Lütfi AYHAN
Sevilmeyen Gerçek: SAVAŞ
Hiç bir normal akıl savaş istemez. Savaş sadece galibi değil mağlubu da yıpratır. Kitabımız Kuranda da bu görüşü destekleyen ayetler vardır. Bunlardan bir kaçı şunlardır: "Eğer onlar barıştan yana olurlarsa, sen de barıştan yana ol! Ve Allah'a güven. Çünkü işiten ve bilen O'dur. (el-Enfal: 8/61), "Size savaş açanlarla siz de Allah yolunda çarpışın; fakat haksız taarruz etmeyin. Çünkü Allah, haksız taarruz edenleri sevmez." (el-Bakara: 2/190)
"Asıl olan sulh, arızi olan savaş" olmasına rağmen savaş da bazen kaçınılmaz bir hal alır. Bu nedenle olsa gerek insanlık tarihinin en önemli hadiseleri arasında savaşlar gelir. Osmanlı, Roma, Rus, Britinya... imparatorluklarının ve bir çok devletin tarihi savaşlarla doludur. Dinler tarihinde de savaş önemli bir yer tutar. Bu savaş vakıasından kaçamayacağımzıa göre millet olarak, devlet olarak maddi ve manevi dünyamızı bu gerçeğe göre dizayn etmeliyiz. Sulhün (barışın) teminatıda da zaten harbe hazır olmaktan geçer. ”Eğer ister isen sulh-u salah hazır ol cenge!” sözü boşa söylenmiş bir söz değildir. Aksi halde, yani savaşa hazır olmama, savaşı istememe hali düşman için en büyük savaş/harp çağrısıdır.Tarihi harplerle dolu bir milletin ahfadı olan bizler, 1920' lerden beri ciddi bir savaş yapmadık. 1974 Kıbrıs çıkartması hariç savaşımız yok. İç kalkışma olarak adlandırılabilecek PKK meselesini savaş olarak görmek mümkün değildir.
PKK çatışmalarında bir çok kez şahit olduğumuz gibi milletimizin önemli bir bölümü savaş gerçeğinden, harp hakikatinden çok ırak. Gelen her şehit, verilen her can yakınlarının ve kamuoyunun tepkisi ile karşılandı. Allahtan bir kaç yıldır bu manzaralardan ırak kaldık. Cenaze törenlerinde hep birileri ( ki genellikle bu birileri iktidardaki hükumetler oluyor) suçlanıyor, devlete, hükümete tepkiler yükseliyor. O zaman da savaşa karar verecek olan kişi ve kurumlar bu baskı ile doğru hükümler veremiyorlar. Halbuki askerliği meslek olarak seçmiş bir insanın ve ailesinin bu gibi sonlara kendisini hazırlaması işin icabındandır. Mesleği şoför olanın kaza yapma ihtimali, mesleği çoban olanın yıldırıma maruz kalma ihtimali, mesleği ticaret olanın batırma ihtimali, mesleği madenci olanın yer altında ölme ihtimali... nasıl diğer meslekelere göre fazla ise asker ve polisinde silahla vurulma, silahla yaralanma ve ölme ihtimali diğer insanlardan fazladır. Mesela şu anda Suriyedeki savaşlardan dolayı İrana çok fazla cenaze gidiyor. İran halkı bizim gibi mi tepki veriyor yöneticilerine? Hayır. Irak, Afganistan savaşlarında ABD bir çok ölü verdi. ABD basını ve kamuoyu bu cenazelerle ilgilili kaç haber yaptı. Bizimkiler gibi bağıran, çağıran, yöneticilere kızıp beddular eden insanları saatlerce ekranlara mı taşıdılar? Hayır. Bizde muhalefette bu konuda çok olumsuz davranıyor. Eskiden içerde birbirlerini yiyen partiler dış meselerde bari ittifak ederlerdi. Son yıllarda bu hassasiyette ortadan kalktı. Korkarım bu gün iktidarla muhalefet yer değiştirse değişen fazla bir şey olmayacak.
Türkiyede yaşayan bizler yani T. Cumhuriyeti vatandaşları, din, mezhep, etnik köken ayırımını bir yana bırakıp aynı vatanın evlatları, aynı devletin vatandaşları olarak dışa karşı bir olamazsak, düşmanlarımıza karşı bir araya gelemezsek devletimizin savaş kararı alması, ordumuzun savaşması pek kolay olmayacak. Bu gerçekte düşmanlarımıza karşı devletimizin, hükumetimizin, ordumuzun elini zayıflatacak.
Son Suriye olayları gösterdi ki bizler millet olarak ruhen savaşa hazır değiliz. Türkiyenin belki de savaşmak zorunda kalacağı bir ülkenin zalim, katil başkanına en büyük destek Türkiyenin muhalefetinden yapıldı.Şah mat operasyonu ile ilgili basınımızın, muhalefetimizin ve itidarımızın söyledikleri ve söylenenler ruh halimizi ortaya koydu. Şu anda İran, resmen Irak ve Suriyede. Ve bu ülkelerden her gün İrana yüzlerce, binlerce cenaze gidiyor. İran kamuoyu buna nasıl tepki veriyor? Mazallah biz bu ülkelere girsek ve buralarda şehitler versek başta basınımız ve muhalefetimiz ortalığı birbirine katar. Demem o ki bu yapımızla, bu halimizle, bu siyasi ayrışmamızla, bu basınımızla bu ülke zor savaşır. Bu nedenle de gerçek sulh çok uzak bize.
"Durup dururken bu yazıda neyin nesi! ?" diyenlere de cevabım şu haber: "...CHP Genel Sekreteri Gürsel Tekin, Türkiye’nin iki gün içerisinde yapacağı askeri bir operasyonla Suriye’ye gireceğini iddia etti. CHP Genel Sekreteri Gürsel Tekin, bu kez de Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan ve AKPhükümetinin orduyu en geç iki gün içinde Suriye’ye sokmayı planladığını söyledi. Tekin, Taraf gazetesine verdiği söyleşide Başbakan Ahmet Davutoğlu’na “Çıkın ‘Böyle bir çılgınlık yok. O iddia yanlış’ deyin. Beni yalanlayın” diye seslendi..."
Evet, Gürsel Tekin böyle diyordu. halkın deyimi ile bu haber "fos" çıktı. Ben de bu yazımla onun yüreğine su serpmek istiyorum: Sayın Tekin korkma! "Yurtta Sulh Cihanda Sulh" elan devam ediyor. Bu halimizle savaşmamız zaten pek mümkün gözükmüyor...!
Türkiyeyi yönetmeye talip bir partinin ikinci adamının böyle iddialı şeyler söylemesi, söylediğinin yanlış ve yalan çıkması nasıl bir ruh hali içinde olduğumuzu göstermesi açısından sizce de çok önemli değil mi?
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.