KABE’NİN ÖRTÜSÜ NİÇİN SİYAH?

Yeryüzünde yapılan ilk ibadet yeri olan Kâbe asırlardır Âdemoğullarından Müslüman olanların en çok ziyaret ettiği mekanlardan/binalardan biri veya birincisidir. (Mina’da ki Mescid-i Hayf’da 70 peygamber namaz kılmıştır. Onlardan biri de Musa peygamberdi.” (Mecmeu’z-zevaid, III/221)

Çölün ortasında, sıcaktan kavrulan bir coğrafyada, etrafı binlerce ağaçsız, otsuz, keskin, siyah taşlardan müteşekkil dağlar ve tepeler ile çevrili Mekke Şehrindeki bu bina/Beytullah (Allah’ın Evi) kıyamete kadar bu özelliğini koruyacaktır. Kâbe /Mekke deyince akla gelen isimler Hz. Âdem, Hz. İbrahim, Hz. İsmail, Hz. Hacer, Şeytan, Abdulmuttalip, Ebu talip, Ebrehe, Ebabil Kuşları, Hz. Muhammed, Mekke Müşrikleri, 4 Halife, Emevîler, Abbasiler, Selçukiler, Memluküler, Eyyubiler, Osmanlılar...Ve bu devletlerin halifeleri, padişahları, sultanları…

Geçen gece şu linkteki

(https://www.youtube.com/watch?v=ThXWAJbFIWA)

Videoyu izlerken Merhum Ali Ulvi Kurucu'nun bir hatırasına rastladım. O bu hatırasında Kâbe’nin örtüsünün niçin siyah olduğu ile ilgili Afganlı bir şairin hüzünlü mısralarını paylaştı. Bendeniz bu mısralardan çok etkilendim. Dostlarımdan okuyucularımdan hikâyeyi bilmeyenler için Klavyenin başına oturdum.

(Bu şiire geçmeden önce Kâbe’nin örtüsü ile ilgili kısa bir tarihçe yazayım:

CAHİLİYYE DÖNEMİNDE

Bu dönemde Kâbe'nin örtüsü bazen kumaşlarla bazen deri parçaları ile örtülmüş. Oraya örtü sermek herkes için bir onur ve şeref olduğundan kabileleri bu konuya çok ehemmiyet verirlermiş. Kâbe’ye örtülen kisveler eskiyinceye kadar indirilmeyip yerinde bırakılırmış. Bu durum bazen Binaya zarar verecek hale gelirmiş. Kâbe’nin bakımı, kapısının ve anahtarlarının muhafazası görevi demek olan hicâbe hizmeti Benî Şeybe’ye geçince eski örtüler genellikle parçalara ayrılarak Mekke halkına ve hacılara dağıtılmaya veya satılmaya başlanmış

İSLAMDAN SONRA

İslâmî dönemde Kâbe'nin örtüsünün değiştirilmesi dönemin halifesi/hükümdarı/devlet adamı tarafından yaptırılır olmuş. Bu uygulama Hz. Peygamberimiz ve dört halife tarafından da gerçekleştirilmiştir. Şu farkla ki örtü eskimeden yenisi ile değiştirilmemiş. Değiştirme işi aşure gününde gerçekleştirilirmiş.

Kâbe hizmetleri ve örtüsü için hâzineden tahsisat ayırma Hz. Ömer -radıyallâhu anh-’la birlikte başlamış. Hz. Muaviye Hz. Ömer -radıyallâhu anh- zamanından itibaren Mısır'da yaptırılan beyaz keten veya kırmızı ipek örtüyü Mekke'ye göndermiş. (Bu örtüler önceleri Şam ve Horasandan gelirmiş)

Abbasîler döneminde âşûrâ günü asılan kırmızı örtünün ramazan ayına varmadan eskiyip yıpranması üzerine beyaz renkli ipekten üçüncü bir örtünün hazırlanması âdet olmuş. Bu yıldan itibaren Kâbe’nin örtüsü yılda üç defa değiştirilmeye başlanmış. Abbâsî Halifesi NâsırLidînillâh’ın hilâfetinin sonuna doğru ise örtünün rengi siyaha, yazısı sarıya çevrilmiş. Böylece örtünün rengi artık siyaha dönüşmüş ve bu uygulama zamanımıza kadar devam etmiş.

OSMANLI DÖNEMİNDE KÂBE ÖRTÜSÜ…

1517 yılında Hicaz Osmanlı hâkimiyetine girdi ve Yavuz Sultan Selim eskiden olduğu gibi Kâbe örtülerinin Mısır'dan gönderilmesini istemiş. Kânûnî Sultan Süleyman zamanından itibaren Kâbe'nin dış örtüsü Mısır'da, iç örtüsünün kumaşı da Mısır’da dokunarak İstanbul'da hazırlanmaya başlamış. III. Ahmed döneminden itibaren kumaşların tamamının İstanbul'da dokunması âdet olmuş. İç örtü son olarak 1861’de tahta çıkışı münasebetiyle Sultan Abdülaziz tarafından gönderilmiş ve 1943'e kadar kullanılmış. I. Dünya Savaşı sırasında Mekke Emîri Şerîf Hüseyin, Osmanlı Devleti'ne karşı ayaklanınca her iki örtü de Mısır’dan gönderilmeye başlanmış.

VE SON NOKTA

Suudi Arabistan hükümeti 1962'de Mısır’dan gönderilen örtüyü Cidde'den geri çevirmiş ve bu tarihten itibaren Kâbe’nin örtülerini Mekke'de kurduğu özel Kâbe örtüsü fabrikasında hazırlatmaya başlamış. Kabe'nin Örtüsünde lafza-i celâl, kelime-i tevhid ve "sübhânallâhi ve bihamdihî sübhânallâhi'l-azîm” ibaresi yazılıdır…)

Bunlar tarihi bilgiler. Lakin bir de Müminlerin, şairlerin gönlündeki Kâbe’ye bakalım. Kâbe ve örtüsü ile ilgili çokça şiir ve ilahi vardır.

AFGANLI ŞAİRİN ŞİİRİ

Merhum Ali Ulvi Kurucu Anlatıyor:

“1970’lerde Sadık Bey diye Afgan sefiri vardı şehit oldu. Farsça şiirler yazardı. Medine’ye geldikçe şiirler getirir gösterirdi. O son gelişiydi ve ondan sonra şehit oldu. Sefir bey yeni şiir var mı? Diye sordum. O da var dedi. Sonra ise “İçinde bir beyit var ağlayarak yazdım. Hangisi olduğunu bilirsen Şair olduğunu takdir ve tasdik ederim” dedi. Ciddi bir insandı. Sefir bey görelim görmeden hükmedemem dedim. O şiir şu:

“… Ey Kâbe dünyada bu kadar renk var; beyaz, sarı, pembe, mavi, kırmızı. Sen niçin bunların içinden siyahı seçtin ?

Niçin siyahlar giyiyorsun.?

Medine-i Münevvere’nin kubbesi yeşil, senin örtün niçin siyahtır?

Kâbe cevap veriyor;

Ben dertliyim, beni konuşturma.

Yaramı kanatma.

Ben siyahlar giymeyim de kim giysin?

Muhammed Mustafa (sav) sevgilim burada doğdu,

Peygamberlik burada geldi,

Lakin Mekkeliler O’nun(sav) kıymetini bilmediler

Ve o da Medine’ye gitti.

O günden beri ben siyahlar giyerim.

Medine ise yeşiller giyer.”

Şiirin aslı Farsça. Tercümesi bu kadar etkiliyse orijinali kim bilir nasıldır?

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
4 Yorum