xxx444
Sincan Tankları'yla yoldaştı
Siyasi tarihimizin gelmiş geçmiş en iyi narkozcusu “Yirmi Sekiz Süleyman Paşa” gözlerimizi bağlamaktan hâlâ büyük bir keyif alıyor.
“28 Şubat'ın darbe olmadığı”na dair masalı anlatmayı pek seviyor.
Bu saatte bile “Gerçekte neler olup bittiğinin üzerini itina ile bir defa daha örtebilirim, çoklarına yine yediririm ben bu yalanları…” kafa sesiyle laf cambazlığının zirvesine çıkıyor.
*
Vatan'daki röportajda, “Tankların Sincan'da yürüdüğü gün”den söz ederken söyledikleri, Süleyman Bey'in hâlâ Gene Hackman rolünde oynadığının göstergesidir:
O gün “panik halindeki” Dışişleri Bakanı Tansu Çiller'e “Tanklar yürürse yürür, bir şey olmaz, sen git işine” demiş:
“-Tanklar yürürse sadece onun üzerine değil devletin üzerine yürür. Devletin başında da ben varım. Ben kaygılanmadığıma göre onun da kaygılanmaması lazım.”
Darbe olsa o tanklar başka yerde yürürmüş; tankların yürüyeceğinden haberi yokmuş, özel kaleminden öğrenmiş…
Dahası, “Genelkurmay Başkanı Karadayı'yı aramış, onun da fazla bilgisi olmadığını” görmüş!
Bütün bu hikayelere inanmamızı bekliyor, Demirel…
Böyle konuşarak 28 Şubat'taki misyonunu kamufle edebileceğini sanıyor.
Tankların asla bulunmaması gereken/olmadık bir yerden geçmesinin bu ülkede tek bir anlamı vardır; Süleyman Bey bu gerçeği bilmez mi?
Kızılay'dan, Sıhhiye'den falan geçerse darbe; Sincan'dan geçerse ofsayt mı oluyor?
Üzerinden on iki yıl geçtikten sonra bile aynı “seçme saçma”yı yedirmeye uğraşıyor.
Dikkat buyurunuz, tanklar Sincan'dan geçirilmiş ama Cumhurbaşkanı Demirel hiç kaygılanmamış!
Bu durum, kendisinin tankların Sincan'da yürütüleceği bilgisine önceden sahip olduğunun işaretidir.
Tankları yürütenlerle aynı saftaydı, Demirel: Gönül ve eylem birliği içindeydi.
Refahyol'u gönderme operasyonu, tanklarla başlamışken:
Demirel, Çiller'le adeta dalga geçiyor; “Bir şey olmaz. Git işine” diyor!
*
Vatan'ın dünkü sürmanşetinde Demirel'in “Tankların yürüyeceğini bilsem önlerdim” sözleri asılı…
“12 Mart muhtırasını yırtıp darbeci generallerin suratına fırlatmıştı” veya “12 Eylül'de göğsünü siper etmiş, tankların üzerine çıkmıştı” ya, Süleyman Bey!
“Morrison Süleyman”ın 1971 ve 1980'de şapkasını alıp gitmesi derin senaryoya uygundu. Çünkü, darbe filmi setinde “yumruğu en iyi alan siyasi aktör” Demirel'di. Vaktiyle darbelerin peş peşe ona isabet etmesi asla tesadüf değildi…
Elde ettiği mağdur portresi siyasetteki ömrünü uzattıkça uzattı; verilen her rolü “başarıyla” yeni getirdi…
*
İki darbede başbakanlık koltuğunu yitirmiş olmasıyla 28 Şubat'taki konumunun birbiriyle çelişmesi bunca zaman sonra artık hiç kimseyi yanıltmasın…
Farklı rollerde oynatılmış olmasından ibarettir, bu husus…
Netice itibarıyla, Demirel Portresi aynı derin sinemaya çıkar.
“28 Şubat'ın darbe olmadığı”na dair masalı anlatmayı pek seviyor.
Bu saatte bile “Gerçekte neler olup bittiğinin üzerini itina ile bir defa daha örtebilirim, çoklarına yine yediririm ben bu yalanları…” kafa sesiyle laf cambazlığının zirvesine çıkıyor.
*
Vatan'daki röportajda, “Tankların Sincan'da yürüdüğü gün”den söz ederken söyledikleri, Süleyman Bey'in hâlâ Gene Hackman rolünde oynadığının göstergesidir:
O gün “panik halindeki” Dışişleri Bakanı Tansu Çiller'e “Tanklar yürürse yürür, bir şey olmaz, sen git işine” demiş:
“-Tanklar yürürse sadece onun üzerine değil devletin üzerine yürür. Devletin başında da ben varım. Ben kaygılanmadığıma göre onun da kaygılanmaması lazım.”
Darbe olsa o tanklar başka yerde yürürmüş; tankların yürüyeceğinden haberi yokmuş, özel kaleminden öğrenmiş…
Dahası, “Genelkurmay Başkanı Karadayı'yı aramış, onun da fazla bilgisi olmadığını” görmüş!
Bütün bu hikayelere inanmamızı bekliyor, Demirel…
Böyle konuşarak 28 Şubat'taki misyonunu kamufle edebileceğini sanıyor.
Tankların asla bulunmaması gereken/olmadık bir yerden geçmesinin bu ülkede tek bir anlamı vardır; Süleyman Bey bu gerçeği bilmez mi?
Kızılay'dan, Sıhhiye'den falan geçerse darbe; Sincan'dan geçerse ofsayt mı oluyor?
Üzerinden on iki yıl geçtikten sonra bile aynı “seçme saçma”yı yedirmeye uğraşıyor.
Dikkat buyurunuz, tanklar Sincan'dan geçirilmiş ama Cumhurbaşkanı Demirel hiç kaygılanmamış!
Bu durum, kendisinin tankların Sincan'da yürütüleceği bilgisine önceden sahip olduğunun işaretidir.
Tankları yürütenlerle aynı saftaydı, Demirel: Gönül ve eylem birliği içindeydi.
Refahyol'u gönderme operasyonu, tanklarla başlamışken:
Demirel, Çiller'le adeta dalga geçiyor; “Bir şey olmaz. Git işine” diyor!
*
Vatan'ın dünkü sürmanşetinde Demirel'in “Tankların yürüyeceğini bilsem önlerdim” sözleri asılı…
“12 Mart muhtırasını yırtıp darbeci generallerin suratına fırlatmıştı” veya “12 Eylül'de göğsünü siper etmiş, tankların üzerine çıkmıştı” ya, Süleyman Bey!
“Morrison Süleyman”ın 1971 ve 1980'de şapkasını alıp gitmesi derin senaryoya uygundu. Çünkü, darbe filmi setinde “yumruğu en iyi alan siyasi aktör” Demirel'di. Vaktiyle darbelerin peş peşe ona isabet etmesi asla tesadüf değildi…
Elde ettiği mağdur portresi siyasetteki ömrünü uzattıkça uzattı; verilen her rolü “başarıyla” yeni getirdi…
*
İki darbede başbakanlık koltuğunu yitirmiş olmasıyla 28 Şubat'taki konumunun birbiriyle çelişmesi bunca zaman sonra artık hiç kimseyi yanıltmasın…
Farklı rollerde oynatılmış olmasından ibarettir, bu husus…
Netice itibarıyla, Demirel Portresi aynı derin sinemaya çıkar.