A. Semih TORUN
Sevgide Şüpheye Yer Yok
Âlemlere rahmet olarak gönderilen Efendimiz’in en önemli özelliği, “Allah’ın peygamberi” olmasıdır. Müsteşrikler (oryantalistler), İslâmî ilimler ile uğraşmalarına rağmen îman sahibi olmadıklarından, Rasûllâh Efendimiz’in “peygamberlik” yönünü görmezlikten gelerek O‘nun “dâhilik, kahramanlık, komutanlık” gibi diğer vasıflarını ileri sürmeye, “Müslümanlar” yerine “Muhammedîler” kelimesini yaygınlaştırmaya çalışmaktadırlar. Ne yazık ki, bazı Müslümanlar da bu oyuna gelmektedir. Diğer mucizeler gibi Mi‘rac hâdisesi de müsteşriklerin veya onlar gibi düşünenlerin anlayamayacağı hakikatlerdendir. Sağlam bir îman olmadan Mi‘rac gibi mucizelerin anlaşılması mümkün değildir.
İsrâ; “gece yürüyüşü”, Mi‘râc ise “çıkmak, yükselmek” demektir. Efendimiz’in Mekke-i Mükerreme’deki Mescid-i Haram’dan Kudüs-i Şerif’teki Mescid-i Aksâ’ya götürülüp oradan Allâh ü Teâlâ’nın huzuruna çıkarılması hâdisesine “İsrâ ve Mi‘râc” denir ki, büyük bir mucizedir. Mucizeler, Allah’ın emriyle olan, görenleri hayret ve acziyette bırakan hârikulâde olaylardır. Efendimiz’in gösterdiği mucizelere o günkü toplumda birçok insan şahit olmuştur.
Peygamberimiz, Mi‘rac dönüşü yaşadıklarını anlatmış, müşriklerin olayların doğruluğunu anlamak maksadıyla Mescid-i Aksâ ile ilgili sordukları sorulara cevap vermiştir. Müslümanların baskı altında olduğu bir dönemde gerçekleşen Mi‘rac olayı, Efendimiz’e ve ashâbına teselli kaynağı olmuştur.
Müslümanlar ile alay etmek, onları küçük düşürmek için ellerine yeni bir fırsat geçtiğini zanneden müşrikler, mahalle baskılarını artırmışlardır. Müslümanlar için yeni bir imtihan dönemi başladığı, zayıf îmanlılarda çözülmelerin görüldüğü bu dönemde Hazret-i Ebûbekir, meseleye son noktayı koymuştur.
“Mal bulmuş mağribî” gibi Hazret-i Ebûbekir’in yanına koşanlar, “Seninki bak yine neler söylüyor!” dediler. Aldıkları cevap müşriklerin kanını dondurdu. Sevdiğini “adam gibi seven” o yüce dost; “Eğer bunu O söylediyse mutlaka doğrudur. Ben bundan daha akla uzak görünenleri tereddütsüz kabul ediyorum.” diyerek gerekli cevabı vermiştir. Ebûbekir Hazretleri’nin, “Sevgide şüpheye yer olmadığını” gösteren bu tasdiki, ona “doğrulayan” anlamına gelen “Sıddîk” lakabını kazandırmıştır.
O, “Yâ Rabbi, vücudumu öyle büyüt, öyle büyüt ki, cehennemi ben kaplayayım da diğer isyankâr kullarına yer kalmasın.” diyecek kadar merhametli, kasidesinde “Ey âsi Sıddîk, günahlarına tevbe et.” diyecek kadar da tevâzu sahibi bir zâttı.
Allah Rasûlü ile dost olan bu mübârek insan, sevdiğini “Allah rızası için ve tam bir teslimiyetle” sevmiştir. Onun îman ve teslimiyeti bizlere örnek olmalıdır.
Arif Nihat Asya yazdığı güzel “Naat”ında Rasûlullah Efendimiz’e şöyle nidâ etmektedir:
Gel ey Muhammed!
Bahardır.
Dudaklar ardında saklı,
“Âmin”lerimiz vardır.
Hacdan döner gibi gel...
Mirac’dan iner gibi gel...
Bekliyoruz yıllardır!
Açılsın göklerin kapıları
Açılsın perdeler, kat kat..
Çöllere dökülsün yıldızlar,
Dizilsin yollarına,
Yetimler, günahsızlar..
Çöl gecelerinden yanık,
Türküler yapan kızlar,
Sancağını saçlarıyla dokusun;
Bilal-i Habeşî sustuysa;
Ezanlarını Davud okusun!
Konsun-yine-pervazlara
Güvercinler,
“Hû, Hû” lara karışsın
Âminler,...
Mübârek akşamdır;
Gelin ey Fâtihalar, Yâsinler...
İslâmî usule göre gün, akşam namazı ile başladığından geceler önce, günler sonra gelmektedir. İbadetlerde kullanılan takvim, Hicrî Takvim’dir. Günümüzde, “perşembe” gününün gecesine, “Mübârek cuma gecesi” denmesinin sebebi budur. Kandil geceleri de bu şekilde kutlanır.
Ülkemizde genelde mübârek geceleri değerlendirmek isteyen Müslümanlar, “karşılama” düşüncesiyle, kandil gecelerinden önceki gün oruç tutarlar. Bu olayda, insanların o günü, kandilin günü zannetmesinin de etkisi vardır. Kandilin asıl gününün “bir sonraki gün” olduğunu bilenler, kandil gününü oruçlu geçirmekte, çok sevap kazanmayı arzulayanlar ise, işi sağlama alarak her iki günde de oruçlu bulunmaktadırlar.
Kıymetli okurlarım,
Mi‘rac’da verilen hediyelerin kıymetini bilmemizi, her gün beş defa namaz ile Yüce Yaratıcımız’ın huzuruna çıkabileceğimizi, Mi‘rac hâdisesinin başladığı mekân olan Kudüs-i Şerif’i ve Selahaddin Eyyûbi’yi aklımızdan çıkarmamamız gerektiğini hatırlatır, sizleri bu mübârek “Mi‘rac Günü”nde muhabbetle selâmlarım.
Ahmet Semih Torun - Habername
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.