Atila ALTUNTAŞ
Sizce yemininde durur mu?
İnsanoğlu hayal bile edemeyeceği durumlara ulaşabilir, paranın, pulun içinde yüzebilir. Şan şöhret sahibi olabilir. Bu duruma ulaşan kimse çok şımarmamalı, sağında solunda bulunan kimseleri küçük görmemeli, bu durumun sürüp gideceğini düşünmemelidir. Yarın elinde olanı, bulunduğu konumu kaybedeceğini ve kötü duruma düşeceğini de hesaba katmalıdır.
Yukarıdaki nasihat çoğu kişinin bir kulağından girer bir kulağından çıkar. Zira atalarımız, ‘’Bir musibet, bin nasihatten daha efdaldir’’ sözü buna en büyük delil olsa gerek. Geçen bir vatandaşla karşılaştım. Patronuna ateş püskürüyordu. Bazı nedenlerden dolayı zorunlu çalıştığını ve patronunun da hakkını vermediğini iddia etti.
Patronunun da kendisi gibi aynı yollardan geldiğini ve geçmişini unutarak zamanında uğradığı zalimlikleri, şimdi kendisine yaptığını söyledi. Bende vatandaşa, ‘’Önceden de bana senin gibi, durumundan yakınanlar oldu. Şikâyet edenlerden bir çoğu işveren durumuna geldi.
Şimdi onlar geçmişini unutarak aynı haksızlıkları işçilerine yapıyorlar’’ diye üsteledim. Vatandaş ‘’beni onlarla karıştırma’’ der gibi yüzüme bakarak, ‘’Ben hayatta onlar gibi olmayacağım sende göreceksin’’ diyerek yemin etti. Vatandaş yeminini tutar mı? Yoksa Tutmaz mı? Orasını bilmem ama yemini tutması için kendisine aşağıdaki hikâyeyi anlattım:
Bir zamanlar Ayaz adlı bir köle varmış. Takdir bu ya, köle bir gün Sultan Mahmud’un kölesi olmuş. Sultan, köleyi taşıdığı asil karakteri sebebiyle çok sevmiş. Derken Sultan’ın öylesine itimadını kazanmış ki, bütün sultanlığın haznedarı tayin edilmiş ve en kıymetli ve zarif mücevherler, taşlar ona emanet edilir olmuş. Bu gelişmeyi gören saraylılar ise durumdan pek rahatsız olmuşlar.
Hasetleri ve kibirleri yüzünden, sözüm ona basit bir köleye böyle bir mevki verilmesini ve kendi rütbelerine çıkarılmasını bir türlü hazmedememişler. Bu duygular içinde, özellikle Sultan yakınlardaysa ondan gün geçtikçe daha çok şikayet etmeye başlamışlar ve asil ruhlu kölenin itibarını zedelemek için ellerinden geleni yapmışlar.
Bir gün Sultan’ın huzurunda bir saraylının diğerine şöyle dediği duyulmuş: “Köle Ayaz’ın sık sık hazineye gittiğini biliyor musun? Onun mücevherlerimizi çaldığından adım gibi eminim.” Sultan kulaklarına inanamamış. “İşin aslını kendi gözlerimle görmeliyim” demiş. Duvara küçük bir delik yaptırıp, içeride olanları seyretmeye hazırlanmış.
Kölenin sessizce içeri girdiğini, kapıyı kapattığını ve sandığa gittiğini görmüş. Orada sakladığı küçük bir bohçaymış bu. Bohçayı öpmüş alnına koymuş ve sonra da açmış. İçinden çıkan köleyken giydiği yırtık pırtık bir elbise! Aynanın karşısına geçmiş. Kendi kendine, “Daha önceleri bu elbiseyi giydiğin zamanlar kim olduğunu hatırlıyor musun? ” diye sormuş. “Bir Hiçtin sen… Hepsi hepsi satılacak bir köleydin ve Allah, Sultan’ın eliyle sana rahmetinden belki de hiç hak etmediğin nimetler lütfetti. Asla nereden geldiğini unutma! Çünkü mal mülk insanın hafızasını uçurur, unutuluşlara sürükler.
Şimdi sen de, nimetçe senden aşağı olanlara kibirle bakma ve daima hatırla Ayaz, hatırla! ” Sandığı kapatmış, kilitlemiş ve sessizce kapıya doğru yürümüş. Hazine dairesinden çıkarken birden Sultan’la yüz yüze gelmiş. Sultan gözlerini Ayaz’ın yüzüne dikmiş dururken, yanaklarından aşağı yaşlar süzülüyormuş ve boğazı öyle düğümlenmiş ki, konuşmakta güçlük çekmiş. “Bugüne kadar mücevherlerimin hazinedarıydın, ama şimdi… Kalbimin hazinedarısın. Bana benim de önünde bir hiç olduğum kendi Sultanımın huzurunda nasıl davranmam gerektiği dersini verdin.”
Hikâye bittikten sonra ‘’Allah bana bir işyeri nasip ederse bende geçmişimi unutmayacağım, şuan ki içinde bulunduğum durumu hatırlayıp, işçilerime adaletli davranacağım’’ diye haykırdı. Sizce yemininde durur mu?
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.