Hamit SEVEN
“Söylenecek en güzel söz!...”
Bir siyaset adamı düşünün ki, bir parti genel başkanı tarafından partisine, ilk kuruluş aşamasından itibaren defalarca davet ettiği halde gitmesin!...
Bir siyaset adamı düşünün ki, defalarca davet edildiği partinin ülkenin en güçlü iktidarı ve başbakanına sahip olmasının akabinde, etkin bir bakanlığın koltuğu “garanti” olacağı muhtemel olmasına rağmen, partisini bırakmasın!...
*
Bir siyaset adamı düşünün ki, samimiyet ve siyaset çizgisinden taviz vermeden, gelen “sözlü” ve “fiili”, “can sıkıcı” “müdahalelere” rağmen, “Beyefendiliği” ve “zarafetini” her defasında, her dem koruyarak “büyütsün”, sözleri Mevlana gibi “kuşatıcı”, Yunus Emre gibi “sarsıcı” olsun!...
*
“Kapalı kapılar” ardından kulağımıza gelen kulisler…
Yakın kişiler “ağzından”, duyduğumuz sözler…
Başından itibaren partisi içinde izlediğimiz “siyasi serüveni” içinde gördüklerimiz, bunlar!...
Ve dilden dile dolaşan, kulaktan kulağa ulaşan daha birçok “karakter” ve “dava adamlığını” “çoğaltan” hikâyeleri…
*
Bir de; bunca “fedakârlıkla” gönül verdiği partisinin genel başkanlığına seçilerek geldiği andan itibaren partisi içinde ve kamuoyunda oluşturduğu “vizyon” ve “rüzgârla”, % 2 oy seviyelerinde “tur atıp duran”, iktidara gelmesi hayal bile edilemeyen partisini kısa sürede iktidara aday konuma getiren bir “siyaset adamına” atılan “çelmeyi” düşünün!...
*
“Oy” için “kapısına gidilecek”, “son sözün” ve “Egemenliğin kayıtsız şartsız sahibi millet”:
Gönül ve onur kırıcı!…
Küstürücü!…
Boyun bükücü!…
Düşman üretici!...
Rakiplerini güldürücü!...
Traji-komik!...
Yakışıksız!…
Varlığının “anlamını” tersyüz edici!...
“Adil düzen” isteğinin sahiplerince hiç de adil olmayan!…
“Sempatizanlarının” ise hiç “hak etmediği”, “varoluş felsefelerinin adeta” “iflas ettiği” bu “arızalı” “süreci” başından bu yana “hayret”, “ibret” ve “üzüntüyle” izliyor!...
*
“Zarar edeni çok”!…
Kısa vadede “kazananı” olmayan bu “yıkım projesi”nin “derin” “mimarları”, “sağ cenahta”, ellerindeki “sağlam bir kalenin” daha “yıkılışıyla” aslında “güç kaybettiklerini” anlayamayacakları kadar “aptal”, önlerini göremeyecek kadar “kör”ler!...
*
“Kibrit kutusu” “büyüklüğündeki” “beyinlerini” görünce sevincimiz çoşarken, yıllar yılı koskoca ülke insanlarının küçücük bir kibrit kutusuna “sığdırıldığının” farkına varınca da “hayıflanmak”, şimdi bize düşen!…
*
“Aptallar” içinde en güzel sözü Fransız yazar Moliere söylüyor; “Bilgili bir aptal, bilgisiz bir aptaldan daha aptaldır”!…
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.