Prof.Dr. Kamil GÜNGÖR
Ruhtaki Güzellik
Gönlün derinliğinden gelmeyen hiçbir iş, hiçbir düşünce ruhu beslemez. İnsan için de, öyle bilinmese bile, asıl ola ruhtur. Eğer ruhunuzu beslemezseniz dünyalar sizin olsa yine de bir boşluk hissedersiniz. Yaptığınız hiçbir iş, sahip olduğunuz hiçbir şey ruhunuzu rahatlatmaz. Etrafınızda ne kadar insan olursa olsun yalnızsınızdır.
Eğer bir iş gönlünüzün derinliğinden kopup gelmişse de tek başınıza bile olsanız sorun değildir. Olanlara-olaylara bakışınız ruhunuzun derinliklerinden geldiğinden tarifsiz bir dinginlik yaşarsınız. Kuru bir parça ekmeğin lezzetini hiçbir şeyle değişmezsiniz. Uykudan da, yemekten de, ibadetten de mutmain olursunuz. Baktığınız her şey huzur verir size... Çünkü ruhunuz maddenin suretiyle değil, hakikatiyle hemhal olmuştur. Hakikatteki büyüklük, kendinizdeki hiçlik size teslimiyet hissiyatı, huzur ve saadet verir. Hiçbir bedele de satmaz, hiçbir bedelle de satın almak istemezsiniz onu... Üstelik zengin fakir talip olan herkes için de açıktır bu kapı...
Somutlaştıralım biraz… Sanat bedenle ruhun birleşimidir mesela... Bu yüzden her türlüsü kıymetlidir. Söz gelimi orkestra şefi orkestrayı yönetirken adeta kendisinden geçer. Orkestrada yer alan birbirinden çok farklı müzik aletlerinin uyumlu ve senkron olması orkestra şefinin elindeki çubuğu (adı 'baton'muş) kullanımdaki maharetine bağlıdır. Ve gerçekten de sonuçta ortaya çıkan bir 'sanat'tır. Değerlidir yani...
Ortaya çıkan sanatın değerli olmasının nedeni gerçekte sanatçının beden ile ruh ikilisindeki bütünleşmesidir. Bir başka deyişle sanatçının, müziği bağlamında içi ve dışı aynıdır. Sanatına koyduğu şey de daha çok ruhudur. Bu yüzden de gerçek sanatçılar dış görünüşlerine önem vermezler. Hani bir söz vardır ya; (kime ait olduğunu bulamadım) ‘işine sadece bedenini koyan işçi, bedeniyle zihnini koyan usta, gönlünü koyan da sanatkârdır.’
Bir konser için de benzer şeyler söyleyebiliriz. Çok ünlü grupların açık hava konserlerine duruma göre onbinler, yüzbinler iştirak eder. Ve müziğin ritmi alır götürür onları... Yani sadece müzisyenler değil izleyiciler de kendisinden geçmiş bir şekilde rakseder. Bu sıradaki dağılmışlık da hiç önemsenmez. Nirvanaya ulaşmışlardır çünkü… Bu durum aslında beden-ruh bütünleşmesi yanında ruh açlığının-susuzluğunun doğal bir geri bildirimidir. Dedik ya insanda önemli olan beden değil ruh diye... Fotoğraf, taa kendisi…
Şimdi gelelim sadede... İslam insana beden-ruh bütünlüğü yanında, ruhu besleyen şeyleri öne çıkartmayı salıkverir. Kalplerin ancak Allah'ın zikriyle mutmain olacağı (13/28) haberini vermektedir mesela... Ya da kendisinin razı olduğu insan için; 'mutmain olmuş nefis' (89/27-28) vasıflandırması yapmaktadır. Emanet olan bedeni korumak önemsiz değildir elbette… Ama insanın kendisini sadece bedenle sınırlı ifade etmesini öğütlemez. Beden ruh ikilisini uyumu sadakat kavramının gölgesi altında anlam bulur. Sadakat… Yani için ve dışın aynı olması… Bedenle ruhun bütünleşmesi… İşte o ruh halini bedeni iki büklüm ama, ruhu sözcüklere sığdıramayan aşk adamı özetlemiş; ‘ya olduğun gibi görün ya göründüğün gibi ol...’
İnsan neden ihmal eder ki vazifesini... Hiç Allah'a sadakati zayıf olanın imanı tam olur mu... İman tam olmazsa hak tecelli eder mi o gönül'e... Kendisini gören de hakkı göremez...
Ne demişti o Allah dostu:
Sür çıkar ağyârı dilde tâ tecelli ede Hak,
Pâdişah konmaz saraya hâne ma’mur olmadan... (Ş. Sivasi)
Vesselam…
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.