Bahattin KARAGÖZ
Simav Örneğinde Türkiye Gerçeği
Hep bıktırasıya tekrarlandığını duyarak büyüdüğümüz yalın,çarpıcı ülke gerçeklerimiz vardır.
Derler ki zengin kaynakların üzerinde yaşayan fakir bekçilerden ileri gidemiyoruz.
Hani, Nasrettin Hoca’nın ‘’madem un var, şeker var, yağ var, su var; öyleyse niçin helva yapıp yemiyorsunuz?’’ sorusu gibi, biz de biteviye eksik olan şeyin ‘’usta ‘’ olduğunu çok geç akıl ettik. Ama bu sefer de diğer malzemelerin adını doğru sayabilenleri işin ustası sanma yanılgısından kendimizi kurtaramadık.
Bizim askerlikte gençlerimize ezberlettirilip coşkuyla söylettirilen bir marşımız da şöyle der:
Yıldırımlar yaratan bir ırkın ahfadıyız
Tufanları gösteren Fatih’lerin yadıyız.
Kanla, irfanla kurduk biz bu Cumhuriyeti,
Cehennemler kudursa ölmez ‘’nigehbanıyız.’’
‘’Nigehbanıyız’’, yani bekçisiyiz. Bu nasıl bekçilikse, asker, sivil her bir kesimin gözünde de bitmez ve tadıyla yenilemeyecek kadar güzel olan Cumhuriyet de bir türlü bekçilerini doyurmaz.
Bekçilik, kendi namı hesabımıza olursa bir yüce anlam taşıyabilir. Fakat geleceğin şanslı istilacıları adına bekçilik yapıyorsak, vay bizim halimize, basiretimize! Örtün ki ölelim. Velev ki bu geleceğin şanslı sakinleri kendi öz nesillerimiz olsun, bence hiç fark etmez…
Allah’ın nimetleri insan oğlu için her çağda kendisini gösterir, yeter ki görebilen göz olsun.
Ancak bize bahşedilen zenginlikleri hoyratça kullanmak hakkımız yoktur. Bu evrende Yaradan’ın bir halifesi olarak Rabbin eliyle müesses olan nizamı korumak, bozulmasına yol açmamak gibi bir görevle de yükümlüyüz.
Allah, dere vermiş, akıl sahipleri sadece hidroelektrik üretsin diye değil. Allah, dağ vermiş, sadece yönümüzü bulalım diye değil. Allah, su vermiş, sadece kirletelim diye değil. Velhasıl çok işlevli ve yönlü kullanılması, hoyratlıktan uzak durulması gerektiği halde, bekçilikten br üst makama terfi etmek için, alelusul, alelade, çalakalem, üstünkörü davranamayız.
Bu konuda en güzel bir örneği, Türkiye gerçeğini yansıtsın diye geçenlerde Kütahya’nın Simav ilçesinde gördüm ve inceledim. Bir kimya yüksek mühendisi ünvanlı teknik danışman olarak Simav’da önemli bir örneği gözlemledim.
Simav, deprem fayı üzerinde bir ilçemiz. 26 000 kişilik bir nüfusa sahip. Belediye Teşkilatının yıllık 30 milyon TL gibi bir gelir kaynağı var. İlçedeki 6 000 adet ev (tamamı) belediyenin işlettiği jeotermal ısı kaynağından yararlanılarak çok ucuza ısıtılıyor(hane başı 80-100 TL). Evlerde sıcak su her zaman mevcut. MTA araştırmalarına göre 110 C derece olan kuyu su çıkış sıcaklıkları Belediye Teknik İşler Sorumlusu Salih Yıldız ve diğer çalışanlara göre 165 C ‘ye kadar çıkabiliyormuş. Eğer bu 750 metrelik sondajdan çıkan suyun sıcaklığı ve debisi bu şekilde doğrulanırsa, yörede Gür-İş’in Aydın Germencik’te kurduğu 50 MW’lık santrala benzer bir jeotermal santral daha hayata geçirmek işten değil. Beraber olduğumuz Güney Yıldızı A.Ş. Genel Müdürü Hüseyin Çetin Mumcuoğlu, ortadaki durumun değerlendirmeye alınacak bir özellik taşıdığını ifade etti.
Kaplıca tesislerinde ve evlerde kullanılan sıcak su, ilçede 80 kişilik bir sera kooperatifinin de oluşmasını sağladı. Kooperatif, toplam 300 dönümlük bir alanda, mevsime uygun sebzeler üretiyor, ortaklaşa pazarlıyor, ortak eleman istihdam ediyor. 1500 işçi burada çalışıyor. 7 milyon TL.lik bir ciro elde ediliyor. Ürün daha yetişmeden, parası verilip Eskişehir, Balıkesir ve Bursa illerindeki toptancılar tarafından kg. fiyatı domates için 3 TL.’den az olmamak üzere. satın alınıyor. Küçük ilçe, 70 C dereceden daha az sıcaklığa düşmeyen suyu dereye atıyor, çevre felaketine de katkı yapıyor.Kooperatif Başkanı Osman Keldi, kendini bu ortak üretm projesine adamış. Belediye Başkanları da bu gerçeğin ağırlığını inkar edemiyorlar, her türlü kolaylığın sağlanmasında yardımcı oluyorlar.
Başlangıçta jeotermal suyun kullanılmış kısmının reenjeksiyon metoduyla yer altındaki çatlağa döndürülmesi ihmal edilmiş ve kaynak suyunun yarı yarıya düştüğü gözlenmiş. Şimdi daha akılcı davranmaya özen gösteriyorlar.
Simav örneğinde Türkiye gerçeğini bütün çıplaklığı ile görüyoruz.
Görüştüğümüz Belediye Meclisi üyeleri, CHP’den Mustafa Ata( Harita Mühendisi), Belediye Başkan Yardımcısı H. Doğan Eren (Orman Yüksek Müh.), ve diğer üyeler, bir ilçe için en iyi sakinlerinin göreve getirildiğini ortaya koyuyor.
Belediye Başkanı, tam bir orkestra şefi gibi, ilçesi için ortak kararların verilmesinde çimento rolünü yerine getiriyor.
İşte yapılanların yapılış biçimiyle eksiklik taşıdığı, fakat doğru için çırpınan küçük Simav… İşte buna benzer nice kaynaklarıyla uykuda bekleyen koca Türkiye!...Gerçek bir örnek, örneğin gerçekliği…
Selam ve saygılarımla…
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.