xxx78
Şerif Mardin'in tezi üzerine 2: Başarısız olan ne?
Prof. Şerif Mardin yine yaptı yapacağını. Bir yıl önce bu zamanlar ortaya attığı Türkiye'de 'mahalle baskısı' var ve Galiba Malezyalaşıyoruz tezleri ülkeyi bugünkü duruma getiren süreçte en önemli dönemeç noktalarından biri olmuştu. Şimdi de, Kemalizm kuru bir ideoloji; topluma iyi, güzel ve doğru hiçbir şey vermemiştir ve özellikle de Cumhuriyet'in öğretmeni Osmanlı mahallesinin dirliğini sağlayan imama yenildi; öğretmenin dünya görüşünde iyi, doğru, güzel yok sözleri tartışılıyor da tartışılıyor. Bakalım bu tartışma nereye varacak? Bazı yorumcuların 'imam-öğretmen' dengesinden öğretmeni küçümseyen bir sonuç çıkardıkları ortada... Oysa tez sahibi, Cumhuriyet imamı ikinci plana itti, öne çıkardığı öğretmen de başarısız oldu diyorsa, dün de burada yazdım, yanlış söylüyor. Cumhuriyet ideolojisi açısından birbiriyle dayanışacak iki meslek grubu olarak kabul edildi imamlık ve öğretmenlik; ülke kalkınmasına da birlikte el ele katılmaları öngörüldü. Sorunu 'kaybedenler-kazananlar' ekseninde değerlendirmek her bakımdan yanlıştır. Hepimizin yetişmesinde en büyük payın sahibi öğretmenlerimizi nasıl Dünya görüşünde iyiye, doğruya, güzele yer olmayanlar kategorisi içine iter ve birdenbire 'kaybedenler' grubuna sokabiliriz? Cumhuriyet döneminde görevleri neredeyse yalnızca 'namaz kıldırma' ile sınırlanmış imamlar ne yaptılar da 'kazananlar' listesinin başına adlarını yazdırabildiler? Cumhuriyet'in 'kalkınma' projesinin ideolojik temelidir başarısız olan... Kuruluş döneminde devletin ideolojik temelleri belirlenirken etrafımızdaki ve dünyadaki gelişmelerden olağanüstü etkilenmişti Cumhuriyet'in fikir babaları. Atatürk'ün okuduğu ve kenarlarına not düştüğü kitaplara bakıldığında bu etkilenme açıkça görülüyor. Dönemin belirgin yaklaşımı ise, maneviyatın önemsiz olduğu, maddi kalkınmanın da çalışan insanların eliyle gerçekleşebileceği inancıdır. Bunu eğitimde ve din alanında da denedi Cumhuriyet. Sonradan yine CHP tarafından kapatılan Köy Enstitüleri böyle bir denemedir. Hatta 1940'ların sonuna doğru İmam Hatip Kursları açılması da o denemede eksik görülen boyutun hayata geçirilmesiyle projenin tamamlanması çabasıdır. Araya herkesin gözlerini açmasını getirmesi beklenecek çapta Avrupa'yı tüketen bir büyük savaş (2. Dünya Savaşı) girmesine rağmen, hâlâ kurucu kadronun elinde olan devlet yönetimi, Türkiye'de, 'din adamı' işlevini de üstlenecek bir öğretmen profili oluşturmanın peşindeydi. Yanlış, örnek seçilen mesleklerde veya meslek mensuplarında değildir; Cumhuriyet elitlerinin yanlışı, seçtikleri kalkınma modelindedir. Bu alanda bir şeyler yapmanın zamanı geldi de geçiyor. Bugünden geriye baktığımızda Cumhuriyet'in kurucu kadrosunun temel tercihlerde bulunurken yaptıkları yanlışın sebeplerini anlayabiliyoruz; ancak bugün ülke yönetiminde bulunanların neden hâlâ aynı yanlışta ısrar ettiklerini anlamak o kadar kolay değil. Prof. Şerif Mardin'in tespiti doğruysa zaten acilen bir şeyler yapılması gerekiyor; o tespit doğru değilse ve yanlış başka bir yerdeyse, geç bile kalınmış demektir... Öğretmenlerimizi ve din görevlilerimizi, bugünün Türkiye'sine uygun yeni bir toplum harmanlamada ve kalkınma hamlesine 'en uygun insan unsuru' yetiştirmede yeni özelliklere kavuşturmamız gerekiyor. Öğretmen ve din görevlilerinin daha güne uygun vasıflarda yetiştikleri, 'iyi, doğru ve güzel' değerlerini gelenekseli ihmal etmeyen bir anlayışla fakat çağdaş verilerle kitlelere aktarabildikleri bir 'yeni Türkiye' idealini benimsemeliyiz. 'Kaba softa' ve 'ham yobaz' yakışıksız yakıştırmalarının üzerine oturmayacağı türden din görevlileri ile dünyayı tek boyutlu görmeyen, bilgili, meraklı ve iyi niyetli öğretmenler yetiştirecek bir anlayışa ne zaman kavuşacağız? Elbette ilim-irfan ordusu olan öğretmenlerimiz de, hademe-i hayrat diye de bilinen din görevlilerimiz de bu ülke ve insanlarımız için pek çok fedakârlıkta bulunuyorlar. Daha fazla hizmet verebilmeleri için ise daha farklı özelliklerle donanmaları gerekiyor.