xxxx69
Son durum...
Bizler burada, yani düşünce sayfasında, ajanslara veya haber merkezine bağlı olarak çalışmıyoruz. Ayrıca biri ya da birileri, "bugün şu yazılar girecek" diye bize 'hazır malzeme' de vermiyor. Dolayısıyla bizler, her gün bir sayfa dolusu fikir üretmek zorundayız. Haber değil, fikir!
Bunun da ne kadar zor bir iş olduğunu herkes kabul eder. Ayrıca kısıtlı imkânlar ve kasıtlı önyargıları da bu zorluğa ekleyin.
Fransız yazar ve düşünür Jean Paul Sartre, "İnsanlar yalnızca yaptıklarından değil, yapmadıklarından da sorumludurlar" der. Kuşkusuz bizim de yapmadığımız veya yapamadığımız birçok şey oldu. Bunun farkındayız.
Bazı konular, olaylar, gelişmeler karşısında sustuğumuz zamanlar da az değildir. Çünkü bir düşünür, "İnsan, söyledikleriyle değil, söylemedikleriyle insandır" diyor.
Ömrümün yarıdan fazlası, tatlı bir hayalin peşinde geçti. Her fırsatta şunu söylemenin gayreti içinde oldum: Mütedeyyin camiaya sadece akil adamlar değil, adil ve asil adamlar da lazım...
Söylemeye çalıştığım bir diğer şey de şuydu: Müslümanların karşısında örgütlü bir kötülük var. Müslümanlar ise örgütsüz iyilik gibi bir şey... Yapılması gereken, örgütsüz iyiliği, örgütlü iyilik haline getirmek ve kötülükle bu şekilde mücadele etmektir.
Bugün ise Mevlana'nın şu sözüne geldim: "Kim meseleyi daha iyi anlamışsa, onun benzi daha sarıdır!"
Evet, tadım yok ve benzim sapsarı!
Çünkü Ahlak Nizamı kurmak için yola çıkan insanlar, bugün, birbirlerini rencide etme yarışı içindeler.
Neredeyse herkes alınganlık zırhına bürünmüş.
Neredeyse herkes kendini yanlış anlamaya programlamış. Belki bizler de böyleyiz; bilemiyorum.
Bir yazıda alınacak bir şey bulunamasa bile, niyet okumak suretiyle, yine mutlaka bir şeyler çıkarılıyor. Sonrası malum; hoş olmayan, kalp kıran, hatır yıkan, insanı derinden üzen telefonlar ve mesajlar...
Bu işlerle en ufak bir ilgisi olmayan yazarlarımız bile, süreç içerisinde, "şu" veya "bu" tarafı tutmakla suçlandı, suçlanıyor.
Demem o ki, adeta toplu bir cinnetin içindeyiz.
Bir akıl tutulması...
İdrak yolları problemi...
Düşmana bile söylenmeyecek şeyler, bir vazife şuuruyla, bir kardeşten diğerine söyleniyor.
İnternet siteleri, elektronik posta grupları vs, her yer ağzına kadar hakaret, iftira, yalan ve fitne dolu.
Numan Bey'in "Koşanlar yerinde dursun, yerinde duranlar otursun" sözünü işte bunun için önemsiyorum. Tabii, oturanların da uslu durması şartıyla...
Açık bir şekilde ifade etmek gerekirse, gelinen nokta itibariyle, hoş bir yerde değiliz.
Mahrem konular bile, canlı yayınlarda halka arz ediliyor. Kinayeli yazılar yazılıyor.
"Kol kırılır, yen içinde kalır" diyen bir camia; "yen" derken, Japonya'nın para birimini kastetmiş olamaz.
Ey Müslüman, titre ve kendine gel!
Bilgisayarın başına geçip de müstear isimlerle nahoş mesajlar yazan, din kardeşlerini karalayan, sen olamazsın!
Güzel sözler söylemeyeceksen, telefon etme!
Siyasi istikbal için yalan söyleme!
İnsanlar üzerinden plan yapma!
Bir başka insanı samimiyet testinden geçirme!
Gıybet edeceksen, başka yere git!
Müminlere has nezaketi ve o kibar üslubu kabalıkla değiştirme!
Unutma: Her şey incelikten, insan kalınlıktan kırılır.
Latin Amerikalı bir şair, "Güzelliği tattım, acıydı" der. Soru da, mesele de şu: Böyle bir sona razı olacak mıyız?