonrasında birkaç kez 'darbe' tehlikesi ile karşı karşıya kaldığı bilinmiyor muydu? Biliniyordu tabii... 'Darbe hazırlığının kanıtı mı olur?' diyecekler için sonradan koskoca bir 'günlük' yayımlanmıştı; herhalde bunu hatırlıyor olmalısınız. En üst düzey komutan teşne olsa dönemin bazı üst düzey komutanlarının yönetime el koymakta sabırsızlandığını yazıyordu gerçekliği kanıtlanmış o 'günlük'...
Böyle bir durumda günlükte yazılanları pekiştirmeye yarayan gazetecinin 'notları' sizleri niye bu kadar şaşırttı?
Oysa 27 Mayıs (1960) darbesinden beri bildiğimiz gerçekle bir kez daha yüzyüze getirdi bizi o 'notlar': Önüne 'askerî' sıfatı konulsa bile hiçbir darbe sivillerin kışkırtması ve bazı gazetecilerin desteği olmazsa sonuç alamaz.
Gazetecinin karargâhta görüştüğü komutanların neler düşündüğünü, mesai arkadaşları olan 'günlük' yazarı, daha içeriden sergilemişti; 'notlar' önceden bildiklerimizi teyit ediyor yalnızca.
Sergilenen şaşkınlık gerçekse, ortada koyu bir cehalet var demektir; ülkemizde son altmış yılda dört-beş kez tekrarlanmış bir rutin olan 'darbeci-gazeteci' ilişkisi cehalete yer bırakmadığına göre, 'notlar' ortaya çıktığında şaşkınlık yaşayanlar galiba numara yapıyorlar...
Şaşkınlık numarası...
Türkiye'de bugüne kadar gerçekleşen hiçbir darbe yalnızca askerlerin kafası bozulduğu için hayata geçmedi. Darbe tablosunun bir yerinde mutlaka 'siviller' bulunur; dırdırlarıyla askerin kafasını şişiren siviller... Tablonun bir başka ucunda da 'gazeteci' diye anılan makûleden birileri mutlaka vardır. Sözgelimi “Sendikamın emrinize amade sekiz trilyonu var” der sivil, en coşkun halinde; 'gazeteci' duyup işittiğini yazmak yerine bazen darbe sonrasının bakanlar kurulu listesine katkıda bulunur.
Duyup işittiklerinden de 'darbe' girişimine yarayacağına inandığı konuları taşır sütununa, darbeye ortam hazırlayan... Darbeciler, darbe olduktan sonra topluma olanı kabul ettirmekte de 'gazeteci' kılıklı işbirlikçiye güveneceklerini bilirler...
Konuyla ilgili kitaplara bakılsın, 1960'ta gerçekleşen darbenin öncesinde öğrencileri kışkırtan sivil kılıklı işbirlikçiler ile kışkırtılan öğrencilerin taşkınlıklarından darbeye gerekçe hazırlayan 'gazeteci' kılıklı işbirlikçiler hemen fark edilecektir. 1971 müdahalesinde de, 1980 darbesinde de...
28 Şubat (1997) 'post-modern darbesi' ile 2007 yılında sivil siyaseti sarsan 'e-muhtıra' öncesi ve sonrasında yaşananların henüz belleklerde taze olması gerekir. Her iki dönüm noktası da aynı üçlü kadro tarafından yaşatıldı Türkiye'ye: Biri kışkırttı, diğeri gerekçe hazırladı, öteki de harekete geçip bekleneni yerine getirdi...
Konuyla ilgili herhangi bir kitap açıldığında kolayca öğrenilebilecek darbelerin bu 'eş-dost-ahbap çavuş' ilişkisi, yakın dönemin kocaman manşetleriyle zihnimizin bir tarafında her zaman açık tutulan 'utanç galerisi' duvarlarında da yerlerini çoktan almış olmalı.
Bir tek durumda anlayabilirim sergilenen şaşkınlığı: Bugüne kadar hiçbir darbe girişimi, akamete uğramış olsa bile, şimdiki kadar 'cürm-ü meşhut' halinde tespit edilememişti. Bu defa pantolonlar aşağıda yakalandılar. Suçüstü durumu. Niyet ve eylemlerini inkâr edebilecekleri bir bahaneye sahip değiller... Bu ilk defa oluyor ve gerçekten de şaşırtıcı... Tabii, dünyanın almakta olduğu yeni biçimi, o yeniliğin Türkiye'ye kazandırdığı ekstra değeri ve ıskalanması imkânsız o değerin 'demokrasi' sayesinde kazanıldığını bilmeyenler için şaşırtıcı...
Türkiye 'darbe yapılamaz' bir ülke haline geldi, şaşkınlar; artık kafanıza sokun bunu...
Türkiye'nin Ak Parti iktidarıyla tanıştığı 2002 yılı sonrasında birkaç kez 'darbe' tehlikesi ile karşı karşıya kaldığı bilinmiyor muydu? Biliniyordu tabii... 'Darbe hazırlığının kanıtı mı olur?' diyecekler için sonradan koskoca bir 'günlük' yayımlanmıştı; herhalde bunu hatırlıyor olmalısınız. En üst düzey komutan teşne olsa dönemin bazı üst düzey komutanlarının yönetime el koymakta sabırsızlandığını yazıyordu gerçekliği kanıtlanmış o 'günlük'...
Böyle bir durumda günlükte yazılanları pekiştirmeye yarayan gazetecinin 'notları' sizleri niye bu kadar şaşırttı?
Oysa 27 Mayıs (1960) darbesinden beri bildiğimiz gerçekle bir kez daha yüzyüze getirdi bizi o 'notlar': Önüne 'askerî' sıfatı konulsa bile hiçbir darbe sivillerin kışkırtması ve bazı gazetecilerin desteği olmazsa sonuç alamaz.
Gazetecinin karargâhta görüştüğü komutanların neler düşündüğünü, mesai arkadaşları olan 'günlük' yazarı, daha içeriden sergilemişti; 'notlar' önceden bildiklerimizi teyit ediyor yalnızca.
Sergilenen şaşkınlık gerçekse, ortada koyu bir cehalet var demektir; ülkemizde son altmış yılda dört-beş kez tekrarlanmış bir rutin olan 'darbeci-gazeteci' ilişkisi cehalete yer bırakmadığına göre, 'notlar' ortaya çıktığında şaşkınlık yaşayanlar galiba numara yapıyorlar...
Şaşkınlık numarası...
Türkiye'de bugüne kadar gerçekleşen hiçbir darbe yalnızca askerlerin kafası bozulduğu için hayata geçmedi. Darbe tablosunun bir yerinde mutlaka 'siviller' bulunur; dırdırlarıyla askerin kafasını şişiren siviller... Tablonun bir başka ucunda da 'gazeteci' diye anılan makûleden birileri mutlaka vardır. Sözgelimi “Sendikamın emrinize amade sekiz trilyonu var” der sivil, en coşkun halinde; 'gazeteci' duyup işittiğini yazmak yerine bazen darbe sonrasının bakanlar kurulu listesine katkıda bulunur.
Duyup işittiklerinden de 'darbe' girişimine yarayacağına inandığı konuları taşır sütununa, darbeye ortam hazırlayan... Darbeciler, darbe olduktan sonra topluma olanı kabul ettirmekte de 'gazeteci' kılıklı işbirlikçiye güveneceklerini bilirler...
Konuyla ilgili kitaplara bakılsın, 1960'ta gerçekleşen darbenin öncesinde öğrencileri kışkırtan sivil kılıklı işbirlikçiler ile kışkırtılan öğrencilerin taşkınlıklarından darbeye gerekçe hazırlayan 'gazeteci' kılıklı işbirlikçiler hemen fark edilecektir. 1971 müdahalesinde de, 1980 darbesinde de...
28 Şubat (1997) 'post-modern darbesi' ile 2007 yılında sivil siyaseti sarsan 'e-muhtıra' öncesi ve sonrasında yaşananların henüz belleklerde taze olması gerekir. Her iki dönüm noktası da aynı üçlü kadro tarafından yaşatıldı Türkiye'ye: Biri kışkırttı, diğeri gerekçe hazırladı, öteki de harekete geçip bekleneni yerine getirdi...
Konuyla ilgili herhangi bir kitap açıldığında kolayca öğrenilebilecek darbelerin bu 'eş-dost-ahbap çavuş' ilişkisi, yakın dönemin kocaman manşetleriyle zihnimizin bir tarafında her zaman açık tutulan 'utanç galerisi' duvarlarında da yerlerini çoktan almış olmalı.
Bir tek durumda anlayabilirim sergilenen şaşkınlığı: Bugüne kadar hiçbir darbe girişimi, akamete uğramış olsa bile, şimdiki kadar 'cürm-ü meşhut' halinde tespit edilememişti. Bu defa pantolonlar aşağıda yakalandılar. Suçüstü durumu. Niyet ve eylemlerini inkâr edebilecekleri bir bahaneye sahip değiller... Bu ilk defa oluyor ve gerçekten de şaşırtıcı... Tabii, dünyanın almakta olduğu yeni biçimi, o yeniliğin Türkiye'ye kazandırdığı ekstra değeri ve ıskalanması imkânsız o değerin 'demokrasi' sayesinde kazanıldığını bilmeyenler için şaşırtıcı...
Türkiye 'darbe yapılamaz' bir ülke haline geldi, şaşkınlar; artık kafanıza sokun bunu...