Sen de Benim Süzme Balımsın!

Hayatta her şey olabiliriz. İyi bir eğitimimiz olabilir. Kaliteli insanlarla oturup kalkıyor olabiliriz. Geniş bir çevremiz, kabarık bir fihristimiz olabilir.

Başarılarına başarılar ekleyen önemli bir yatırımcı, projelerine değer verilen kıymetli bir danışman olabiliriz.

İyi bir politikacı da olabiliriz.

Parmakla gösterilen bir yakışıklı yahut parmak ısırtan bir güzel de…

Hepsi olabiliriz.

Herkes için önemli bir değer, vazgeçilmez bir kıymet olabilirsiniz. Hürmet görüyor, talep artışlarınızın grafiği sürekli yükseliyor olabilir.

Ama!

Evet. Bu ama çok önemli!

Bütün bunlara sahip olsanız da, riyasız bir bardak çay içebildiğiniz, sadece kendiniz olduğunuz, her türlü rütbe ve konumdan sıyrılarak ‘Kendiniz olabildiğiniz’ bir dostunuz yoksa çok fakirsiniz demektir. Çok!

Yazık ki, ne yazık!

Hiçbir varlık, sahip olduğunuz hiçbir nesne bu iç boşluğu doldurmaz, dolduramaz. Artan ilgiler zamanınızı tıka basa doldurabilir. Kazancınızı arttırabilir. Sizi ulaşılmaz kılabilir.

Ama o iç boşluğunuz bir türlü dolmaz aksine giderek derinleşir. Korkunç hâle gelir.

Oturup düşünmek istemezsiniz bile. Yok sayarsınız. Yüzleşmekten korkarsınız. O hâlinizi kendinizden bile saklarsınız. Reddetme yoluna gidersiniz…

Ah o yok saymalar. Ah!

Ah o reddedişler ve kabullenememe halleri.

Sarıldığımız çürük iplerdir bunlar. Taşıyamazlar iç boşluğumuzun ağırlığını… Koparlar. Hem de en olmayacak zamanlarda.

Ne diyorduk? Hiçbir zaman yok saymalar derin boşlukları giderip yok hâle getiremezler. Seni de içine çeker ve yok etmeye çalışır sadece!

İşte bu sebeple gönül ritmimizi hisseden, hatta o ritme âhenk veren, billurlaştıran dostlarımız olmalı!

Canlarımız olmalı.

Berrak, şeffaf… ‘Süzme bal’ gibi… Her türlü katkı maddesinden uzak… İçi dışı bir olmuş, bütünleşmiş, kabuklardan sıyrılmış…

İçini görebildiğimiz ve içimizi görebilen ‘Süzme bal’ kıvamında dostlarımız olmalı.

Onlardır yaramıza merhem olanlar…

Onlardır kendimizi yanlarında koruma ihtiyacı hissetmediklerimiz.

Onlardır ancak cana can olanlar.

En dokunaklısından ‘Canımmm’ diyebildiklerimizdir yine onlar...

Bizler ‘Süzme bal’ kıvamında dostlarımızın gönül salıncaklarında sallanıp dururuz.

Mutlu oluruz, huzur buluruz. Ötelere kanat açarız.

Ve hiç inmek istemeyiz.

Zira onlardır iç boşluğumuzu gideren, ruhumuza muhabbet üfleyen! Esas zenginliğimiz onlardır. Bu ‘Süzme bal’ kıvamına gelmiş canlar konuma ve pozisyona bakmazlar. Her durumda yanımızda olurlar. Anlarlar, çünkü dinlerler.

Bizi duyan onlardır, gerçekten duyan… Bir kulaktan girip diğerinden çıkmaz. İki kulaktan bir işitir ve sözlerimiz gider gönüllerinde karar bulur, dem alır.

Zirvelerin sert rüzgarlarından onlara tutunarak korunuruz. Onların dostlukları, sevgileri, içtenlikleri burcumuzdaki bayraktır. Yüreğimizdeki en titretici ezandır bizi bize getiren.

Yıkılışlarımızda da yanı başımızda olurlar. Kaçmazlar. Gerekirse bizimle beraber kalırlar o göçükte… Kurtarabilmek, sağ salim çıkartabilmek için.

Hiçbir şarta bağlı değildir dostlukları... Pazarlıksızdır. Tüccar usulü değildir. Tartıya gelmez, hesap edilemez.

Bal olmuştur çünkü… Üstelik ‘Süzme bal’...

Süzme bal olanın neye ihtiyacı olur ki? Katışık şeylerden uzaklaşmış, onlardan ayrışmış, kristalize olmuştur.

Saflaşmıştır.

Bir şey olacaksak ‘Süzme bal’ olalım…

Katıksız, katışıksız olalım. Dost olalım, yâr olalım. Bâr olmayalım, yük vermeyelim kimseye. Yük çekelim.

Düşünsenize; sizi bir dostunuz ‘Süzme balım’ diye ünlüyor. Böyle sesleniyor.

Ah ne denir ki buna…

Size düşen aynı şekilde cevap vermektir.

‘Sen de benim süzme balımsın!’

12.11.2012 canbolatugur@gmail.com/https://twitter.com/ugurcanbolat https://www.facebook.com/iyibakkendine7   

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
21 Yorum