Bilgin ERDOĞAN

Bilgin ERDOĞAN

Söz ola kese savaşı, söz ola kestire başı

Söz ola kese savaşı, söz ola kestire başı

 

Onlar, müminlere karşı alçak gönüllü, hakikati inkar edenlere karşı onurludurlar…” (Maide:5:54)

 

Söz ola kese savaşı, söz ola kestire başı

Söz ola ağulu aşı, yağ ile bal ede bir söz (Yunus)

 

Bizim medeniyetimizin temeli sözdür. Onun için söz iyi gelir ehli idrake. İnsan olana can verir. “İkra” hitabı ile başlar zaten vahiy ve yine“önce söz vardi” der Ahdi Atik. Söz hakiki bir kudrettir eşkiyayı evliya eden .. Söz kutsi bir kuvvedir sefine-i Nuhu harekete geçiren.. Söz, İbrahim’in dilindeki kudretli  iksirdir Nemrud’un makamını yerle bir eden. Söz, Musa’nin dilinde bir mucizedir Firavunlari kahreden .. Söz, gökler ötesine ulaşan bir münacattır kimileyin ve dahi Yunusu sahil-i selamete çıkaran bir balığın içinden ...  Söz İlahi bir yagmurdur çöllerin göbeğine inen. Söz, müessir bir ilaç hasta yüreklere şifa veren. Söz bir miftah kimileyin meflûç olan yüreklerin kapısını açıveren…

 

Laf ile söz arasındaki fark ceset ile ruh arasındaki fark kadar derin… Laf ile peynir gemisi dahi yürümez lakin sözdür insanlık gemisini yürüten. Lisan-ı Arabiyede “kavl” herhangi bir söze denir. “Kelam” ise insan ruhunda iz bırakan söz’ün adıdır. Sözler vardır insan ruhunda iz bırakmıştır. Sözler vardır ölü olan vicdanları harekete geçirmiştir. Sözler vardır zalimlerin iktidarını yerle bir etmiştir. Sözler vardır bir medeniyet inşa etmiştir. Söz muhteremdir ve onun için vahiy yazılı değil sözlü bir anlatımdır.

 

Amerikan hapishanesinde R.White isimli bir mahkumla konuşuyordum. Konuşmanın akışı bir şekilde onun şehadet hikayesine geldi. Kendisi elli üç yaşında ve çocukluk yaşlarından beri mahkum. Hapishanede müslüman olanlardan. Sehadetini aldığında yirmi beş yaşındaymış.Nasıl müslüman olduğunu onu neyin etkilediğini sohbetimiz sırasında anlatmıştı. Duygulandım ve gözyaşlarımı tutamadım.

Şöyle anlattı White, şehadet hikayesini : "Yıllar önce hücremde otururken yan hücrelerden bir müslüman mahkum yüksek sesle ezan okuyordu. Ne olduğunu anlamadım. Bir kaç gün tekrar edince kendisine sordum. Sonra bana okuduğu ezanın İngilizce tercümesini söyledi.” White şöyle devam etti: “Ezanın manası yüreğimi eritti. işte hakikat bu olmalı dedim. Allahu Ekber,Allahu Ekber, Allah en büyük Allah en büyük. Evet hakikat buydu ve ben o en büyük Allaha teslim olmalıydım.İslam ile ilgili bilgi aldıktan hemen sonra müslüman oldum." O gün bugün White müslüman. Soy ismi White ama kendisi siyahi bir kardeşimiz.

 

Tek bir söz yani “Allahu Ekber “ sözündeki büyüklük, insanın en büyük hakikati idrak etmesine vesile oluyor. Aslında özet bir sözdür “Allahu Ekber”. Yüreklerini Firavunlastiran , şişmiş egoların ve maddenin enkazı altında kalmış bicarelerin gönül kulaklarına “Ey fani! Mütevazı ol” cagrisidir” Allahu Ekber” sözü. Bu sözü duyanlar iki büklüm olurlar. Tevazu ve mahfiyet onlarda ahlaka dönüşür. Bu sözü duyan dirilir ve duymayan vahyin dilinde artık sağır, dilsiz ve kör hükmünde olur. “Allahu Ekber” seslenişini duyamamaktir hakiki sağırlık, onu diyememektir hakiki dilsizlik ve o hakikati görememektir hakiki körlük.

 

Bu sözü duyabilseydi Kabil yeryüzünün ilk cinayeti islenmeyecekti. Bu sözü duyabilseydi Kenan sefine-i Nuh’un yolcularından biri olacaktı. Bu sözü duyabilseydi insanlık tuğyan olmayacaktı ve belkide tufan kopmayacakti. Bu sözü duyabilseydi Nemrud, İbrahimi ateşe atmayacaktı ve Firavun bebeleri anne rahminde katletmeyecekti. Bu sözü duyabilseydi Herot, Yahya’nı  n başını kesmeyecekti ve bu sözü duyabilseydi evlad-ı  Yakup, Yusuf ı ssssı z bir kuyuya terkedilmeyecekti.Bu sözü duyabilseydi İskaryot,İsa’yı  Roma hükümetine ispiyonlamayacakı t. Bu sözü duyabilseydi Ebu Leheb diken tadında yüreğini yollara sermeyecekti. Bu sözü duyabilseydi Umeyye bin Halef Bilal-i Habesi’ye zulmetmeyecekti. Bu sözü duyabilseydi sükût edecekti zalimler. O kutsi beyan bu meseleyi ne güzel özetler. “Sağırdırlar,dilsizdirler,kördürler, artık dönemezler.”

 

Bu veciz sözü duyamadıkları  için oldu herşey. Duyabilselerdi şayet olmayacaktı birşey. Muhabbet tohumu olmayınca yüreklerde, bombalar patladı Hiroşimada ve Nagasaki de. Yüzyıllarca beyaz adam kı rbacı yla imza attı siyah adamın derisine… Bu sözü duyamadiklari için olmuştu herşey. Bu sözü duyamadiklari için milyonlarca Musevi katledildi Hitler’in elinde. Bu sözü duymak istmedikleri için bugün zulüm var Filistinde-Gazzede ve Keşmirde.. “Allahu Ekber” sözünden duyulan rahatsızlıktı yaşanan Bosnada ve onun için katledildi yaşlı ve çocuk demeden binlerce insan Srebrenikada. Bu sözü unuttuğu için inliyor Suriyeli kardeşlerimiz bebek yüzlü katil Esad rejiminin idaresi altında.

 

Bugünkü rahatsızlıkların temelinde yine bu var. “Allahu Ekber” sözünü hazmedememek. Duymak istemiyorlar zira bu kutsi sözü. Onun için İstiklal mahkemelerinde binlerce insan asıldı.Ezan-ı  Muhammedi bu topraklarda yasaklandı. Bu sözü duymak istemedikleri için oluyor bunlar.

Atatürkçü Düşünce Dernegi’nin bir panelinde konuşma yapan Profesör Dr. Şahin Filiz ezandan rahatsızlığını açıkça ifade ederek camilerde ezan yerine saz çalınmasını onerebiliyor. Bu toprakların damarlarına “Allahu Ekber” diyerek kan veren milyonlarca suhedaya nispet olsun diye mi CHP milletvekili Necla Arat ve Çağdaş Yaşamı destekleme vakfının bazı yöneticileri ezandan rahatsızlıklarını ifade edebiliyorlardı?

 

Bugünkü olayların  temelinde dahi yine bu kadim rahatsızlık var. Allah’ın kudreti karşısında kemerbeste-i ubudiyet ile eğilen ama zalimler karşısında eğilmeden dik durabilenleri, bin türlü entrikalarla, dahili ve harici hilelerle iki büklüm etmeye çalışan birileri var. Kanımca budur esas nedeni bu çirkin öfkenin. Said Nursi ne güzel der: “Marîz bir asrın, hasta bir unsurun, alîl bir uzvun reçetesi; ittiba'-ı Kur'andır.”

 Madem ki reçetesi vahiydir her türlü çıkmazın İlahi kelam ile sözüme devam edeyim. Zira rehberi vahiy olanlardır ki hakiki anlamda muzaffer olabilirler. işte bir İlahi kıstas : “Onlar, müminlere karşı alçak gönüllü, hakikati inkar edenlere karşı onurludurlar…” (Maide:5:54)

Öyleyse masumlara, mazlumlara ve halka alabildiğine tevazu ve alçak gönüllü olabilmek, zalimlere, provakotorlere, aldatan zumrelere ve çetelere karşı dik durabilmek. Maide süresinin 54. Ayetinin ben bu noktada reçete olacağına ve vahye iman edenlerin bunun teşvikçisi olması gerektiğini düşünüyorum. Vahye kulak kesilseydik ve “ işittik ve itaat ettik  “ diyebilseydik hangi sorunumuza derman olmazdı ki Allah’in kelâmı?  işi tip itaat etseydik eğer, taşlar dahil yemyeşil filizlenecek , yağmur yağacak ve cirkefin çöplüğü temizlenecekti. Nurullah Genç ne güzel der : 

 

Yağmur duysam içimin göklerinden sesini

Yagarsın taşlar bile yemyeşil filizlenir

Fırtınalar parçalar cirkefin gövdesini

Sel düşer ve zulmetin çöplüğü temizlenir 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.