Nurhan Bahçe GENÇ

Nurhan Bahçe GENÇ

SENELER

Zeki Müren ‘seneler ne olur üstüme gelmeyin’ diyor, çalan şarkıda.

Giden senelerin ardından sitem etmemek mümkün mü?

Nasıl her şeyi sürüklüyor, farkettirmeden.

insan hep daha iyi olacağını, daha genç, daha sağlıklı, daha ayakta, daha zengin, daha bilgili, daha rahat olacağının ümidiyle ayakta kalıyor. Beklentiyi azaltmak deyimi bu aralar, insan yönetiminde çok kullanılıyor.

Neden?

Beklentiyi azaltmanın hayal kırıklığı yaşamamakla alakası varmış. Bilenler öyle söylüyor. Hiç hayal kırıklıklarımız ya da yolunda gitmeyen şeylerimiz olmasın mı mesela? Acının, elemin tamamını hayataımızdan çıkarabilir miyiz? O zaman çalışmalarımızın , başarılarımızın , iyileşmelerimizin değeri nereden olacak?

Her sabah açtığımız sosyal medya ya da her hangi bir haber kanalı gönlümüzdeki insan sevgisini yerle bir ediyor. Saygı duymak, sevmek, sevilmek, kıymet verilme duygusu öylesine hunharca harcandı ki, sokaklarımız, kapılarını kapattığımız evlerimiz bile güven yerleri ve mahrem olmaktan çıktı.

Çok değil belki bir on sene önce bile bu kadar özgürlüğün (!) ne matah bir şey olduğunu anlayamıyorduk.

Şimdi her şey aleni, aşikar. Kimse kimseden çekinmiyor, gerçekten sevmiyor, güvenmiyor. İnsanlar sadece rahat ve paranın esiri olmuş durumda. Bu duruma gelmiş olmanın bir-iki sebebi olamaz. Bir iki sene içinde de olmadı. Aynen siyonist Yahudi mantığı bu. Yüzyıldan fazladır,’ batıya bir değil, bütün pencerelerimiz açtığımız için, cereyandan hastayız’

Dünyanın yaşanmaz hale geldiği bu zamanda müslümanlar olarak bize düşen, oturup tembelce izlemek mi olmalı tavrımız. Dünya yansa, bir deste otu yanmayacak insandan, ne kendisine ne de dünyaya bir fayda olamadığını zaman bize acıbir şekilde öğretti.

Rahatım bozulmasın, üzülmeyeyim, bana dokunmayan yılan bin yıl yaşasın mantığı yangını söndürmedi. Yangın işte evlerimizde, mahallemizde, şehrimizde.

Hayatımıza model aldıklarımız canımıza okuyor. Hani Efendimiz (sav) ‘Bir kötülük gördüğünüz de onu üç şekilde düzelltin. Önce dilinizle (söyleyin), sonra elinizle (müdahele edin). Hiç olmadı (o kötülüğü sevmeyin), kalbinizle buğzedin’ buyurmuştu. Kötülük yani insanı daraltan, ruhunu sıkıp kötü hissettiren şeyler karşısında bencilce durduysak, bana ne dediysek vay bize. Bu yangına odun taşıdık bilelim.

Yüreklerimizin karardığı bu günlerde ümit kapısından gitmeden yeniden enerji toplamanın ve yeniden davranmanın eşiğine gelmeliyiz. Aklım başımda olduğu sürece, en cahil zamanımdan beri savunduğum tezi yine tekrarlayacağım. Düzelme, değişme önce kendimizden sonra ailemizden başlayacak. Değer yargılarımızı tekrar terazinin gözlerinde tartmalıyız.

İnsan, inandığı kadar güçlü aslında. İnançlarımız hassaten ahiret inancımız bize hangi şeyleri yaptırıp hangi şeyleri bıraktırıyor. Önümüzde bir ‘turnusal kağıdı’ gibi Filistin ve şehitleri, gazileri duruyor.

Hangi şey, candan, vatandan, evlat, ana, baba, hürriyetten daha değerli olabilir ki, inandıklarının dışında.

İnsanlarla iletişim kurdukça, uyuşturulmuş bir toplumda yaşadığımızı görmek bir çok şeyi sorgulatıyor. Nerde hata yaptık?

Merhametin yeryüzünden neredeyse topyekün silindiğine şahitolmak, hassaten kadın ve çocukların yüreklerini bu kadar neyin katılaştırdığını sorgulamak zorundayız. Herşeyimizden geçtiğmiz ve hayatın merkezine koyduğmuz, güç olan para, mevki, nasıl oldu da bu kadar insanlık değerini ayaklar altına aldı?

Anne merhameti, çocuk safiyeti toplumu düzeltir diye düşünürdüm, hala düşünüyorum. Kur’an Ebu leheb’ten bahsederken karısuyla birlikte diyor. Kötülüğü desteklediği için. Adı cehneneme girecekler listesinde.

Akıl alır gibi değil, sanki bütün insanlık nefsi emmare de kalmış. İlkel beyinle malul, hiç törpü görmeyen aklın eseri olarak kalmış. Ve bu kadar bilgiye ulaşmanın kolay olduğu, herkesin bir şekilde her konuda söyleyeceği bir çok sözünün olduğu bir dönemde, eylem yok. Fiil yok. Hareket yok.

Gel de üstad N.Fazıl’a hak verme, “Siz hayat hayat süren leşler sizi kim diriltecek?” Sağımıza solumuza bakıp bir kurtarıcının gelmesini beklemek yerine, Yasin suresndeki, “Şehrin bir tarafından koşarak gelen” adamın tavrını takınmalıyız. Heyecan, istekle ve uyarma da acele ederek. Kendimizden balayarak. Vesselam.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.