Dr.Mehmet BOZKURT
SEÇİM SONRASI UFUK TURU
SEÇİM SONRASI UFUK TURU
Dostlar seçim sonuçları memleketimize ve milletimize hayırlı olsun. Şimdi bu sonuçlara bakarak bizi eleştirenler bizim haksız çıktığımızı düşünüyor olabilirler. Bizi AK Partiye karşı ırkçı bir partiye destek vermekle vebale girdiğimizi söyliyen çok. Kıymetli okuyucular ameller niyetlere göredir. Biz AK Partiye hasım; MHP li değiliz sadece MHP nin barajı aşıp hükümete özgürlükler ve milli meseleler konusunda destek vermesini istedik. Kardeşlerim MHP nin tabanına yönelik mesaj vermenin faydasız ve lüzumsuz olduğunu düşünüyorlar. Geçmişte Üstad Necip Fazıl; Erbakan ve Milli Selamet Partisinde aradığını bulamayınca ülkücüleri kucaklamış ve Milliyetçi Çalışma Partisini desteklemişti. Bunun sonucunda MÇP tabanı ülkücü gençlik Büyük Doğu ile ve Abdülhakim Arvasinin tasavvuf anlayışiyle tanışmış; manevi yönden oldukça istifade etmişti. Geçmişte İskenderpaşa da partilerüstü durumda daha geniş kitleleri irşadetme imkanına kavuşmuştu ve Muhsin Yazıcıoğlunun önderliğinde birçok ülkücüye kucak açmıştı. Bu noktada Başbakan Recep Tayyip Erdoğanın İstanbul İl Başkanlığı ve Belediye Başkanlığı dönemindeki icraat ve anlayışından bahsetmek istiyorum. Tayyip Bey’in toplumun bütün kesimlerine kucak açması ve bunun sonucunda hatta Beyoğlunda meyhanelerden ve hayat kadınlarından da destek görmesi utanılacak bir durum değil takdir edilecek bir durumdur. O halde Nureddin Coşan Hocamızın MHP tabanına böyle bir mesaj vermesi niçin eleştiriliyor? Bu bir grubun geçmişte sadece ve her zaman Demireli desteklemesine veya bir başka grubun pazarlık sonucu belli bir bedel karşılığı herhangi bir partiye destek vermesine de benzemez. Bu bir kritik analitik değerlendirme sonucu Milletimizin hayrına olduğu düşünülerek verilen bir destektir. Ki burası bir dergahtır. Kapı herkese açıktır. Bu mesajın sonuçları bir süreç içinde ortaya çıkacak ve anlaşılacak. Ancak maalesef anlamak istemeyenler anlayamayacak.
Bir önceki yazımda MHP üzerinde oynanan oyunlardan bahsetmiştim. İki farklı güç MHP üzerinde oyun oynamak istiyor. Birincisi (bunu ABD sanıyorum)nin amacı, kaset skandalları ile MHP yi baraj altına itip yeni Anayasa tartışmalarında MHP yi safdışı etmek ve BDP ile CHP ittifakı ile AK Partiyi sıkıştırmak, demokratik özerklik konusunda taviz verdirmek ve Meclis dışında kalan MHP yi de sokağa itmek. İkinci güç Ergenekon destekçilerinin amacı da MHP yi Meclise girmesini sağlamak ve yine bu sefer üç parti ittifakı ile AK Partiyi sıkıştırmak. Ergenekon destekçisi medyaya dikkat etmişseniz kaset skandalında Deniz Baykalı istifaya davet ederken MHP de kaset skandalında ismi çıkan 10 kişiyi kişinin özel hayatı diyerek savunmuş ve istifa ettirmemeye çalışmıştı. Bu durumu ne Bahçeli ne de sayın Başbakanın doğru okuduğunu (ilk başlarda) sanmıyorum. Ayrıca bu cephe de BDP nin taşkınlıklarını milletin sinir uçlarına dokunan taleplerini üzerinde durmuyor örtbas ediyor. Bugün BDP nin geçen döneme göre 2 misline yakın(36) milletvekili çıkarması üzerinde dikkatle durulmaya değer. Şimdi mecliste Kürt milliyetçisi ile Türk Milliyetçisi partiler birbirini dengelemiş olacak.
Bir kasetle Deniz Baykalı koltuğundan eden irade yerine Kılıçdaroğlunu oturttu. Kılıçdaroğlu da Amerikaya gidip destek istedi, İsraile göz kırptı.
CHP ve MHP ye kaset şantajı yapanların AK Parti hakkında hayır düşünmediklerini bilelim ve istedikleri anda AK Partiden 30-40 kişiyi koparmak için kaset şantajı yapabileceklerini unutmayalım. Bu seçim sonuçları milletin böyle çirkin komplolardan hoşlanmadığını da gösterdi. Netice itibari ile bu komplo ters tepti.
Dostlar kafama takılan bir konu: Bir mahkum idama mahkum olmuş fakat söz vermişsiniz idam edemiyorsunuz. Bulunduğu yerden örgütünü idare ediyor, şimdi de Devleti tehdit ediyor. Bu işin içinde bir iş yok mu sizce? Ve ayrıca hani Amerika ile anlaşmıştık ve Kandil dağıtılacaktı PKK dağıtılacaktı. Ne oldu şimdi savaş açmakla tehdit ediyorlar. Göz göre göre sınırdan sızıyor müdahale edilmiyor ve bunlar birkaç ay sonra Başbakanın konvoyuna saldırı yapabiliyor. Bunlar arka planı araştırılması gereken hayati önemde konular. Bir husus daha. BDP nin ve PKK nın şiddet ve terörüne karşı bir tepkisizlik bir kanıksamanın farkındamısınız? Anestezi yaparak bir uzvumuzu bizden koparmasınlar?
Kıymetli okuyucular Başbakanımız Tayyip Erdoğanı takdir etmiyen biri değilim. Üç dönemdir artan oy potansiyeli ile iktidara geldi. Çetelerle tröstlerle cunta ile yargı oligarşisi ile boğuşarak buraya kadar geldi. Ben gerek Tayyip Beyin ve gerekse Abdullah Gülün niyet ve samimiyetinden şüphem yok. Hem suikast teşebbüslerine maruz kalacak hem icraat yapacak. Zor değil çok çok zor biliyorum. Ama bu benim bir vatandaş olarak bu hükümetten bu Başbakandan maneviyata dair dini özgürlüklerime dair taleplerimden vazgeçeceğim anlamına gelmiyor. Bu ülkede sadece Kürtler mi zulüm gördü? Başörtü meselesi, 12 yaş altında Kuranı Öğrenme yasağı; 15 Yaş altında hafızlık yasağı hakkında üçüncü döneme girerken henüz AK Partiden bu yönde olumlu bir işaret yok. Hükümetin mazereti varsa bizim de bilinçle inancımız gereği bu taleplerimizi sonuç alıncaya kadar gündemde tutmamız gerekiyor Sonra AB ye uyum sağlayacağız diye zinanın (biliyorsunuz büyük günahlardan biridir) suç olmaktan çıkarılması, idamın kaldırılması gibi meseleler bizim bünyemize uymadı.
Bu yazımda da bir kıssa ve bir nükte yazmak istiyorum.
Biliyorsunuz Halid İbni Velid çok zeki ve başarılı bir başkumandandı. Hazreti Ömer R.A. onu görevden alınca sahabiler hiçbir mağlubiyet almamış ve hep zafer kazanmış bir kumandanı neden azlediyorsun diye sorunca Halife de: Ben de halkın bu zaferleri Allahtan değil de Halid bin Velidden olduğuna inanacağınızdan korktuğum için azlettim der. Bununla ne demek istiyorum. Orta yerde büyük başarıyı küçümsemek gibi bir niyetim anlaşılmamalı. İnancımız gereği Allah CC yardımı unutulmamalı. Yoksa Allahın aziz kıldığını kim zelil edebilir zelil kıldığını kim aziz edebilir.
İkinci husus Alman Şair Goethe’den okumuştum. Uçurtma yükselir yükselir yükselir kendini tutan ipten kurtulmaya çalışır. Fakat bilmez ki ipten kurtulduğu anda uçurtma yere düşer.
Dostlar 12 Eylülden sonra o günlerin baskıcı yönetimi sonucunda toplum olarak tepkisiz hale getirildik. Demirel yasaklar kalktıktan sonra ilk konuşmalarında dağa taşa korku sinmiş diyordu. Özal döneminde ise herkes siyaset konuşmaya başladı toplum meselelerini tartışmaya başladı. Bugün ise demokrasi ve serbest ortam var ancak manevi hassasiyetlerimiz azalmış durumda ki bu hiç hoş değil. AB ye girersek iyi olur girmemiz lazım gibi bir algı oluştu.
Bugün tartışıyoruz ama olayların arka planını ve onun da arka planını bilmiyoruz. Olayları gelişmeleri doğru okuyabilmemiz için daha çok veriye ve dikkatli bir kritik analize ihtiyacımız var.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.