Demliyazılar
Sadaka-i Cariyesi Zengin Bir Dava Adamı: Zübeyir Koç
Sağ olsunlar dostlarımız, Rahmetli Amcam Zübeyir Koç için bir yazı yazmamı istediler.
Biz de onun ve onu tanıyanların hatıralarıyla bu satırları kaleme aldık.
Zübeyir Koç Amcam merhum, kıymeti pek bilinmeyen dava adamlarından biriydi.
Bu durum sadece amcamla ilgili bir durum değil elbet. Ülkemizde nice güzel insanın kadr ü kıymeti sağlığında bilinmemiştir. Bu da bizim büyük bir yaramız.
Her neyse, Zübeyir Koç amcamız bir dava adamıydı.
Zübeyir Koç gibi inanlar kolay yetişmiyor.
O davasının delisiydi.
Lafını esirgemeyen, en son söylenecek sözü en başta söyleyebilecek kadar cesurdu birisiydi.
Cesareti sadece sözleriyle değil haliyle de ortadaydı.
Çocuklukları birlikte geçen babam anlatırdı; küçük yaşlardadereye gittiklerinde su yılanlarının yuvalarını bulur ve onları elleriyle öldürürmüş.
Böylesi bir insan davasında da deli olmaz mı?
Yine babamdan şunları da işitmiştim; Merhum Zübeyir Amcam, Bakırköy Osmaniye’de bir caminin yanındaki odada babamla beraber kalıyorlarmış. O zaman amcam o camide hem imamlık yapıyormuş hem de talebelik. Geceleri ders çalışırken mum ışığından faydalanıyormuş ve onu da iktisatlı kullanmak zorundaymış. O zamanın şartlarında kitap almak da zor olduğu için amcam kitaplara para yetiştirmek için ilave işlerde de çalışmak zorunda kalmış. Rahmetli Yusuf dedemizin ona yardım edecek durumu yokmuş. İşte bu şartlarda çalışarak, çırpınarak, adeta tırnaklarıyla kazıyaraktahsilini tamamlamış Zübeyir Koç amcam.
Müftülüğünü icra ederken de farkını hep göstermiş.
Valilerin yanına çıktığı zaman, o zamanın Türkiye’sinde“selamünaleyküm” diyerek farklılığını ortaya koymuş, bununla da kalmayıp protokoldeki askeri erkâna bile “aleykümselam” dedirtmeyi başarmış bu mübarek insan.
Hatta bir gün makamına çıktığı Vali Bey’e naz makamında; “Biz sizin çağırmanızla makamınıza gelirken, minareden günde beş vakit Allah sizi davet ederken niye camiye gitmiyorsunuz?” demiş.
Amcam çok girişken, sosyal yönü güçlü ve farklı kesimlerle kolay iletişim kurabilen bir insandı.
Hayatı boyunca onu en çok üzen grup Süleymancılar olarak bilinen grup olmuş. Öte yandan yıllarca ülkemizin kurumlarına habis bir ur gibi yerleşen fetöcüler de her zaman rahmetli amcamı üzmüş ve ona adeta düşman kesilmişler.
Samsun’da müftü iken amcamız, onların mali olarak haksızlıklarını görünce onların bazı Kur’an Kurslarını kapattırmış. Fetövari bir himmet zinciri bulunan bu gruba göz yummamış ve böyle bir yola girmiş. Bundan dolayı bu Süleymancılar amcama “Komünist Müftü” yaftasını yapıştırmışlar.
Amcamın bu davasında haklı olduğunu şimdi ben daha iyi anlıyorum. Kesinlikle yetkililer bunlara göz yummamalı ve gereğini yapmalı.
Aslında Rahmetli Amcamız hakkında anlatılacak çok şey var. Ama Zübeyir Koç’u, Zübeyir Koç yapan asıl olay onun Kore Fatih’i oluşudur. Onun için asıl sadaka-i cariye faaliyeti Kore’de yaptığı çalışmalardır.
Prof. Dr. Mustafa Ağırman Hocamız onu anlattığı bir makalesinde şu satırlara yer vermiştir;
…
İslâm, Kore’ye ilk kez Zübeyir Koç ile birlikte gelmedi, fakat onunla birlikte Müslümanların sayısı oldukça arttı. Orada İslam, Kore savaşından sonra bölgedeki Türk askerleriyle yayılmaya başlamıştı, fakat Müslümanların sayısı oldukça azdı. Zübeyir Koç, Kore’deki azınlığı çoğaltmaya gelmişti. Bir gün Zübeyir Koç’a bir görev verilir ve İmam Zübeyir bu görevi seve seve üstlenir. Görev İslâm’ı öğrenmek isteyen insanlara İslâm dinini anlatmaktır. Anlatmaya başladığı zamanlarda İslâm’ı öğrenmek isteyenlerin sayısı birdenbire artar. Tebliğ görevini yerine getirmek için uğraş veren İmam Zübeyir Koç, bu çalışmalarını sürdürürken her davranışında oldukça dikkatlidir. İnsanlara güzel örnek olarak da tebliğ görevini yerine getirmeye çalışır. Onun kendinden emin, güvenilir ve güzel ahlaklı bir insan olması etraftakileri İslâm’a daha da ısındırır. Birkaç ay sonra orduda görevli onlarca insan anlattıklarından ve yaşantısından etkilenip törenle İslâm’a girer. Böylece Kore’de Müslümanların sayısı gittikçe artar.
İslam’ın ilk tohumlarının atılmasından sonra konferanslar düzenlenir, İmam Zübeyir Koç konuşmacı olarak çağırılır ve İslam dini anlatılır. Genç imamın bir yıl kaldığı Kore’de Müslüman sayısı 200’ü çoktan aşmıştır. Ülkesine dönmeden önce gerisinde bir güzellik daha bırakan Zübeyir Koç, Kore’de bir caminin yapılmasına vesile oldu. İmam Zübeyir Koç yaptığı çalışmalarda samimi ve davasına da öylesinesadıktır ki, etrafındakilerin ona karşı kötü düşüncelerini yıkar. Kararlı olması ve İslâm’ı davranışlarına da yansıtması ona karşı olan ön yargıları yok eder. Bu konuda İmam Zübeyir’in Kore’den ayrılırken yaptığı bir konuşmasında söylediği sözler de bu durumu gösteren en iyi örneklerdendir: “Tuğgeneral Uluçevik bana başlarda yaşımdan dolayı ön yargı ile bakıyordu. Fakat çalışmalarımı gördükçe bana olan güveni arttı ve ayrılırken bana teşekkürlerini sundu.”
İslâm’ın yayılması için konferanslar veren genç imamı dinlemeye gelen Hıristiyan misyonerler onu vazgeçirmek için çabalarlar. Ancak Koç, İslam’ı anlatmaktan çekinmez ve çalışmalarını sürdürür. Hıristiyan misyonerler konuyu gündeme getirmek için gazetelerde haber yapar, İslam’ı anlatmaktan alıkoymaya çalışır ve bunun için büyük uğraş verirler. Zübeyir Koç bunlardan etkilenmez ve İslâm’ı anlatmaktan geri durmaz. Tebliğ çalışmalarına devam eder. Hatta bu engelleme çalışmalarının güzel sonuçlar getirdiği, kendisini engellemeye gelen on Amerikalının da Müslüman olduğu söylenir. Güzellikleri çoğaltarak ilerleyen Zübeyir Koç, Kore’de Müslümanlığın yayılmasına büyük emek vermiş ve İslâm dinini insanlara sevdirmiştir.
…
İşte böyle bir şahsiyetin yukarıda da belirttiğimiz gibi değerinin daha çok bilinmesini bekliyor insan. Gerçi Diyanet Televizyonu’nda yarım saatlik bir belgesel hazırlanmıştı amcamız için, lakin bu değeri anlatabilmek için çok sınırlıydı.
Onun için üniversitelerin konferanslar vermesi, onun hakkında tezler hazırlanması gerekmez mi?
Hatta belgesel niteliğinde bir sinema filmi çekilemez mi?
Hepsi yapılır ancak buradan Giresun’un siyasilerine ve bürokratlarına serzenişte bulunacağım.
Bu da merhumun yeğeni olarak hakkımdır diye düşünüyorum.
Ülkemizde nice insanların kalıcı eserlere isimleri verilirken, Merhum Amcamız Zübeyir Koç ve onun gibi insanlara yerel yönetimler yeteri kadar ilgi göstermiyor, değer vermiyor.
İlla isim verilmesi için şarkıcı, türkücü, popçu, topçu, sporcu vs olması mı gerekiyor? İslamî değerlerin ve ilim adamlarının hiç mi değeri yok?
Neden biz bu kadar yozlaştık?
Gerçi şu anki hükümet bu konuda bir şeyler yapıyor ama yerel yönetimlerin kesinlikle kayda değer yaptıkları bir şeyler yok.
Ben kendi çapımda bazı bürokratlara ve siyasilere serzenişte bulundum ama herhangi bir gelişme olmadı.
Böylesi sadaka-i cariyesi zengin bir dava adamını, Kore Fatihi’ni ve ilim erbabını görmezden gelmek hem rahmetlinin şahsı açısından hem de ülkemiz açısından cidden bir züldür.
Biz buradan yine görevimizi yaparak yetkililere seslenelim istedik.
Bizim biricik amacımız sadece Zübeyir Koç’u gündeme getirmek değil, böylesi birçok değerin ortaya çıkartılıp genç kuşakların tanımasına fırsat verilmesidir.
Ne diyelim, Allah yetkililerimize feraset versin de bu değerlerimizi halkımıza tanıtsınlar.
Vesselam.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.