xxx65566
Şah-mat dediler: Durum çok vahim!
Bize diyorlar ki; tek bir noktadan bak, başka şeyleri görme, bilme, sorgulama.. Hak talep edenlere, özgürlük isteyenlere tam destek ver ama onlar üzerinden, kan üzerinden oyun kuranları ayıplama. Bu dönemde; Libya'da iç savaş yaşanırken, Suriye'de tanklar sokaklarda gezerken, insanlara kıyılırken başkalarının neler planladığı, bu işlerde parmağının olup olmadığı ile ilgilenecek vaktimiz mi var!
Haklılar.. Özgürlük isteyenlere, despot rejimlerle mücadele edenlere tam destek veriyoruz, vereceğiz de. Onlarla birlikte üzülecek, onlarla birlikte sevineceğiz. Bu bölgede onlarca yıldır meşruiyetini halkından almayıp onları ezen rejimleri savunacak halimiz yok, hiçbir zaman da olmadı.
Ama onların dediği gibi yapmayacağız... Gözümüzü tek bir noktaya dikip, bağırıp çağırıp ondan sonra, işler sakinleşince "eyvah, biz bunu istememiştik, amacımız bu değildi" demeyeceğiz. Yani bir kez daha kazık yemeyeceğiz. Yüz yıldır bu topraklarda oyunun bin bir türlüsü oynanmışken, en masum talepler kanlı senaryolara kurban edilmişken hiçbir şey olmamış gibi haber etmeyeceğiz. Birinci Dünya Savaşı'ndan bu yana bu rejimler üstünden bölgeyi yönetenlerin şimdi hak talepleri üzerinden kumar oynamalarına izin vermeyeceğiz.
Evet, onları destekleyeceğiz, desteklerken onların kanı üzerinden hesap yapanları da göreceğiz. Bu hesapçıların bütün bölgede nasıl etnik çatışmalara yatırım yaptığını, nasıl mezhep kavgası kızıştırdığını bileceğiz. Suriye'de bir Alevi-Sünni çatışmasına ya da bir Kürt-Arap çatışmasına izin vermeyeceğiz, vermemeliyiz. Bu ülkenin dağıtılmasına, birkaç parçaya bölünmesine, her ne sebeple olursa olsun Fransa önderliğinde bir işgal gücünün müdahalesine maruz kalmasına hep birlikte karşı çıkacağız, çıkmalıyız.
Suriye yönetimi kontrolü kaybediyor. Dera ve başka bölgelerde tanklar sokaklarda geziyor, sınırlar kapatılıyor, iletişim durduruluyor, insanlar kurşunlara hedef oluyor. Bu doğru ve gerçekten çok endişe verici. Böyle bir tabloyu haklı gösterecek hiçbir gerekçe bizim için meşru değil.
Beşşar Esad yönetimi, bugüne kadarki reform beklentilerini neredeyse terk etti ya da terk etmek zorunda bırakıldı. Reform yerine silaha sarıldı. Aile çevresi, Baas bürokrasisi, istihbarat birimleri, ülkenin siyasi ve ekonomik gücünü elinde bulunduran mafyalaşmış yapı, reform yerine, hak taleplerini anlama yerine, toplumsal uzlaşmaya kapı aralama gerine güvenlik tedbirlerine başvurmaya, kan akıtmaya başladı
Bu intihar demek. Uygulanan yöntem; sadece rejime karşı tepkiyi daha da güçlendirmekle, sistemin sonunu getirmekle sınırlı kalmayacak. Muhtemelen ülkenin bir tür iç savaşa sürüklenmesine hatta askeri müdahaleye maruz kalmasına yol açacak. Şu an itibariyle bazı bölgelerdeki durum iç savaşı andırıyor. Libya'da Misrata'da ne yaşanıyorsa bu bölgelerde benzer şeyler yaşanıyor.
Gösterileri, tepkileri bastırmanın, muhalefeti silahla sindirmenin ötesinde görüntüler var. Sanki Suriye güvenlik birimleriyle bazı bölgelerdeki silahlı birimler arasında sokak çatışmaları, şehir savaşları yapılıyor. Silahlı kişilerin arasında Suriye dışından gelenler var iddiası doğruysa, durum gerçekten vahim demektir.
Şam yönetimi, bu kişilerin Ürdün, Suudi Arabistan kökenli olduğunu öne sürüyor. Bu bir dezenformasyon olabilir. Ama gerçeklik payı varsa, bu ülkelerden silahlı birimler Suriye'ye girmiş ve silahlı mücadele başlatmışsa durum bölgesel bir nitelik alacak demektir.
Ürdün sınırının kapatılması bu açıdan çok önemli. Olaylar tırmanırsa, durum, Şam'ın iddia ettiği gibi bir boyut alırsa, Suriye ile Ürdün arasında nasıl bir gerilim çıkacağını tahmin edebiliriz. İki ülkenin savaşın eşiğine gelmesi nasıl bir bölgesel tehdit oluşturur düşünelim. Sadece Suriye-Ürdün değil; Lübnan içinde Hizbullah ve Hariri taraftarları da bu gerilimin tarafı olacaktır. Yine böyle bir durumda, Bahreyn'deki Şiilerin isyanı Suudi Arabistan'ın petrol bölgelerinde yaşayan Şiilerin isyanına dönüşecektir.
Tamam; Suriye'de rejime karşı haklı talepleri olan insanlar ayakta. Ve gerçekten hazin durumlar var, kan dökülüyor ve bu daha da artacak gibi. Rejim ve hak talep edenler arasında taraf olmak çok kolay. Eğer durum sadece buysa bizim safımız bellidir. Çözüm önerimiz, Suriye yönetimi, yeni bir toplumsal sözleşme üzerinde halkıyla uzlaşmak zorunda. Türkiye de bu konuda işlerini kolaylaştırıcı rol üslenmeli. Diyalog kapıları aralanmalı, rejim belli azınlığın rejimi olmaktan çıkarılıp toplumun bütün kesimlerini temsil edecek şekilde yeniden dizayn edilmeli. Şam, bunu yapmazsa çok kan dökecek ama er geç kaybedecek.
Bu şekilde iki tarafı olan tartışmada taraf olmak da çözüm önerisi getirmek de kolay. Ama, İran-Suudi Arabistan cepheleşmesi, Suriye-Ürdün cepheleşmesi, bölge içi güç mücadelesi varken, bir de Irak ve Libya'da olduğu gibi müdahale ihtimali masada iken, yani çok taraflı karmaşık denklemler söz konusuyken dikkatli olmak zorunludur.
Olayları bütün boyutlarıyla görmeye çalışanların işi gerçekten zor. Tarafların hepsi sizi suçlayacaktır. Öyle de oluyor. Bireysel ve toplumsal vicdanımız bu ülkede ezilenlerin yanında. Acı duyuyoruz ve çok endişeleniyoruz. Ancak, farklı ihtimalleri, senaryoları bugün tartışamazsak, yarın çok acı çekeceğiz. "Ne oldu bize, neden oldu, şimdi ne yapacağız" şeklinde ağıt yakmaktan başka seçeneğimiz kalmayacak.
Libya, Kaddafi despotluğuna karşı ayaklandı. Haklı bir dava. Bugün Libya hem iç savaş yaşıyor hem işgal ediliyor. Bu işgali durdurabilecek ya da ömrünü kısaltabilecek miyiz? Elbette hayır. Belki on yıl sürecek ve Irak benzeri trajediler yaşayacağız.
Suriye ayağa kalktı. Baas yönetimine başkaldırdı. Onlarca yıllık eziyete bakınca son derece haklı talepler. Yarın Suriye de Libya gibi iç savaşa sürüklenirse, ardından müdahale gelirse, yapacak hiçbir şeyimiz kalmayacak. Bazı aklı evveller, bir hafta öncesini ve bir hafta sonrasını düşünemeyenler için bu cümlelerin hiç bir anlamı yok, biliyorum.
Ve yarın, Ortadoğu'da, Türkiye'nin öncülük etmeye çalıştığı her şeyin silinip süpürüldüğünü, bölgenin kapılarının Türkiye'ye kapandığını gördüğümüzde ne yapacağız?